6
Yorum
34
Beğeni
5,0
Puan
1319
Okunma
Bazen varmak isterim yanına elimde bir mektup
Gelmek isterim yarı yılgın umutlarımla
Vazgeç derim ayrılıp bu sevdadan
Vazgeç. Sen vurdum duymaz sen ağır adımlarla
Çekip gidecek misin hep arkadaş
İçime saldığın öfke yüzünden gece yarısı
Kendimi attım serin havasına balkonun
Gökyüzüne baktım ; bir teselli umdum da
Yıldızlar öyle parlak ki; göz kırptı hicranıma
Ay seyru sefa eder halesi ihtişamında gök yüzünün
Hani kıyamet kopacaktı
Hani deccaller inecekti yer yüzüne
Karışacaktı her şeyler
Gökyüzünün bu ihtişamı ne ?
Arşı kuşatmıştı sihirli bir meyale
Öylesine daldım ki bu ihtişama
Unuttum öfkeni... bir de cehennemi
Hatırlatan iki zebaniyi
Nasıl anlatacaktım
Bir şiirle mutluluk yakalayıp
Unutmuştum bir an içimin hicranını
Ama daha sahneye konunca adım
Gözlerimdeki mutluluk gülücüklerine
Sağnakları getirdi yağmur
Ay ve yıldızlarla konuştum dün gece
Seni anlattım... bir de beni bendeki
Bitmeyen çileyi... neyi mi ?
Edilen zulmü.. göz yaşımı... duyamadığım
Mutluluğu bu şiirle
Güne düştü diye
Bir balyoz indi ne diye
Beynimdeki tüm sorularıma
Anlamadığım cevaplar verdi bilmediğim
Gökyüzünün beni bu kadar sarmaladığını bilmezdim
O kalbime tesellisini sundu
Ay halesiyle kuşattı
Bende gizli duran bir sevinci
Yıldızlar göz kırptı ’ üzülme ’ diye
Çünkü biliyorlardı hiç günahsızken
Sırtıma yüklenen tonlarca taşları
Hadi uyu
Diyordu gülümseyip
Uyu ve unut, nasıl unuturum
Kafamda dönüp duran sorun
Savurmayın artık beni yeter !
Uykusuz ve şaşkın kaç gece geçer
Ve beynimde bir uğultu
Bu olsa gerek kıyametin sesi
Bir ses getirsin bu sabah
Sesinle mutlu olurken gidişine
Hiç tatmamış huzuru, kaybetmiş
Hem tüm mutluluğu; elemi elime tutuşturdu
Gidişin... dönüşün bana tutuklu
Bir sesinle başlasam bu güne
Söyle ne cevap vereyim bu günde
Soracağın sorulara ?
Sadece konuşalım kaç zamandır ayrılığa
Sorma, o nerede, bu nerede diye
Her soruda uydurduğum cevaplarım kalmadı
Yağmur yüklüyorum gözlerime
Ama sen görmeyecek, belki bileceksin
Bilme isterim içimin sensiz kopan kıyametlerini
Hep iyi, hep burada, orada diye
Geçiştirdiğim yalanlardan sıkıldım artık
Gel de bitsin bu ayrılık
Ayrılığında çektiğim onca yükler
İnsinler sırtımdan gel !
Bu gece yarısı
Gökyüzündeki ay ve yıldızların
Eşliğinde yazdım bunları
Gelişinle biliyorum
Değişecek her şeyin rengi
Davullarını alıp deccaller
Kaçacak bir dağ kovuğu arayacak
Kurtulacağım sesinden
Sura üflenen o kıyametin sesinden
Daha dün Almanya’da seyrettiğim penceremden
O işkence evleri; işkence çektirilen insanların
Hitlerin yaktığı
Hala karşımda duran yüz yıllık evler ve canlanan gözümde
Hayaliyle ürperdiğim asırlar öncesini
Aynen şimdi yaşatıyor
Hayat bana tam da bir eşini
Gel, maziye gömelim deccallerini
O işkence evlerinin
Bir ürperiç içindeyim
Ürperiyor tüm cesedim
Gün yüzü görmeyen gözlerime
Kapıları çalmıyor ellerin
Kapıyı açtığımda sen yok !
Çantan yok !
Sabahlarıma ’günaydın’ diyen sesin yok
Sana mutlu mektuplar yazamıyorum
O gurbet ayrılığımızda da yine
Mektuplar yazmıştım
Islanan gözyaşlarımla
Hıçkırığımı taşıyan zarflarla sana
Ama hiç yoktan sen bilmiyordun
Ayrılığı gözyaşlarını
Bir bebektin
Şimdiki gibi beklemiyordun
Taş duvarların izbe karanlığında
Mektubumu bitirmek zorundayım
Yazamıyor parmaklarım
Gözlerimi bulutlar kuşattı
Göremiyor önünü
Ağlamak istiyor yüreğim
Bu gün ses verdiğinde ne diyeyim
Bilmiyorum çok dardayım
Yine yazarım üzülme
Şimdi mektubunla uyumak istiyorum
Kokun var mı diye
Yastığına sarılıyorum
Sen yoksun diye
Her sesten umut bekliyorum
Masal söylüyorum
Tutuklu akşamlara
Günay Koçak
7. 9. 2023
5.0
100% (18)