5
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
447
Okunma
(Arkhene’ye…)
Merhaba Archene…
Günlerdir, bir sürü şey yazıp siliyorum.
İçim bin parça.
Baş edemiyorum.
Anlatmak güç, sorma, anlatamıyorum.
Her bir parçamdan ayrı bir vaveyla kopuyor,
istesem de kulak tıkayamıyorum.
Yorgunum…
Kaya olduğunu zannedip yaslandığım taşlar,
bir bir üzerime yağdı.
Ağrıdım, kanadım.
Kendimi, niyetimden geçmeyen utançlarda yıkadım.
Archene…
Güvenip, eline tutuşturmuştum
gönül yorgunluğumun yırtık çarıklarını.
“Lüzumu yok, nasılsa sen varsın,”
demiştim de hibe etmiştim azığımı.
Karıncalara senin adını ezberletmiştim de
unutturmuştum Allah’ın adını.
Dizlerim ağrıyor, Archene!
Katran karası tütün kokuyor soluğum.
Burnumun direğinde,
görmek istemediğim suretinin katil ilanları.
Tren istasyonları, martılar,
romanlara kahraman güvercinler…
hepsi, hepsi kayboldu o dünyada.
Çığ döküyor engin dağlarım.
Yokuşlarım, yamaçlarım,
bir de laftan anlamaz şu başım…
Nasıl da kuruyor baharım, gönlümdeki taze fidanım.
Ağrıyorum Archene,
Ağrıyorum!
Kim bilir ne çok uzadı,
her bir teline yıldızlar taktığım saçların.
Ne sözcükler pelesenk oldu
“yapmadan da yapma” diline.
Çenendeki gamzeden tut da
yanağındaki çukurlara,
kim bilir adını bilmediğim ne kahkahalar gelip kondu.
Üşüyorum, Archene!
Kırıldığımdan bu yana
tekerrür ediyor yörüngemde kış.
Yörüngemde kış,
Yörüngemde kış!
Sen yoksun pusulamın ibresinde, Archene!
Saatimin salisesinde,
secdemdeki duada…
Sen yoksun sabahımın gününde,
günümün aydınında,
şükürümde, küfrümde…
Okuduysan, tut bir kenarda bu karalamayı.
Zira bundan sonra arşivlenecek,
reva gördüğün tüm hayal kırıklıkları.
5.0
100% (9)