1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
106
Okunma
Bir yangın yeridir şimdi Süleymân’ın bıraktığı kent,
Külhanbeyi kılıklı bezirganlar gezer başkan diye;
Sermayesi hile, kârı günah, ömrü firavun kokan zat,
Bir soytarı çarşısıdır, satılık vicdan diye…
Ahlaksız kol gezer Fatih’in göz bebeğinde,
Çalınan bir şehrâzadın gözleriyle bakar Bâb-ı Âli.
Kör kuyularda saklı define, haramîlerin sonu,
Hırka-i şerif’e sarılmış çuval çuval vebâli…
Beyoğlu’nda bir curcuna: Kâhya kılıklı hırsızlar cümbüşü,
Altın varaklı nutuklar, mühürlü yalanlar palas pandıras!
Halkın ekmeğini çalan, “hizmet!” diye yıkar dükkânı düşü,
Meyhanesi viran, şarapları ispirto… İçenler hep sarhoş, hep yararsız!
Ey Kandilli’nin kör feneri, söndürdüler seni maskara diye,
Sütunları çalan cellat, mermere “adalet” yazar zulüm var diye.
Boğaz’ın mavi gerdanına taktılar kara bir kemendi,
Her gece Dolmabahçe’nin kapısında ağlar bir “devlet” heykeli…
Bir şehit söylenir belki mezarda bile hâlâ:
“Bu şehri yedi cüceler değil, kırk haramiler yıktı!
Hani halkın ekmeği, hani aşkın meşalesi, hani hak?
Yüreğimde bir hicaz makamı, İstanbul’un kanayan kamburu ağlıyor…