7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2201
Okunma

Bir sabah / Tahta Kale...
-I-
gel bakalım sokak köşesi,
kıvrıl az koynumda,
sakın, hemen uyuma !
gün, yeni başlar bu civarda
sıva yüreğini dirseklere kadar
tabure, kürek ve nargile,
diz, teker teker
cilasız dükkan hesabına..
ah be Hasan usta!
geç kaldın yine,
yoğun sabahlara,
yorgun günahlara..
öyle, bildiğin gibi,
karanlık, ve tadımlık değildir her sabah...
yaşamak lazım ilk nefesi
hissetmek lazım
ekmekten damağa bulaşan
domates ve peyniri…
uyan artık usta
bu karartı senindir bu tezgahta
bu karanlık serin..
ölü değil usta !
parasını kazanmış,
uykusuna dalmış insanlar var o dükkanda
onlarda emir kulu
beş kuruşun bile
verilecek hesabı vardır onlarda
kim bilir,
belki yeni doğmuş bebekleri vardır
ve o bebekler…
öyle günahsız ki!
geldim işte usta,
asi çırağın…
yorgunsan eğer,
bırak beni,
tek başıma idare edebilirim bu gençliği
zaten,
herkesten farklı olur bende her sabah
-II-
görmeliydin!
alnımda sevgili elleri
yeni bir gül koklar gibi
yeni bir gün kokar eli...
telaşlanma ! sende giy hüznünü
çık artık şu hayattan usta
çık artık şu hayata
elma diye,
bağıralım mı illa...
tahta kurusu, geceler sökülür,
şehir çivilerinden
tekerlerine yaslanır herkes
kendi geçmişinden
durakta bekleyenler
biletçiye muhtaç,
duraklar ise ,
yolcuların varlığına...
cadde sürüklenir peşimden
gün doğar rüzgara karşı
adım savrulur da denizlere
çeker, içine tüm dünyayı…
paslanır, gece nöbetçisi
herkesler durakta,
"sıraya gir be kardeşim!"
ölmek bile sırayla dersiniz
peki ya geçinmek,
bu yolun sonundaki..
o rafların önündeki...
müşterinin, cebindeki..
lirayla mı dersiniz.. ?
hani şu
kazanırken alnımızda
harcarken de avucumuzda olan
ter kokan lirayla...
yeter geçmişliğiniz
genç kalmayın artık yıllara
ilerleyelim arkalara
arka düşlere,
tuş olmuş gülüşlere
tutuşmuş hüzünlere
orta kapıyı da açın hayata
durmayın hep aynı basamakta, Allah aşkına!
herkes yetişecek işine
hem, ilk otobüs değil ki bu
bu şehirden, kendine kaçan...
öyle, bildiğiniz gibi,
karanlık değildir her sabah..
dinlenmemeliyiz
yoksa yoruluruz ,
yolsuzluk sarhoşu oluruz,
ki olduk ta !
fazla durma kaptan
geç işte
var git yoluna...
üstelik, evdekiler,
ekmek bekler, aş bekler,
üstelik,
kıt kanaat sever beni,
o sıcak yuvam..
gidelim be kaptan
yağmur var
elleri kızgın
elleri ince
ellerinin sıcaklığı, ıslaklığında tane tane...
serinletmez ki beni bu yangın
hem kim bilir, kaç bin,
kaç milyon tane...
söyle be kaptan
ne kadar kaldı son durağa
dayanamıyorum yolları kaçarken görmeye
ağlama deyip durma
boş yer kaldı mı ki bize gülelim
ne gaziyiz, ne de çocuklu
yer mi verdiler sanki,
bozma kafamızı sabah sabah
nasıl ilerleyelim arkaya ?
geri mi diyecektin yoksa ?
hangi durak doğuya
hangi durak doğruya sürükler
doğru düzgün anlatsana…
tutmayın
göstermeyin gülünçlerimizi
"sevmek için düğmeye basmayınız,
aşk çarpar, basamakta durmayınız !"
saçmalamayın yine
çok gördüm böyle uyarı leblerini
kim ölmüş ki, camlara yaslanmaktan
saçlarına titreyen bir yastık bulmaktan
yada şehrin omuzun da,
uyuyakalmaktan...
kaçma hanımefendi
sıçrayan bir kova çamur
sadece yol kenarı
kaldırım örtüsü
ve asfaltın camı kirli
bizim suçumuz ne şimdi?
sende alma gözlerimi
sırası mı yani, temmuz güneşi
çağır yine gelsin yağmurlarımız
uyutsun bizi,
yarım kalan uyduruk uykularımızla
uyandırırlar nasıl olsa
son durakta..
yankılan sende, kulaklarımın kiri
geldik galiba,
burası
tahta kale
sağda indirir misiniz
yoksa daha da hasret ekleyip sol yanımıza
inim inim inletir misiniz?
geldik galiba,
burası
tahta kale
M. Fatih Çetinkaya
21/o6/2oo8
23:04