5
Yorum
48
Beğeni
5,0
Puan
244
Okunma
Bu şehir, çatlamış bir aynanın mezarıdır.
Her köşede, unutulmuş bir sır saklıdır.
Sokaklar, unuttuğu hikâyeleri cebinde taşır,
Ve rüzgâr, yalnızca yarım kalmış şiirleri fısıldar.
Bir bıçak gibi keser sessizliği,
Serseri bir kuşun kanat çırpışı.
Gömüldü burada harflerin sessiz olanları.
Kimsenin anlamadığı alfabenin ölü dilleriyle,
Bir kâğıt parçasına yazılı eski bir dua gibi.
Bu dua kime gider, kime döner,
Bilemez kimse.
"Bir aşk vardı," diyor karanlık.
Ama bu aşk , kalbini kaybetmiş bir aşkın,
Üstündeki adı silinmiş bir mezar taşıdır.
Ve biz o taşlara dokundukça
Elleri üşür gece bekçilerinin.
Gökyüzü hep bu kadar mavi mi?
Yoksa yalnızca bir aldatmaca mı?
Zamanın paslı anahtarı elimde,
Ama hangi kapıyı açsam,
Ardı hep duvar ,
hep bir suskunluk durur karşımda.
Öfkem, gökyüzüne asılı paslı bir bayrak gibi.
Ve her adımda biraz daha küçülüyor gölgem.
derimin altında solgun bir hayalet gibi.
Bir çocuk, ayak seslerinden kaçıyor,
kendi gölgesini gömmeye çalışarak.
Sanki ,kendi hayaletini omzunda taşıyor.
Bu bir ölüm değil sevgilim, korkma.
Bu, unutmanın içe çöküşü.
Ve unutulan her şey,
Bir gün yağmurlarla geri döner.
Ama o yağmur altında ıslanacak
Hiçbir ruh kalmamışsa eğer;
Kim bilebilir o zaman, unutuşun bile küflenebileceğini?
Ve kim kurutabilir geçmişin nemli yankısını?
5.0
100% (23)