Stokholm Sendromu
Nedense,
seni görebilmek ihtimalim ağır basar hep seni görmemeli olduğumun zorunluluğundan Buna sebepse kendimi kandırmaya çalışsam bile, yüreğimin beni hiç kandırmaması... Gözlerime azacık rahatlık gelmiş seni nihayet gördüğüm günden, hiç olmazsa tek bir kere tutabilsem ellerinden, sıkılan yumruklarımın düğümü açılırdı, çatılan kaşlarımın düğümü açılmasa da... *** Karşımda güç pilleleri koyduğum günden beri bu boz ülke, bu boş kitle öyle sıkıyor ki beni... Güruhun kendisinin layık olduğu kadarından layık olmadığımızı da hazmediyoruz bir şekilde. Zamanla da değişmezmiş habis kitlenin irsi vakit geçtikçe görüyorum ki, tek gelişim belirtisi debdebeye artmakta olan hevesleriymiş... Yüzlerdeki duygusuzluktan seziyorum hakikati - ne susanlarda niyet var, ne konuşanlarda haysiyet... Çaresizliğin en son haddiymiş, demek gülüşle göz yaşının sınırını kaybetmek: ağlamalı mı, ya aksine gülmeli mi haline - kafam karışmış, dar kafalı sürüngenlerin de nasihatleri bıktırmış, bir gün sinirlerime sahip olamayıp da başıma yeni belalar açacağım galiba... *** Yine de sevinçliyim: içimde seni bulmuşum ya... Tüm bu sıkıcı şeylerden yorulduğum anda seni hayal ediyorum, çünkü mevzu sen olunca taşımaya mecbur olduğum kafamı da kaybediyorum... Bunun da çok farkı duyulmuyor aslında, zira kafasından başka her yeriyle düşünür şair... Kafasıyla düşünseydi, neden şair olsun ki?! *** Stokholm sendromu yaşıyorum derinlerde meğerse, daha zormuş hissedilmeyenin izahı bilinmeyenin izahından... Keşke sana anlata bilsem: Allah’ın tanrıya dönüştüğü andan önemli olan gücün kaynağıdır hep ve güç de hakikatten doğar yalnızca... Sense adaletin hissin, yahut aklın mahsulü olduğunu düşüneceksin uzun-uzun... Çünkü sana olan hisslerimde adalet arıyorsun, bilirim... Doğrusunu bilmek istersen, bu konuda hiç tedirgin değilim... Adaletin kitle için güçlünün lutfu olduğunu öğrendiğimden beri güçlüye hak vermesem de, gücünün hakkını veririm - senin aradığın o ’adalet’ adına... Bir kenara çek artık bütün adaletleri de: gözlerinin yalın haliyle Güneş’in batışını izletmek isterim sana... *** Söylesene bana, eğer hakikate de düşman kesilmişse, öyle bir adalet kime gerek ki?! Uzak dur sana adaletten bahsedenlerden de. Taşıdığım yükten iyi bilirim ki, adalet hafif olur, hakikatse ağır... Hakikat alevlenip arşa kalkınca kül olur bütün adaletlerin de sonu... O yüzden böyle emin konuşuyorum ki, en yüce adaletten dem vuran dinlerin de bir çoğuna imanı nasıl unutturduğunu gözlerimle görmüşüm ve kitle ibadetle avuturken kendini ben Allah’la baş-başa yalnızlığın derdini bölüşmüşüm... *** Seninse kalbinin temizliği saflığından belliydi... O kadar saftın ki... Kitlenin gelişimine inanacak kadar... Hatta onun haline acıyordun belki de... Bu yüzden göremiyordun sonunu ve seni de bilmeden içine almaktaydı bu tehlike... Ben insan düşmanı değilim, güzelim, ben sürü düşmanıyım ve bütün sürülerin terakki yollarından geçip gelmişim... Sürünün gelişiminin o bariz sonunu bilmek ister misin sen de; sonunda kendi seçer yöneticisini kendine. Daha derin, daha değerli hiç bir şey de bekleme... Düşünceleri kölelik hastalığına bulaşmış onların ve sürüde hala birisine saygı adına önünde baş eğerler... Bense en içten saygı duyduklarımın gururla bakmak isterim gözlerinin içine: bana bahşettikleri gücü görsünler diye... *** Kendimi gereksiz sorularla yüklemiyorum artık, çünkü ezelden böyle tabiatın kanunu: kitlevi olan asla derin olmamış, bir anda bitirmişler, tüketmişler hakikatin ruhunu... ’Erbap’larınsa hala bu soru düşündürmekte çoğunu: ’uğruna hayatımızı verdiğimiz kitle neden böyle değersiz ve de neden böyle sığ?! Çünkü, denize de milyonlar girseydi eğer, taşardı ve denizin kendisi kalmazdı... *** Muhtemelen, düşünüyorsun ki, bu neyin ihtişamı, neyin egosu böyle?! Denizden çıkıp şimdi de dağ zirvesinden vaz vermem dokunuyor sana belki de... Hakikatse o ki, ruhun yalnızlığından, vicdan azaplarından, kitle havasızlığından, sürü vicdansızlığından tekamül etmişim ben... Bu sebepten emindim ki, suskunluğunu da ardımdan taşıyaraktan eninde-sonunda kovulacaktım kitleden! Her kovulansa uçuruma yuvarlanmaz, güzelim, zirveye kovulanlar da var ve bir gün onlar elbet ki, süruye hor bakacaklar! *** Tüm çabalarıma rağmen, tereddüt ve hayretini silemedim gözlerinden... En çok da ona üzülüyorum ki, yanılmışsın - keşfettiği Hindistan’ı Amerika sanan Kolumbus gibi... Bu günün insanıydın sen yarınlara can atan, ben ise obür günlerin, yarından da ötede... Sen geçmişte benim zamanımı yaşayanadek bütün düşüncelerim sana mizantropik, sevgimse adaletsiz gözükse bile sana olan hisslerimle tırmandığım zirvede en adaletsiz, en dinsiz, en yalnız insan olmaya devam edeceğim: hakikat, sevgi ve hayat adına! Yeter ki, bir kenara çek adaletleri, güzelim, Güneş’in doğuşunu izlemek isterim... |
saygılar
.