İçimde bir yol kısalıyor,
Islıkların sığındığı kuş gerdanlarında,
Sen-nameler içindeyim.
Zambakların veda mevsiminde,
Gözlerinin, gözlerime kapaklandığı bir çelmede,
Düşüp, gönlümü kanatıyorum.
Fecrin, kasılan doğumlara getirdiği ağlayışları bilir misin?
Aşk için ağlamak, beleklerdeki gibi değil,
Belki mitralyöz nişanesi gibi.
Ucuz bir tren vagonunda, devasa şehirlere taşıdığım umutların,
Kömür kokan emeğinden biliyorum,
Süt, is kokuyor damarlarımda
Bilsen
Bu göğsümdeki değirmen bin Halayık gücünde.
Bazen bir kul, bazen bir sefir gibi,
Hep bir minvalden, bir misale hicret etmekteyim.
Senden sana iltica eden bir mülteci gibiyim.
Ayrılığından vuslatına çizilen,
Tüm kaderlerin ihtimalinden soyunup,
Sana dönüşeceğim, hâleye vurgunum.
İçimde bir yol uzuyor,
Kuşların başlarını vurdukları, bu cam kesiği hayallerimde,
Sana süslenen bir orman gibiyim.
Yıkılmış şehirlerin içinde,
Oyun
çocuklarının nefesine karışan bir yusufçuk gibi,
Dudağının ucunda bir
ölümün ya da yaşamın,
Nihayetindeyim.
Sen, sen
Bakır gövdeme sırlanmış bir merhametsin.
Su izleriyle bezenmiş, maktul bir taşın üzerinde,
Baharın yelesini kuşanmışsın.
Bin rengin uçurtmasına gerilmiş, gök tuvalde,
Seni ayırt etmenin adına yemin ediyorum,
Seni seviyorum.
Seni seviyorum.
Ahmet Serdar OĞUZ