2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1139
Okunma
yeryüzü pusuluk, günah meleği bu namus,
akıl sır ermez
bu kimsesizlik, bu yalnızlık
bu kaçıncı
ortada emektar eski bir fotoğrafçı
büyük kalabalıklar
kenarda el öpen bir kertenkele
beyni alınmış bir güvercin gibi
ürkek, tırsak ve boş
mavi bir mucize tını
hadi yarışalım
kimin eli toprak kokuyor
elleri kara kuru
iri kemikli ve nasırlı
hamallar
erketeleri sokak lambası loş’luğu
dizlerinde acılarının öbürü,
benzer uçurumlara
meydanda sahaflar
tek valizi
kefen
koca bir vaiz gibi ömrüyle
kayıplı gelen zaman da
-parayı zapt etmek sevdayı zapt etmekten kolay-
gerisi meşgale ko gitsin
derken ustabaşı muhittin amca
senle ben
cep harçlığı yahut ta akşama ekmek parası
yada nafakası için
sokakta simit satan küçük bir çocuğa bakarken
ne kadarda çok benzerdik birbirimize
fabrika çıkış kapısında
ders verir gibi
-dostun desturuna-
yüreklerimizin masalın da
sen bağdaş kurup çıkardın gökyüzüne
benim böğrüm hep ebemkuşağı olurdu
ilkbaharın kısa olduğunu bilipte
bir an önce büyümeye bakan yaban buğdayı gibi
ne bileyim
belki de bundandı
kiraz çiçeklerinin yorgun bir ses gibi dağılması
muhayyer mihenklere düşen ömrü sevdamızda
lacivert güfteler, turfanda ezgiler
soğan sarımsak kokusu olurdu çıkınımızda
gittikçe kalabalıklaşan delikanlılığımızda
dönerdik yüzümüzü şafağa
ulaşmak isterken yıldızlara
ağlardıkta
ağladıkça da anlardık ki o yıldızlar da ağlarmış
akmaya başladıktan sonra…
kenan can yoldaşlar
5.0
100% (1)