Nilgün
ah Nilgün… ah ateşe gönüllü ateş böceği ah dudağına dargın ıslık olsaydın şimdi… uçmayı unutmuş kuşları anlatırdım sana gökyüzü vurulmuş yuvası dağılmış kuşları… ben anlatmasam da daha süt dişi çıkmamış bebeleri bomba yağmuruna tutanları mülteci botuna mızrak sallayan medeni katilleri sığınmacıya çelme takan faşist gazetecileri izlerdin haber bültenlerinde ah Nilgün… “ey iki adımlık yer küre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben” deyip ölümle lades tutuşan küstüm çiçeği olsaydın şimdi… midye kabuğu gibi sahillere vururken çocuk cesetleri büyük salonlarda nutuk atan küçük insanları anlatırdım sana birleşmiş milletler sanılan fiyaskoyu Unicef denilen tiyatroyu anlatırdım elinde buzlu Whiskey ile masa başında kanlı haritalar çizerken birileri bir galon petrol yada bir karış toprak için kan revan, kefene sarılmış küçük bedenleri eli yüzü kana belenmiş o esmer kadınları görürdün ekranlarda… ah Nilgün… ah kozasına küskün kelebek ah hedefine aşık mermi senin görmekten utandığın o arka bahçeleri biz şimdi çocuk cesetleri ile süslüyoruz Noel çamı gibi… |
sözlerin şöleniydi .
kutlarım