1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
187
Okunma
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına…
Ey insan,
Gözlerinle gördüğün şu parlak mavi küre
Sana mı ait, yoksa
Sen mi ona aitsin?
Bir sabah ufkun parçalarına bakar,
Gün doğarken yüreğinde
Bitmek bilmez hırslarla tutuşursun.
İstersin ki toprak senin olsun,
Denizler senin, gökyüzü senin.
“Dünya benimdir!” diye bağırsın.
Oysa bilmezsin,
Nefes alışın, bir geri verişe gebe;
Her sabah, bir akşamın habercisi.
Zaman durmadan akarken,
Sen kendi çemberinde,
Dönüp durursun,
Ömrünü süsleyen heveslerle,
Gururla göğsünü kabartıyorsun.
Bir an geliyor,
Ayaklarının altından toprak kayıyor,
Her şey, sanki dünmüş gibi
Ansızın bitiyor.
İşte o vakit,
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına ,
Ağlayan kalabalıkların içinde
Belki bir fısıltı duyuluyordu:
“Hani dünya senin senindi?”
Yaşam boyunca,
Kum tanelerini avuçlamak istediğine,
Mülkünü arttırmanın peşinde koştun.
Saraylar inşa ettin,
Dört duvar kağıdına uzanan
mermer sütunlarla donatın.
Başkalarının gözlerinde
Kendi büyüklüğünü aradın,
Ne kadar büyük, ne kadar güçlü,
Ne kadar değişmeyeceğine inandırdın kendini.
Unuttun ki,
Yıldızların ışığı bile
Bir gün sönmeye mahkûm.
Yeryüzü, güzel hükümdarı
Sessizce koynuna girmiş,
Nice destanların
Tozlu sayfalarına adı kalmıştı.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Yine dönüyoruz.
Dünün zengini,
Bugün sadece bir fısıltı,
Bir matem ezgisi.
Günler bir bir eksiliyor,
Aynalar seni tanıyamayacak kadar
Eski bir suret yansıtıyor.
Ve sen,
O aynalara inat,
Yeniden “Benim!” diyorsun,
Yeniden “Benim!” diyorsun,
Ama senin olan nedir?
Ruhun mu, büyüme mi,
Yoksa uçsuz bucaksız sandığın
Toprakların mı?
Durup düşün:
Kaç sabah daha arkadaşların?
Kaç gece daha yıldızların
Altında dolaşacaksın?
Sevdiklerinin ellerini
Kaç kez daha tutabileceksin?
Ve kaç yürek senin adını
Tatlı bir hatıra gibi anacak?
İşte bu sorular,
Sonsuz sanrılarından
Seni canlandırıyor.
Zira hırs,
Kalbinin karanlık dehlizlerinde
Dolaşan bir canavar;
Ve her geçen gün,
O canavarın nefesi,
Yüreğini biraz daha köreltiyor.
Dünyasına dünyasına
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Seyirci kalma.
O yas, senin de gerçeğin,
Bir gün kapıyı çalacak.
Unutma:
Hangi zirveye tırmansan,
Hangi sarayı inşa etsen,
Hangi tahtaya otursan,
Gün gelir,
Yapraklar dökülür,
Yolların sonu görünür.
Ve dünya,
Sessizce dönmeye devam eder,
Senin yokluğunu
fark etmeden belki,
Yine de o döngü
Her nefeste başka bir kalbe
Aynı dersi fısıldar:
“Hiçbir şey kalıcı değil.”
Çiçeklerin soluşunda,
Kuşların göçünde,
Mevsimlerin kullanımında
Bir işaret vardır.
Bugün yeşeren hayat,
Yarın sararıp yayılır,
İnsan da böyledir işte:
Çocuklukta masum,
Gençlikte coşkun,
Olgunlukta yorgun,
Yaşlılıkta hüzünlü…
Her çağ, bir masal gibi
Gelir ve gider.
Geride,
Belki bir iz, belki bir anı,
Belki de kimsenin
Hatırlamayacağı bir sessizlik kalır...
Ey hayatın büyüsüne kapılan,
Aldığın o nefesinin
Ne kadar değerli olduğunu
Bilmez misin?
Onun adımının,
Sonsuz bir yolculuğun
Bir durağı.
Ve onun durağının sonunda,
Yeni bir başlangıç saklıdır.
Ölüm diyorum,
Belki de o başlangıcın
Kapı eşiğinde.
Yine de,
Kendini dünyanın saltanatına
Kaptıranlar,
Bu sınırın ötesini
Yok saymaya meyilli.
Bilmiyorlar ki,
Asıl hüküm,
Asıl hesap,
O kapıdan geçince başlar.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Tutulanlar,
Kim bilir nasıl bir pişmanlık
Nasıl bir hayret içinde
geriye bakıyorlar.
Geride kalan evler,
Bahçeler,
Topraklar,
Kavrulmuş bir hırsın
Yıkıntılarıyla dolu.
İnsan,
O yıkıntılardan bir mezar
kendine ev yaparken,
Başka şeyleri kaybettiğinin
Farkında mı acaba?
Kendini sonsuz sanan,
Her günü ganimet sayan,
Başkasının hakkını yemeyi göze almaktan
Çekinmeyen,
Belki de “Hep bana” diyen,
Dünyanın güzelliklerini
Sadece kendi gözüyle
Tad edebileceğini zanneden,
Gurur lakaplı pelerinin altında
Öyle rahat ki.
Ama zaman,
Gizli bir bıçak gibi
Kesiyor ömrü.
Her saniye,
Bir an daha eksilirken ömürden.
Ve sen,
En büyük servetin,
En büyük sarayın,
En büyük unvanın,
O anın elinde
Pul kadar değersizleştiğini
Fark eder misin?
Bir rüzgar esiyor,
Yaprakları savuruyor,
Tarih boyunca yazılan
İhtişamlı masalları
Bir anda unutulmaya mahkûm kılıyor.
İnsan,
Rüzgârın önünde
Savrulan bir tohum,
Ya filizlenecek,
Ya da çorak bir yere düşüp
Kaybolacak.
Kimisinin,
Aşkı ve merhameti
Bir çiçek gibi büyüyecek,
Kimisi,
Hırsının kuraklığında
Yitip gidecek.
Ve işte bu ayrımlar,
Hayatın en keskin dönüm noktası olacak...
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bak,
O yasta kimse
Onun hizmetini sormuyor.
O yasta kimse
Onun sarayını söylemiyor.
O yasta kimse
Onun unvanını zikretmiyor.
Belki bir damla gözyaşı,
Belki sessiz bir feryat,
Belki de hiç kimsenin bilmediği
Bir sessizlik.
Çünkü bilirler ki,
Her şey geride kaldı,
Hesaplar bitti,
Hikâye onu buldu.
Ölümün kapısı,
Mühürlü bir kutu gibi
açıldı ve kapandı...
Geriye ne kaldı?
Bir mezar taşı,
Belki bir fısıltı,
Belki de unutulmuş
Bir dua.
O mezar taşı,
Üzerindeki birkaç kelimeyle
Ömrün özetini taşır:
“Yaşadı, öldü.”
Arkasında bırakamayan,
Belki bir gülümseme,
Belki bir hayır duası,
Belki de bir lanet.
İşte o an,
Dünyanın tüm gücü,
Altınları,
Makamları,
Bir toz zerresi gibi
Uçup gider...
Ey insan,
Düşün ve silkelen.
Her sabah
Gözlerini açtığında,
bırak hırslarını bir kenara,
İçindeki merhameti genişlet.
Zira bu dünya,
Ne senin,
Ne de sen ona sahipsin.
Bir emanet,
Bir geçiş durağı.
Yarın,
Dünyadan göçünde,
Seni anacak olan
Sevgi, merhamet, adalet
Ve güzel izin olsun.
Yoksulun başını okşayan,
Mazlumun derdine koşan,
Bir kap su verene
Yüreğini açan
O sevgi,
En büyük bağışın olacaktır.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bir kez daha bakalım.
O yas,
Bir ibret levhası,
Bir öğüt fısıltısı,
Bir uyanış çığlığıdır.
Kıbrıs kalesi,
Eninde sonunda yıkılır.
Gururun tacı,
Günün birinde düşer.
Yeryüzü,
Kötülüğün devamını taşımaz olur.
Ve sen,
geriye dönüp baktığında,
keşke demekten
başka sözlerin olsaydı.
Keşke adil olsaydım,
Keşke sevdiklerimi daha çok sarsaydım kollarımda,
Keşke paylaştığım sofralar
Daha kalabalık olsaydı.
Ama “keşke”nin çığlığı,
Ne saati geri getirir,
Ne de ömrü uzatır.
Hayatı bir kumar masası gibi
Görenler,
Yüzlerine takıp sahte maskeler,
Bir oyundan ötekine koşanlar.
Kazandıklarını sandıkça
Kaybettiklerini anlamazlar.
Ruhun derinliklerinde
Kocaman bir hiç olarak büyür.
Ne zaman ki,
O derinliğin aşamalarına varırlar,
Artık çok geçtir.
Zira geriye dönüş yoktur,
Zaman, acımasız bir rüzgâr gibi
Sonsuzluğa sürükleyicidir...
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Kulak ver,
Kulak ver ki,
Kendi bilgisayarından
Daha iyi duyabilesin.
Onun “benim” deyişinden,
Bir damla kan dökülüyorsa,
Onun “benim” deyişinden,
Bir mazlumun hayali kayboluyorsa,
Hangi hüküm seni haklı çıkarır?
Kendine özgü biçtiğin payeler,
Seni nereye götürebilir?
Ölüm,
Adaletin keskin kılıcı değil midir?
Herkesi eşitleyen,
Makamı, mevkii, serveti
Yok sayan o mutlak son,
Hangi yanılgıları açığa vurur?
Belki de
Bir kuş gibi özgür olmak,
Bir ağaç gibi kök salmak,
Bir dağ gibi dimdik durmak,
Bir damla su gibi
Hayat vermek gerekir.
Bunlar,
Mülkiyet iddiasından,
Kibrin taşından,
Gururun dikeninden
Çok daha değerli midir?
Sevgi ve merhamet,
yılların bittiği,
Hatırlanacak yegâne iz olabilir.
İnsanın hırsı,
Bireyin özelliklerinden öteye gidemez.
Ama sevginin ışığı,
Kalplerin derinliklerine kazınır.
Ey yolcu,
Bir gün sen de
Dönüşü olmayan
O yola koyulacaksın.
Bir an düşün:
Hangi sözlerin,
hangi eserlerin,
hangi gülümsemelerin
Arkanda kalacak?
Dünyaya “benim” demenin
Boşluğu mu,
Yoksa “bizim” diyerek
paylaşmanın huzuru mu?
Güç ve iktidarın büyüsü mü,
Yoksa yüreğine sığdırdığın
Bir damla iyiliğin
Sonsuz hatırası mı?
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bir kez daha söylendiğinde,
Anlıyorsun ki,
Ne kadar büyürsen büyü,
Bu toprakların altında
Hep aynı ebatta,
Hep aynı imzalı
Dinleneceksin.
Ne kadar zengin olursa ol,
Ellerin bomboş kalacak.
Ne kadar ünlü olursan ol,
Sessizliğe karışacaksın.
Ve geride,
Senin için sınıflandırılmış bir yaş,
Belki de birkaç damla ağrı,
O da nasipse.
Gerçek manada,
Kendi inancının
Özüne dokunduysan,
İnsanlığın yüreğine
Bir nakış gibi işlediysen,
Ancak o zaman
Adının bir değeri olacak...
Kendini
Yaratılmış her şeyin efendisi sanan,
Unutma ki
Yaratılmış her şey,
Bir gün seni de yok sayacak.
Sular akıp gidecek,
Toprak seni de saracak,
Gökyüzü bir an olsun
Senin olanları hatırlamayacak,
Bulutlarını savuracak.
O yüzden
Hırsından arın,
Hırstan sıyrıl,
Gerçeğe dön.
Gerçeğin sesi,
Duyulmak için bekliyor.
Hayat,
Sadece şu anda,
Sadece şu nefeste
Sana özel.
Erteleme sevgiyi,
Erteleme adaleti,
Erteleme paylaşmayı.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Sadece seyirci kalma.
Bir çiçek ek,
Bir yetimin başını okşa,
Bir muhtacın elinden tut.
Zira bu dünya,
Nihayetinde bir sınav yeri,
Bir misafirhane.
Kimin ne kadar kalacağı
Meçhul.
Ama gerçek bir var ki,
Ölüm,
Seni de kapısında bekliyor.
Hangi sözlerin,
Hangi duyguların,
Hangi yüce ideallerin
Seni yaşatacak,
Bir düşün...
Yarın sabah,
Güneş doğarken
Bir defa daha bak dünyaya.
“Benim!” diyen seslerin
nasıl susturulduğunu gör.
Taşlar, kayalar,
Denizler, ormanlar,
Hepsi orada,
Seni bekliyor.
Fakat sen,
Bir rüyanın içinden
Uyanır gibi,
Ansızın göçüp gideceksin.
Ve geriye,
Belki bir soluk,
Belki bir dua,
Belki bir gülümseme kalacak.
Gülümseme,
Dünyanın en değerli hazinesi,
Zira ölümsüzlüğün
Paylaşılmasının,
Merhametin,
Sevginin izinde saklı.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bir ağıt yakmak yerine,
Gel, hayatı yüceltim.
Ölümü,
Ölümü tanıyarak,
Yaşamın kıymetini artıralım.
Nefesleri,
Bir mucize;
Onun adımı,
Bir hediyedir.
İyilik tohumlarını
ektiğinde,
Kendi sonsuzluğunu
Yaratır kişiler.
Zira ölüm,
İyiliği öldüremez.
Hırsla büyüyen duvarlar
Bir gün yıkılır,
Ama sevgiyle kurulan köprüler,
Zamanın ayrılıklarına uzanır...
Ey nefes alan,
Ey gökyüzüne bakan,
Ey barındırabilen umut taşıyan,
Şimdi dur ve düşün:
Bu dünyadan kimler geldi,
Kimler geçti.
Hepsi “benim” dedi,
Hepsi “varım” dedi,
Ama eninde sonunda
Toprağa karıştılar.
Sen de bir gün,
Buraya geleceksin.
Peki geride ne bırakacaksın?
Öfkeden, kinden, hırstan başka,
Kırılmış yürekler mi,
Yoksa huzurla dolu hatıralar mı?
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bir daha dön bak,
O gittiğin sessizliğinde
Bir yakarış var:
“Hani, kendini dünyanın efendisi sanırdın,
Şimdi neredesin?”
O cevap,
Belki de rüzgarın fısıltısında,
Belki toprakta,
Belki de sonsuzlukta gizli.
Kibrin’in yıktığı o sarayların,
Birer toz bulutu gibi
Uçup gittiğinde
görüyorsunuz.
Elinde kalan,
Ne bir altın,
Ne bir unvan,
Sadece çıplak gerçeğin ta kendisi:
Sen, bir yolcuydun...
Hayat boyu,
Sevgiyle, adaletle,
Paylaşmayla anıldıysan,
Bu yolculuklar
Seni sonsuzlukta da
Yaşatır.
Ama hırsın ve kötülüğünle
Anıldıysan,
İşte o zaman,
Geride bıraktığın dünyada
Sana lanet okunabilir.
Seçim senin:
Hangisini bırakacaksın?
Karanlığını mı,
Yoksa ışığını mı?
Gün ısırır,
Güneş batar,
Ay doğar,
Yıldızlar parlar,
Sonra sabah olur.
Her günün aynı döngüsü,
Her günün aynı tekrarı,
Amanın kalbi,
Aynı kalmıyor.
Kimisi,
Her gün biraz daha
Merhamete kanat açar,
Kimisi de
Hırsa teslim olur.
Bu yolda,
Kendine bir ayna tut:
Ne görüyorsun?
Bir insanın içindeki
Sonsuz iyiliği mi,
Yoksa
Kendini tanıyamayan
Bir yabancıyı mı?
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Artık sözümüz net:
Hiçbir hırs,
Hiçbir kibir,
Hiçbir “benim” çığlığı,
Seni hakikatten kurtaramaz.
Gerçek,
dünyanın geçiciliğinde saklıdır.
Bir yolcunun ayak izi gibi,
Gelip gideceksin.
Arkanda bıraktığın her şey,
İyilik ya da kötülük,
Sonsuzluğun yansıması olacaktır.
O yansımayı
Şimdiden seçmek senin elinde.
Hayatın kısa,
Bir nefes kadar yakın
O final anı.
Yüzünü aydınlığa çevir,
Sevgiyle, adaletle,
Merhametle yürü ki,
Yüceltilesin...
Zira gün geldiğinde,
O kaçınılmaz kapı
Önünde açılacak,
Ve sen,
Şaşkın bir gülümsemeyle
Ardında bıraktıklarına
Veda edeceksin.
O veda,
Gözlerinde yaşlarla,
Yüreğinde pişmanlıkla dolu mu olacak,
Yoksa bir huzurla mı?
Bunu öğrenmek,
Dünyayı “benim” diye
Sahiplenmek değil,
İnsanlığı “bizim” diye
Kucaklamaktır.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
İşte son kılavuzlar,
Son söz,
Son merhamet.
Bir adım attı,
Belki yakınında,
Belki birkaç nefes sonra.
O vakit,
Tüm bu sözler,
Bir yankı olarak
Ruhunda titremeyecek.
Eğer anlarsan,
eğer kalbine dokunursa,
O yas,
Senin de derinleşmiş olur.
Ve bil ki,
Bu şiir,
Yalnızca bir çağrıdır,
Bir yankı,
Bir uyarı,
Bir sevgi sözüdür.
Dünyanın geçiciliği
Sonsuza dek aklında kalsın,
insanların hırsları
Kalplerinde hapsolmasın,
Hayat,
Her gün yeniden doğan
Bir mucize olsun.
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Biter oyun,
Kim bilir hangi sahnede
Yeni bir hikaye filizlenir?
Ama bu hikayede
Yer alacak olan sen,
Artık daha bilge,
Daha merhametli,
Daha insanca
Yürümeye devam et.
Çünkü dünya,
Ne senin mülkün,
Ne de senin ebedi evin.
Yalnızca bir konaklama yeri,
Bir ayna,
Bir ders.
Ve sen,
Bu dersten geçeceksin,
Son nefesinde,
Kendi hakikatine kavuşacaksın.
İşte o an,
Hırsın değil,
Kalbin konuşacak.
O kalp,
Ne kadar sevgiyle doluysa,
O kadar sonsuz olacaksın.
Ve böylece
Dünün zenginliğini yitirenler,
Bugünün derinlerini alanlar,
Yarının umutlarına
Daha da sıkı sarılacak.
Unutma:
Hiçbir kelime,
Hiçbir satır,
Hiçbir feryat,
Sen istemezsen
Değiştiremez kaderini.
Seçim senindir.
Dünya senin olduğunu
Zannederken,
Aslında sen
Ona emanetsin.
Ve onun emaneti,
Bir gün geri verilmek üzere
Alınır...
Dünyasına dünyasına,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Bu dizede saklı olan,
Yalnızca bir ağıt değil,
Bir uyanıştır,
Şimdi uyan,
Kendine gel,
Hırsını kucağına al,
Onu merhametle sar.
Dönüştürme,
Yok etme,
Onu insanlığın faydalanmasına,
kullanmanın yolunu bul.
Zira toprak,
İyilikle büyür,
Kötülükle kurur.
Sen, hangi tarafta duracaksın?
İşte sana soruyorum,
Dünya benimdir diyenin
Dün gittik yasına
Ağıt mı yakacaksın,
Yoksa
Kendi yüce gönlünün
O yasını okuyacak mısın aday olacak mısın?
Kendine dön,
Kendini bul,
Dünyanın geçiciliğini
Yüreğine nakşet.
Yaşadığın her şeyi
Bir armağan gibi gör.
Ve gün gelir de
Veda zamanı çaldığında,
ardından bakan gözlerde
açan çiçekler olsun.
İşte o zaman,
“Dünya benimdi” diyenin değil,
“Dünya bizdendi” diyenin
Huzurunu yaşarsın.
Ve son nefeste,
Gülümseyerek dersin ki;
“Bu fani âlemde
Sevgiyle var oldum,
Sevgiyle göçtüm.”
Erol Kekeç/12-16.02.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)