4
Yorum
38
Beğeni
5,0
Puan
218
Okunma
I. Terk Edilmiş Bir Alfabede Yazılanlar
Şehirlerin alnına kara mürekkeple yazılmış eski bir marş gibi
terk edilmiş harfler dolaşıyor sokaklarda.
Bir duvar yazısı:
"Bütün cümleler kurşunlandı, şairler idam edildi!"
Sustum.
Sustum çünkü sustuğumda,
cümlelerim çürük dişler gibi düştü dilimden.
Sokağın köşesinde, rüzgârın elinde bir yetim bayrak,
rengi unutulmuş, dili yakılmış, tarihi kayıp.
Kimse hatırlamıyor neyin bayrağı olduğunu.
Belki bir devrimin, belki bir ihanetin,
belki de sadece suskun bir halkın çırpınışıydı.
II. Korkunun Hiyeroglifleri
Sütunlara oyulmuş eski kelimeler
kan sızdırıyor mermerin damarlarından.
Birileri hâlâ tarih yazıyor,
ama elleri mürekkeple değil,
kendi gölgelerinin kanıyla ıslanıyor.
Mahpushanelerin duvarlarında isimler çizilmiş
bazıları kazınmış, bazıları silinmiş.
Kim unuttu, kim unutturuldu bilinmez ama
harfler küfleniyor demir parmaklıkların arkasında.
Bir çocuk ölüyor şehrin ucunda,
ve öldüğü sokağın adını birileri tarihten kazıyor.
III. Cehennemin Toprağında Bir Bayrak
Gökyüzü bir tımarhane,
içinde eski şairlerin hayaletleri volta atıyor.
Kimisi cebinde bir devrim taşıyor,
kimisi cebinde sadece bir kurşun.
Ve bir gece vakti,
bir sokak lambası intihar etti.
Son ışığı bir kadının alnına düştü
ve alnında bir kehanetin izi belirdi:
"Tarih, unutulanların mezarlığıdır!"
Ve bende , bu şiiri buraya bırakıyorum.
Yeryüzü okudukça, gökyüzü yansın diye.
IV. Mezarlığın Radyosu
Bir mezarlığın kenarında,
radyosu bozulmuş bir gece yatıyor.
Frekansı ölümle hayat arasında,
arada bir fısıldıyor:
"Burada yatanların çoğu,
hiç yaşamamış sayıldı."
Taşların altında susturulmuş ninniler var,
ölü annelerin rüyasız uykularında.
Bazılarının adı yok,
bazılarının adı bir harf bile etmiyor artık.
Bir taşın üstünde yalnızca şu kazılı:
"Bir zamanlar insandı."
Ve bir kadın,
elleriyle toprağı eşeliyor,
sanki bir cümleyi geri getirecekmiş gibi.
Avuçları parçalanıyor ama durmuyor.
Çünkü bazı cümleler sadece
kanla yazıldığında duyulur.
Radyodan bir ses daha yükseliyor,
paslı bir ezan gibi göğe çarpıyor:
“Unutulanlar, bir gün geri gelir,
ama hatırlayanlar çoktan gitmiştir!”
V. Gökyüzü Yarası
Artık gökyüzü bile dikiş tutmuyor.
Bulutlar, eski bir haritanın yanıkları gibi
dağılmış sonsuzluğa.
Bir kuş geçiyor
kanatlarında mülteci bir ezgi,
gagasında unutulmuş bir harfin kemiği.
Şehir, artık kendi yankısına bile cevap veremiyor.
Bir çocuğun rüyasıyla çizilmiş sınırlar
kan sızdırıyor rüzgârdan.
Ve her sokağın başında
birer yankesici bekliyor zamanı.
Ama bir yerlerde hâlâ yanıyor bir mum,
eski bir masalın unutulmuş dipnotunda.
Bir ihtiyar, cehennemin toprağında
yeni bir bayrak dikiyor kendine:
üzerinde sadece bir dize yazılı
"İsyan, bazen bir çiçeğin direncidir."
Ve sonra, gökyüzü aniden yarılıyor,
kelimeler intihar ediyor sırasıyla.
İlk düşen bir fiil oluyor, sonra bir zamir,
en son ise "umut" kelimesi,
elleri arkadan bağlanmış bir ceset gibi.
Ve bir gece,
zamanın sustuğu bir saatte,
o unutulmuş bayrak yeniden yükseldi.
Kimse tutmadı ipini,
çünkü artık hiçbir el temiz değildi.
Bayrak dalgalanmadı,
göğe çivilendi , kanla, küf arasında.
O an bir şair kalktı mezarından,
cebinden bir şiir çıkardı.
Ve sustu yine dünya,
çünkü bazı şiirler
yalnızca sessizlikte okunur.
Ve rüzgar,
her gece aynı frekansta fısıldıyor:
"Bir ülke,
kendi sessizliğinde doğmayı öğreniyor.."
5.0
100% (18)