10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2440
Okunma

Fazla değil,
Bir kaç vakit önceydi
Gemiler limandayken ve sağken
Trenler, rayındayken ve ağlarken
Kaçıyordu insancıklar
Yelkovan,
Kırık bir salda salınıyordu ileri geri
Akrep çoktan durmuştu,
Zaman sustuğundan beri...
Sevgilinin adını andığım semtlerde
Tüm senleri süpürmüştü seller
Ve henüz yorulmamıştı
Kıt’aları birleştiren halatlı eller...
Ufak bir çocuk
Cadde sanıp, koşuyordu ince sıratta
Sürükleniyordu büyük saydıkları
İçlerinde sakladıkları günahlarla
Bir tokat daha atmıştı toprak
Ve sızlıyordu hâla elimin tersi...
Korkarak sahile koşmuştum
Dalgalar, Kız Kulesi’ne sarkıntılık ediyordu
Ve bu manzaranın tek şahidi
Biraz üzgün,
Biraz yorgun bir bankta,
Ona yazdığım şiirleri öpüyordu,
Öksürüyordu...
....................
Ben,
Kağıtlardan katladığım savaş uçaklarımı kusuyordum düşmana
Yetemiyordum yek başıma
Kurtarmak mı?
Bu şehri mi?
Ben mi?
Nasipse yarın deyip
Bitiriyordum mesai saatimi...
Ve her gün batımının sonunda
Bir başka suikastla titriyordum
Gizli öznelerin sokağında
Bir adımlık,
Mermi lekeli asfaltlardan bile, korkar olmuştum artık
Nereye saklansam gölgemdeler
Nereye kaçsam peşimdeler...
Herkese görünmeden
Apaçık koşuyordum evime
Uzanıyordum odama
Ninnisini söylüyordu rüzgar
Annemin,
Başımda sabahladığı geceleri hatırlıyodum
Yırtarak bedenimi
Kırık dökük pencerelerden
Ara sokaklara kaçıyordu ruhum
Gece,
Ablukaya alıyordu şehri
Adına "Gülhâne" dedikleri
Eski şehir parkına varıyordum
Düşe kalka üşüyordum bir ağacın dibinde
Süzüyordum göğüne
Ey İstanbul !
Bombalar yağıyordu Sarayburnu’na da
Ben,
Sadece ağlıyordum sana
Müjdesi olan bir şehirdin sen
ve ben,
Daha yeni anlıyordum bunu...
Camilerinin güzelliğini
Köprülerinin efendiliğini
Denizinin,
Simitlere aşık martılarını özlüyordum..
Limanın en ucunda
içimi içine bırakasım geliyor mavi sularınla
Bir emanet,
Bu kadar yıpratılabilir mi?
Boğuluyor gibiyim...
Kulağımda yersiz basınç...
Susmuştu herşey
Duyuyordum...
Gürültü, kalabalık...
Sirenler ve çığlık...
Beyazıt Meydanı’nda açıyordum gözlerimi
Yardım çadırları...
Kan kurusu sargı bezleri...
Yarım yamalak vardığım bir durakta
Otobüs seferleri kaldırılmış
Artık her otobüs,
Toplu yaralı taşıyan bir ambulansmış !
Kurtarma ekipleri
Nefes veren can takibinde;
Haykırıyordu bir anne
"Mehmed’im öldüğünden beri,
Hayat belirtisi veren,
Kaç semtin kaldı istanbul ?"
Sahi,
Bak Ayasofya’n bile bombalandı
Topkapı Sarayı’n yağmalandı
Yangınlar çıktı Beyoğlu’nda...
Hıçkırmaya utanan kaldırımlar
Hiç kırılmadan ağladılar
Yıkılan bir şehrin,
Günahkar kullarına !
İte kaka İstiklal Caddesi’nde
Yürüyordum nasipsizce...
Aklımda..
Koskoca Marmara
Ve boğazın suları
Haddinden fazla şımarmıştı dalgaları
Görmemezlikten gelemiyoryordum
Hesapsızca sövdükleri martıları...
Gücenme ama İstanbul
Ağlıyorum haline Yavus Selim’den
Ağlıyorum Balat’tan,
Eyüp’ten,
Eminönü’nden
Bir işgalin masum yüzüydü minarelerin
Haksız yere bombalamışlardı yüzünü
Demek,
Fatih’ten sonra;
Neyin var neyin yoksa almışlar, öyle mi
Demek mahremine dokunmuşlar, öyle mi
Kırmışlar Hazarfen’in kanadını
Kapatmışlar Yahya Kemal’in gözlerini
Uyandırmışlar Orhan Veliyi !
Öyle mi ?
O zaman, deli gibi şımarır tabi
Üçgen çatılı, çanların neşesi
Karaya oturur büyük bir gürültüyle
Kasımpaşa’da besmele ile çekilen gemilerin her hecesi...
Demek, mahremine dokundular, öylemi
Bu yüzden mi kırgınsın geceye ?
Çığlık çığlığa martıların
Söyle,
Hangi tependen haykırayım ?
Seni üzenlerin,
Sesini kesenlerin
Gelmiş geçmiş yedi ceddine...
Bir bomba daha düşüyor az öteme
Haydarpaşa yerle bir, denizle bir
Dalgalar çarpıyor, parmaklıkların suratına
Tüm mahkumlar sokakta
Birileri tutuyor kolumdan
Bırakın !
Susun !
Ağlayın !
Geberin !
Yaşayın !
Taşlanın... !
Birileri çekiştiriyor insanları
Yüzü farklı, adı farklı, dili farklı...
Her yerde müttefik askerler
birileri soluyor burnundan
Savaşan da bir, savaşmayan da !
Ölsem de ’Bir’, ölmesem de !
Yalnız ’Bir’,
Bir o kurtarır beni...
Sadece bir hecelik çekimleyin ellerimizi
Bırakın da,
Rahat uyuyalım bir gecelik
Çekin ellerinizi...
Ağlama artık istanbul
Dökme küllerini bulutlara
Sonra savruluyorlar üzerimize beyaz beyaz
Kefen oluyor senin üzerine de koca bir kar beyaz
Sızlatıyor mezarındaki şairi
"Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli"
Sen söyle istanbul
Şimdi hangi insanlık recm edilmeli?
Hangi tarih tekerrür etmeli
Kentine gel aklım
Dokunma alnıma
Soğuktur, korkarsın
Son isteğim dostlarımdan
Tabutumu anneme götürsün
Sonra ne hali varsa görsün..!
Dokunma şimdi ellerime
Bunca sefahat, sefadan sonra
İhtiyacım var !
Fatiha’lık yazmalıyım mermerime
Ya sin!
Sen de gelsen
Gel...
Sen...
Gel...
Hadi,
kalk gidelim...
M.Fatih Çetinkaya
o1/o6/2oo8
// "Bana kalk gidelim deme, bu şehirden..." //