0
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
132
Okunma
Benim infilak etmiş duygularım var.
Kaderimde ihanet devriye gezerken,
arkadaşlıklar açık artırmada satılığa çıkmışken,
selam bile cüzdanla ölçülürken...
Şeref yerlere serilmiş,
onur ayaklar altında ezilmiş,
namus ise üç kuruş etmez hâle gelmişken...
Ve sen...
Bir meyhane masasında,
kahkahaların arasında,
sohbetin mezesi olmuşken,
aklıma babamın lafı gelir:
"İhanetin telafisi, kalleşliğin bahanesi olmaz."
Bu dünyada;
aşklar kiralık,
dostluklar satılık.
Kim daha yüksek bağırırsa, o kazanıyor.
Kimin eli kimin cebinde, belli değil.
Sırtını döndüğün an başlıyor pazarlık.
Güven mi?
O çoktan toprağa verilmiş.
Mezar taşı bile unutulmuş.
Bu şehir beni büyütmedi.
Bu şehir sadece kahpeliği büyüttü.
Çıkmaz sokaklarında çıkar ilişkilerini,
gülümseyen yüzlerinde ihanetin adını öğretti.
Dost bildiklerimin gülüşlerinde gizliydi bıçaklar.
Her köşe başında bir yara izi,
her tebessümde bir sinsilik,
her dostlukta ise
bir tan vaktinde gömülmüş bir alçaklık yattı.
Kırıldım.
Ama öğrendim.
Unutmadım.
Ama sustum.
Sustum ki, herkes kendi yalanıyla baş başa kalsın.
Bu şehir...
Sadece betondan ibaret değil.
İhanetle örülmüş duvarları var.
Her kaldırım taşında,
bir dostun terk edip gittiği bir iz saklı.
İhanetin bahanesi olmaz.
Ben…
Mezarda bile dik durmayı seçerim.
Gerekirse,
affedecek tek bir duygum kalmayana kadar
her şeyi gömerim toprağın en karanlık katmanına.
Ve arkamı bile dönmem.
Ürpermem,
ses çıkarmam,
iz bırakmam,
umursamam,
ve asla kafama takmam.
Ama hâlâ anlamıyorsa yüreğim,
hâlâ affedebiliyorsa...
Yüreğimin pimini çeker, giderim.
Seninle birlikte infilak ederim.
Ve bu hikâyede,
kimse cezasız kalmaz.