0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
210
Okunma

Zaman tünelinde vakti bilmeyen bir yolcu,
Hangi istasyonda ineceğini nereden bilsin ki?
Gözlerinde bir umut bir bekleyiş,
Ellerinde geçmişin solgun izleri,
Ruhunda asırlık bir hüzün…
Nice sevdalar o tünelde kayboldu,
Tomurcuk bile açmadan koparıldı,
Kimi bir vedanın gölgesinde ezildi,
Kimi hiç başlamadan sona erdi.
Bir el uzansa kurtulur muydu dersin?
Gecenin koynunda saklı hikâyeler,
Ay ışığına anlatılan pişmanlıklar,
Kırık dökük cümleler, yarım kalmış mısralar,
Bir zamanlar gökyüzüne yazılan yeminler,
Şimdi rüzgârın önünde savrulan kağıt parçaları…
Hatırlar mısın?
Bir durakta durmuş beklerdik,
Ne gelen vardı ne de giden,
Birlikte unutulmuş gibiydik,
Ama en çok da kendimize geç kalmıştık…
Zaman tüneli, yolcularını sevmez,
Sevdasını bile taşıyamayanları hiç sevmez,
Korkak adımlarla yürüyenleri de affetmez.
O yüzden belki de biz,
İlk adımı atmaya cesaret edemedik...
Bir istasyon var mıydı bilmem,
Vardıysa bile hangi durakta unuttuk kendimizi?
Belki de hiç yolcusu olmayan bir istasyondu,
Biz sadece hayal ettik trenlerin geleceğini,
Ama kimse inmedi, kimse binmedi...
Ey sevda!
Bir zamanlar bizimle aynı yolda yürüyen,
Şimdi başka istasyonlarda bekleyen,
Kim bilir hangi yolculuklarda kaybolan,
Ve belki de hiç hatırlanmayan…
Tomurcuklar açmadan ezildi,
Kelimeler dudaklardan düşmeden sustu,
Zaman tüneli, sevdalarımıza mezar oldu,
Biz ise içinden geçip giden gölgeler gibi,
Kendi hikâyemizi yazmadan kaybolduk…
Bir gün dönsek o duraklara,
Eski rayların arasında bir iz bulur muyuz?
Yoksa çoktan toprak mı kapattı ayak izlerimizi?
Sorular ve sessizlik…
Zaman tünelinde yankılanan tek şey…
Erol Kekeç/10.02.2025/Namazgah/İST
5.0
100% (1)