0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
411
Okunma

Sefaletler içindeki sefahatler
sıkıştırıyor göğsümü, içime ağlıyorum
cokkk birikmiş yazamadıklarım var
konuşamadıklarımı çağlıyorum
Ne olacak erteleyip şöyle yazarım
perdeleyip çığlıklarımı b/öyle derim
şahsıma münhasır beni bağlar
ağız büküp söylediklerim!...
Çarşı-pazar kalabalık
hava sıcak sanki yaz günündendir...
yolun hikâyesi, bu şehirde bir şekilde
yolcunun sürgünündendir!
Sürünerek yokluğa yürüyor emek
çalışır karşılığını bulamazsın ne demek
elim cebimde can çekişirken boşuna mı?
sefaletin son bulmasını dilemek
Ak dediler pak dediler
neler neler yediler safahatı bile
balık baştan misâli yolları çıkmış yolsuzluğa
daha nasıl getireyim dile...
Esir düştükleri zihniyetin
dernek-mernek açılışlarında eseri olanlar var
her şeyin açığına ne gerek anlayan anlar
yalanlar var dolanlar var
Çivilenmiş sokaklarından geçiyorum
iniltilerle alay eden kahkahalara haykırarak
bir yere varılmaz diyorum varılmaz
gönül yıkarak, kalp kırarak.
Neyse çıkayım şu yokuşu
bir şey daha daha diyeceğim inişte
sefalet içinde yazılan şi’rin bir yanı
eksik oluyor işte.
Gümüşhanlı’yım daha dur
daha yüreğimden yanıyorum
gecenin karanlığını yüklenip omuzlarıma
ışığına sabahın uyanıyorum
(safahat yok göremiyorum)
5.0
100% (2)