2
Yorum
8
Beğeni
4,8
Puan
368
Okunma
Tutamak ahşaba nakışlı...
Elinde ölgün çiçekler meneviş...
Yarı sarı ve saydam kainat kubbede gök tılsım
Terk-i edepten sakınmış
Gül bahçesinde dikenlerle tutsak
Dört nala nigarın kamçısı okşuyor rüzgarı
Bebek gibi elleri var ama nâlân
Yuları hafif hafif aks ederken göğe
Aşkın tüm endişeleri parmak uçlarında
Uzakta bir sandalye
Maun kaplamalı ve sedef kakmalı
Ayakları kehribar, kolçakları öd ağacı
Eline ne geçiyorsa fırlatır
Beyaz zambakları şapkası
Şapkayı yıldızlar
Yıldızı aşk bellemiş gayrı
Bir ara pencere, kelebeğinden kurtulur
Tüm camlar tuz buz şangır
Yerinden titrer gümüş ibriğine bakar
Donanmıştır gayrı sonbahar
Kelebeği uçurmuştur
İçimi yakmış küleylan !
Atın yeleleri tüy tüy kıvılcım olmuş
Gözlerimi serinletir sorunmuş şuleler
Külü düşer merdivenin başucuna
Tıkır tıkır yelkovan güler zamana
Gaipten düşer şose kaldırımların dip bucaklarına
Seni sevdikçe yavaş yavaş
Sandalyemde ruh timsallenip ağırlanır kara gözümde
Küleylan sorudukça alevi
Yüreğim serinler
Benim dümenim sensin
Örselediğim tüm hazinelerim
Girdapsız tutuk ve yorgun biraz
Samyeli ayaklarımı tuzla
Ellerim kavrulsun yavaşla, yavaşla
Dikenli telleri tut kanasın
Gölge perhiz etsin güneşe
Bulutlar doru ile güreşip güreşip
Çığırtkan borular üflensin
Çiçekleri dumanlı evin yasıyla gam-zede
Işkın hecesi yıldızlar olmalı
Gök, asi meykede
Dolular ile içelim gönlümüze !
Anlatmaya yetmiyor sevgili
Rıhtıma düşen gözyaşıma tembih ettim
Sen gelmeden kurumayacak
Avluda sarı ışıkları direklerin yorgun gözleri vardır
Aşk belki o gözlerde uyuyakalmak sayıklamaktır
5.0
75% (3)
4.0
25% (1)