5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1325
Okunma

Düş masallarına isyan sözcüklerini karıştırınca sil baştan bir resmin duasına açarız avuçlarımızı. Sönmemiş yangınların kırılgan odalarında genzimize dolan an’lardır ve biz sessizliğimizin kıyım saatleriyle yüreğimizi dinleriz...
Yürek sırlarımızın dallarına tüneyince kuşlar
Geceler hazin yalnızlığımızı tülbentten süzer
Işıkların balası başlar ansızın çok uzaklarda
Hüznün yalnızlığı ağrılı göğsümüze çarpar.
Söylesek sus’a kanar, sussak, içimiz yanar
Yangın dalı okşarken, içli bir el onu sarar
Güneş süzülür her sabah rutubetli odamıza
Yatağımızdaki gecenin nemi göklere ağar.
Birden, bir denizin tuzu savrulur gönlümüze
Çağırırız yâr’i örtüsüz günlerin koyu sinesine
Kendi repliğini unutur hayat, küser oyuncular
Bir ezberin kıyı kentlerinde yaşarız alkışlarla.
Bütün günlüklerin ertelenmiş kayıt odalarında
Mavi benekli anılar birikir camdan yüreklerde
Her mevsimin rüzgârı yamandır, aşk olur sarar
Yaramızdan sızan çığlıkta en son direnç yanar.
Parsellenmiş göğsümüzdeki sınırsız buluşmada
Bir kadın düşlerin yanık dalına umutlarını asar
Uğultulu yalnızlığımızın denizaşırı ülkelerinde
Bir adam kırgın yüreğiyle kırık yıldızlar toplar.
Selahattin Yetgin