7
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
260
Okunma
Zamanın gürültüsü çekilirken kulaklarımdan,
Hayatın telaşlı adımları yavaşlarken usulca,
Varıyorum o kimsesiz, isimsiz durağa.
Ne bir tabela, ne bir yolcu anonsu,
Sadece kendi iç sesimin fısıltısı,
Ve evrenin sonsuz yankısı.
Burada, bu durakta,
Sorular salınır havada, tüy gibi hafif, kaya gibi ağır.
Nedir bu varoluşun karmaşık dokusu?
İplik iplik çözülür mü, yoksa bir düğüm müdür sonsuza dek?
Anlam dediğimiz o parlak yıldız,
Kendi içimizde mi parlar, yoksa uzak bir gökyüzünde mi aranır?
Perdeler kalkar bir bir,
Gördüğümü sandıklarımın ötesi belirir.
Gerçeklik, kaç katmanlı bir soğan?
Her soyulan kabukta yeni bir gözyaşı mı,
Yoksa merkeze yaklaşmanın o baş döndüren hazzı mı?
Bildiklerim, bir kum tanesi mi bilmediklerimin okyanusunda?
Kelimeler yetersiz kalır bazen,
Bu durağın sessizliğinde erir, anlamını yitirir.
Duygular konuşur, sezgiler yol gösterir.
Bir ağacın kökleri gibi toprağın derinliklerine uzanmak,
Ya da bir bulut gibi gökyüzünde kaybolmak,
Hangisi daha yakın "ben" dediğim o gizemli yolcuya?
Bu durak, bir varış değil belki,
Sadece bir mola, bir nefes alma yeri.
Zihnin labirentlerinde bir gezinti,
Ruhun kuytularında bir keşif.
Sonra yine yola düşmek,
Belki biraz daha yorgun, ama biraz daha bilge.
Gürültüye dönmeden önce,
Bu sessizliğin gücünü yanına alarak,
O sonsuz akışa yeniden karışarak.
Her adımda bu durağın fısıltısını taşımak,
Bir sonraki düşünce molasına dek..
Merdümgiriz
5.0
100% (17)