Bir çiçeğin taç yaprakları değil miydi
Göze albenili renkleriyle doluşan cümbüş
Ne kadar da küçük olsalar, dikkate değer
En hazanlı anlarda bile söndürür ateşi
Bakmasını bilir ve hissedebilirsen eğer.
Minik elleriyle dili katlederken ki çılgınlığını mı
Yoksa onu ifade ederken ki girdiği türlü kılığı mı
Belki de her iki durumun ortaya çıkardığıdır bu
Henüz konuşmaya başlayan
çocuklardaki tezat
Öylesine de sevimli gelir ki bize, uyanır duygular
Ya bir kere daha söyletiriz
gülmek için doluca
Yahut biraz teşvik ederiz candan ve duygulu da.
Kiminde başaramamak da gerekirmiş, öylece
Her önüne gelen çıkmalı mı ilk sıraya kürsüde
Hayatın anlamını daha da derinleştiren o anlar
Emin olduğum en gerçekçi durumlar, hezeyanlar
Ve bırakın çok güzel olmasın yazısı küçüğün
Zamanla güç kazanacaktır bilekler, parmaklar
Nakış nakış dizilecek ne de kelime, cümle var
Uygun olanın öyküsü değil ki bu hayat denen
Kendini koy içine maceranın haydi debelen...
Bir kitap gibi nasıl yaşanabilsin kurmaca, öylece
Birikir miydi türlü anılar; resimde, defterde, köşede
Bir vagonun penceresinden yankılanmalı ki manzara
Akıp giderken doymalı
gönül hem de çılgınca.
En güzelini yazmak hevesi değil mi terletiyor
Bırakın kalemi kendi haline, bakın neler yazıyor
Daha ne denli çirkindi balkondaki yavru güvercinler
Ses yoktu, cüsse yoktu, yoktu uçmak denen şey de
Geldi bir
zaman gitti çirkin görüntüler, dündüler
Ve bir kaç hafta geçmemişken kaldı yerleri de boş
Haydi bakalım kıpırda, tutabilirsen ardından koş!
İşte bizlerin de hikayeleri böyle benzer değil midir
Bir
vakitler bütün
dünyaya gücü yeten de olmuştuk
Ve renklerimiz vardı capcanlı, karanlık uzaktı da
Korkularımız, şüphelerimiz,
zamanda sıkıştık sahi
Her şeye bir çare bulmak ise mesele, germemeli
Oluruna bırak, kabilinden demek istedim belki
Onca kasıp kavruluşun çok ağır olabilir sonu
Güne değmekse mesele,
gülüşlerle gel hele
Elinden geleni yap, yapamazsan da takılmamalı
O dünler kaldı geride, insan her anını yaşamalı...
Oğuzhan KÜLTE