3
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
397
Okunma
-Gelmeni çok isterimde, nasıl geleceksin?
Şarabın şehvetiyle sızmışken gece,
yıldızlar kendinden geçmişken;
yağmur giyimli bir bulut gibi çıkarım yola.
Belki bir seher vakti, belki bir akşamüstü
avuçlarına dökülürüm.
Korkmam haramilerin okundan, kılıcından.
Dokuz kavmin barbarları pusuya yatsa,
yedi koldan yedi kavim beni taşlasa;
gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmayan Hamza gibi
kör bıçağın üstüne yürürüm.
Yanmak hünerse,
her yangının rahminden ben doğarım;
ateşle barutu seviştiririm.
B’ela gözlerine kavuşmak için
Zemzem olur,
kızgın kumdan fışkırırım.
Yeter ki sen çağır beni… Yeter ki sen gel de…
Günah olsan
günahsız secdeye dururum sana;
ardımda cennetler bırakır cehennemine koşarım.
Çorak çöl olsan
muson olur
yağarım dudaklarına.
Kostak ırmaklar gibi
hep sana çağıldarım, hep sana…
Zaman denen arsız çengi soldursa da siluetini,
ben hiç soldurmam sevdamın rengini.
Kum fırtınaları dizilse yollarıma,
akrebi, çıyanı yolumu kesse;
en kallavi fırtınada bile uğramam başka bir limana.
Dağı dağa kavuşturana yemin olsun:
İki elim kanda olsa,
kirpiğin birbirine kavuşmadan
ben kavuşurum sana…