0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
258
Okunma
Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Şuayb
Hz. Şuayb (a.s.) Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdir.
– Kavminin selameti için çırpınan bir elçi (A‘râf, 7/85)
– Muhataplarının mesajlarını anlaması için elinden gelen gayreti ortaya koyan bir davetçi (A‘râf, 7/85)
– Ahlâkın yerle bir edildiği bir zeminde duruşunu koruyan bir dava adamı (A‘râf, 7/85)
﴾85﴿ Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.”
– Dile getirdiği değerlere kesinkes inanan bir mü’min (A‘râf, 7/89)
– Hiçbir tehdit, şantaj ve korkutmadan dolayı geri adım atmayan bir muvahhid (A‘râf, 7/88-89)
88﴿ Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: “Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!” Şuayb dedi ki: “İstemesek de mi?”
﴾89﴿ “Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.”
– Yumuşak huylu (halîm) ve çok akıllı (reşîd) bir tebliğci (Hûd, 11/87)
﴾87﴿ Kavmi ise, “Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana ibadetin (dinin) mi emrediyor? Oysa sen uyumlu ve akıllı birisin!” dediler.
– Mevki, makam, mal ve itibar kazanmak için değil hakikat için mücadele eden bir muhalif (Hûd, 11/88)
– Gördüğü hiçbir karşılıktan etkilenmeden yoluna devam eden bir mütevekkil (Hûd, 11/88)
﴾88﴿ Şuayb de şöyle dedi: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden açık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir nasip vermişse! Size yasakladığımı kendim yapmak niyetinde değilim. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Yalnız O’na dayanıyor ve O’na
yöneliyorum.
– Emin, güvenilir ve muhataplarından hiçbir beklenti içerisinde olmayan bir peygamber (Şu‘arâ, 26/176-184)
﴾176﴿ Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
________________________________________
﴾177﴿ Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
________________________________________
﴾178﴿ Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
________________________________________
﴾179﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
________________________________________
﴾180﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
________________________________________
﴾181﴿ Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın.
________________________________________
﴾182﴿ Doğru terazi ile tartın.
________________________________________
﴾183﴿ İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.________________________________________
﴾184﴿ Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olun.”
Kur’ân-ı Kerîm’de Medyen halkının deprem, sarsıntı veya gürültü ile, Eyke halkının ise “gölge günü”nün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığı belirtilmektedir (el-A’râf 7/91; Hûd 11/94; eş-Şuarâ 26/189; el-Ankebût 29/37).
Hicr / 78. Ayet
Eyke halkı da gerçekten pek zâlim kimselerdi.
Ankebût Suresi - 36-37 . Ayet Tefsiri
﴾36﴿ Medyenliler’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. “Ey kavmim” dedi, “Allah’a kul olun, âhiret gününü ümitle bekleyin; yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın!”
________________________________________
﴾37﴿ Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kendilerini o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler!
Şuarâ Suresi – 188-189
﴾188﴿ Şuayb, “Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir” dedi.
﴾189﴿ Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı!
Âyette belirtilen “gölge günü”nden maksat bu deprem sebebiyle gökte oluşan toz ve duman tabakasının güneş ışınlarını engellediği gündür. “Gölge gününün azabı” tamlamasının mecazi anlamda “geç kalınmış bir pişmanlıkla birlikte baş gösteren ruhsal bir karanlığa ve kasvete işaret” olarak da yorumlanabileceği söylenmiştir
Ey Medyen halkı, uyan bu gaflet,
Bırak kini, nefreti, yalanı, zahmet.
Doğruluk varken yapmayın hıyanet?
Hak’tan sapana olur mu rahmet?
Ölçüyü tam tut, hileyi at kenar,
Azıcık kazançla doyar her diyar.
Zulümle kurulan her tahtı yıkarlar,
Adalet varken eğrilik ne karar?
Yolda durup sakın yol kesmeyin siz,
Mazlumu incitmek büyük bir hırsız.
Bir yetim ağlarsa titrer yedi yüz,
Kul hakkı taşırsa ağırdır diz.
Ben sizden istemem hiçbir karşılık,
Tek dileğimdir: O’na varın artık.
Rızık veren O’dur, ne pul ne altın,
Kurtuluşa giden budur gerçek ışık.
Dediniz: “Ey Şuayip, sabrın tükendi,”
O sabretti, tebliğ hiç bitmedi.
Bir gün geldi, dağ bile titredi,
Kavmin helak oldu, son söz söylendi.
5.0
100% (3)