36
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1428
Okunma
Fikret bey(ZERRE) arkadaşımın sorusuna yanıtımı şiirin öyküsü olarak yazmayı uygun gördüğüm için aktarıyorum buraya.
Sevgili dostum Fikret bey;
Bu şiiri yazdığım tarihte, Kıbrıs Seyahat Acetaları Birliği (KITSAB) ni davetlisi olarak K.K.T.C.ne gitmiştik, Antalya’lı Seyahat Acentaları olarak, amaç aramızdaki turizm faaliyetlerini nasıl daha organize bir hale getirebiliriz, neler yapılabilir idi.
O gün orada yazdım bu şiiri.Oradan Antalya- Mersin istikametine bakınca, TOROSLAR mevsim itibariyle 21 Şubat ve karlı kış olduğu için bembeyaz tepeleriyle gelinliğini giyinmiş dağlarımız çıplak gözle görülebiliyordu.
Eğer haritaya dikkatli bakarsanız, Kıbrıs şeklen kafası kesik ve yolunmuş bir ördek biçimine benzer.Bu biçimiyle görüntü olarak Antakya körfezinden kopup, Akdenize kaydığını kabul etmek durumunda kalırsınız Kıbrıs Adası’nın.Yaklaştırsanız o biçimde, tam körfeze lak diye oturur.Yani aslında Kıbrıs Adası coğrafi olarak Türkiye’nin uzantısıdır.
Alanya biliyorsunuz 13.yüzyıl Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmiş ve Türkler Akdeniz’e yaptıkları seferlerde Alanya Kalesini hep üs olarak kullanmışlardır.Özellikle de Barbaros Hayrettin Paşa bir çok seferine buradan çıkmıştır.
Bir de mitolojik olarak Afrodit’in doğum efsanesini biliyorsanız; o Kıbrıs’ta kayaların arasında denizin köpüklerinden doğmuştur.Efsane şöyledir:
Gök Tanrısı Uranos Yer Tanrısıçası Gaia’dan olma çocuklarını doğar doğmaz toprağa gömmektedir.Gaia (Toprak ana) derin acılar içinde kıvranırken,doğan son erkek çocuk KRONOS eline geçirdiği bir tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar;bu uzvun, denizin köpüğüyle temasından, bir midye kabuğu içinde Kıbrısta sahilde kayaların arasında Afrodit doğar...(Kaynakça:Mitoloji Sözlüğü- AZRA ERHAT)
Şiire bu gözle bakınca yorumunuz ve kavrayışınız elbette daha farklı olacaktır.Saygılarımla...
O kadar mı o kadar ıssız tenha
ilk kez gördüğüm bu liman
sanki bir yerden aşina bana;
silindirik kuleler
taş örgülü iki fener
talihsiz sevgililer gibi
yıllardır mendirekte
sevgilisi gidip geri dönmeyen
denize bakan gözleriyle sanki
iki insan, umut ışığı yanıp sönen...
Azgın dalgalarla dalar
ayışığında fener düşleri suya
yürürken yalnızlığımın kıyısında
yüreğim Girne Kalesi
mutlu mutsuz bütün aşklar
kahreden ayrılıklarla
saldırıyor kıyılara dalga dalga...
Kuşatma var dört bir yandan
sessiz kalıyor nöbetçilerim
sana bu akşam sevgilim
bir kez daha gönüllü fethedileceğim,
bu yalnızlık adasında
bitmedi ay’ın suya özlemi
Barbaros yırttı da kefenini
pupa yelken gemilerin
başladı sıcak Akdeniz seferleri...
Ne sonu ne ilki
yine yıkılacak bil ki
sevgi kalesi yüreğim
değil mi ki içten içe bir gedik
yine yenik, yine yenik...
Bastığım toprak denizde bir ada
ince uzun bir boyunla
yeşil ördek, allı turna
uzanıyor sanki karlı yüksek dağlara
türküler çağırıp sılaya
’kanadım kırıldı kaldım burada’
Poseidon’a kafa tutan
yeller esiyor Anadolu’dan
köpüklerle zılgıtlı bir fırtına
gelin getiriyor Afrodit’i bana;
dostlar düğünüm var
Girne Limanı’nda
’ Vursun davul çalsın zurna,
erisin dağların karı ,’
sarılsın boynuma telli turna
halay çeksin sıra sıra dalgalar
göçsün üstüme üstüme
karşımda görünen karlı dağlar...
Şaban AKTAŞ
21.02.1997