45
Yorum
137
Beğeni
0,0
Puan
3486
Okunma

Ben sana eski anılarına denk düşen
Kirli paslı sokaklarına yapışıp kalmış
İlkbahar naifliğinde yüreğimi açarak geldim.
İnatçı soğuk kaldırım taşlarını yerden tane tane koparıp
Göğsüne sabah güneşi olmak istedim
Bir muamma içinde
Alnına düşen o huzurlu maviyi
Yalın bir sessizliğe dönüştürüp
Saçlarıma sinen papatya tokasını okşadığı
Ellerine cevap olmak istedim.
Ayaklarını sürterek geldiğinde
Yüzüne kocaman tebessümleri yerleştirip
Bir ağaç altında oturtup dertleşmek istedim
Kahverengi gözlerin ne çok güzeldi
Dolup taşan sesini ruhumla kucaklayarak
İçerine hapsolmuş zamanlara yelkovanla akrep olmak istedim
Tozpembe yalanlar örtülmek istemezler miydi hiç?
Sahiciyse eğer semada gezinenler
Sevmekle vurdu kimsesiz çocukları
Gözlerine düşen yağmurları rengârenk boyayarak
Bu şehir tüm balkonlarının ön yüzünde güller açtırıp
O masumane duygulara ömür boyunca silinmeyecek
Nöbet tutan benekli kelebek olmak istedim
Buruşturulup atılmış bulutta sisin huzursuzluğu
Ve, yine bu şehrin takvim yapraklarında silemediği yalanlar var
Saklandığı yerden çıkıp uydurma masallar anlatan
Sırtına kamburlaşmış hikâyeyi okudukça çivi gibi
Kirli ellerden, üstüne sinmiş yarasa kokuları var
Bir şarkıdan ya da bir şiirden sayfalara dağılan
Yüreğinde Karadeniz’in o çalkantılı heyecanı
Dayadıkça kapına üzme beni.
Derdinle örülen taş duvarlara
Büktüğün omuzlarına kapkara matemin oturmuş
Altından kalkılmaz değildir hiç bir şey
Bu yüzden, bana değil hiç kimseye
Sımsıkı sarılamamanın acısını
Gözlerinin diyetiyle ödeyerek feveranda boğ
Sinsice geceye gizlenmiş paslı tenekeler ses çıkartır
Cırlak sesliler de...
Kadınlar güzel sever, kadıncıklar değil, bil
Bil ki, ben bu hikâyeyi ne zaman kendime de anlatacak olsam
Açgözlü şehrin havasına karışmış ter kokularını duyar
Tiksinerek susarım.
Ümmühan YILDIZ