Abuk sabuk fikirler şiir diye yazıldı Ne varsa içlerinde şiir diye kustular Ses çıkmadı üstâttan azıldıkça azıldı Şiir nedir sorunca, bir köşeye pustular.
Hele söyleyin şimdi, şiirin mânâsı ne Halası amcası kim babası anası ne İmgesi simgesi ne söyleyin donesi ne İşte böyle sorunca, inan hepten sustular.
Bütün milli değerler, hep atıldı yerlere Daima sataşıldı, manevi değerlere Sustuk ya sabır diye, gün doğdu hep şerlere Anamın örtüsüne, kahkahayı bastılar.
İşte arşın dedikçe, burda dediler Halep Belden aşağı hoştur, işlerine gelir hep Vicdanınız kurusun illâki edep, edep Edepsiz yazıları, şiir diye astılar.
Bizler vatan dedikce, onlar sattı vatanı Ecdâdı yâd ettikce, incittiler atanı Bari rahat bırakın mezarında yatanı Onlar bizden değildi, Ermeniydi, Rus’tular.
İçki masalarında bir şeyler karalandı Şiiri öldürdüler yürekler yaralandı Bozdular dilimizi Türkçemiz paralandı Dağıtıldı ortalık hep kırıldı testiler.
Söyleyiniz hele bir şiir demek ne demek Yüreğini dökerken verilir elbet emek Ahmağa güzel cevap susupta gülümsemek Oturdular kıç üstü bir köşeye köstüler.
Kadir der ki şâirlik; kim kaybetmiş kim bulmuş Saçma sapan yazanlar bir anda şâir olmuş Şiir demek sevgidir benim yüreğim dolmuş Ben fikrimi söyledim ama onlar küstüler.
Kadir Çetin 29.06.08 Nazilli
Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Remzi Bey; yazdıklarınızı dikkatle okudum. Daha önce de ifade ettiğim gibi, biz, şiirin ölçlü yazılması gerektiği konusunda kararını vermiş insanlarız. Bahsettiğiniz o şiir özü; ölçülü, kafiyeli, şekilli bir manzumenin içinde olursa, şiir olarak bir kıymet ifade eder. Ölçüsüz bir metnin içinde şiir kırıntıları varsa, bu şairane nesir olur, şiirimsi olur, şiirce olur, şiirsel olur ama şiir olmaz. Zaten bu tür yazılara şiir denmesi baştan beri yanlıştır. Eskiler, vezinli olmayan, ancak içinde şiirden unsurlar taşıyan yazılara seci, süslü nesir, derlerdi. Yani, şairene düz yazıları şiirden ayırırlardı. Biz de öyle yapmalıyız. Şiirden unsurlar taşıyan ölçüsüz yazılara şiir değil de, "şairane nesir" dersek, doğruyu yapmış oluruz. Bu adı vermekle edebî kıymetlerinden (şayet varsa) bir şey kaybetmezler. Şiir, vezin, kafiye, şekil ile enmüzeç, mürekkep olmalıdır. Şair bunu başarabilendir.
Diğer bir önemli husus; Müslüman olarak biz, İslam medeniyeti dairesinden kelime, vezin alınmasından rahatsız olmayız. Bir Müslüman olarak, onlar yabancımız değil, kardeşimizdir. İslam kültürü ortak paydamızdır. Ancak, Hıristiyanlardan şiir, kelime, kültür alınmasına karşıyız. Dinimiz de bunu hoş görmez. Hıristiyan ve ateistlerden ancak teknoloji alırız, fen alırız, kültür, şiir almayız; almamalıyız.
Tarihte bir Endülüs faciası vardır; İspanya'da sekiz asır hüküm süren Müslümanlar, kültürlerini, giyimlerini, düşüncelerini Batılılara benzettikleri için, yok olmuşlar; tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu serbestçi taifesi de bizim şiirimizi, dilimizi, kültürümüzü bozmakla Hıristiyan hegomonyasına hizmet etmekte, ülkemizdeki kültür dejenerasyonunu hızlandırmaktadırlar.
Bu kötü gidişe dur demenin yolu, millî değerlerimize sahip çıkmak, gayrimillî unsurların etkisini azaltmak, Oğuz Kağan'ın dediği gibi, titreyip kendimize dönmektir. Üçüncü Yeni işte bu tarihî uyarının adıdır.
Sefa Koyuncu
05 Temmuz 2008 Cumartesi 14:01 tarihinde cinar39 <[email protected]> yazmış:
Sefa Bey,
Benim ne sizi ne de bir başkasını fikrinden döndürmek gibi ne bir gayretim, ne de bir düşüncem vardır. Sanıyorum sizinle tartışırken kendimi başkalarının safındaymışım gibi gösteriyorum; yani öyle görünüyor. Bu konuya bir vuzuh getirmem gerektiğine inanıyorum.
Ben kimsenin safında değilim. Bir anlamda bana da 'Dördüncü Yeni' demek lazım herhalde:)...Ben şiirde şeklin önemli olmadığını düşünüyorum Hepsi bu. Müslümanlığımız bir yana, asırlarca Arabın, Farsın vezinlerini ve nazım şekillerini kullanmışız. Bunun yanında dillerini de onlarla divanlar dolduracak kadar iyi öğrenmişiz. Mesela Mevlana hiç Türkçe yazmamıştır. Pek çok büyük Divan şairi Arapça ve Farsça divanlar tertip etmişlerdir. Ben şimdi kalkıp da onları 'neden öyle yaptınız' diyerek küçümsemiyor, tenkit etmiyorum; çünkü o dönemin şartları öyleydi. Dilleri ne olursa olsun, kullandıkları nazım şekilleri ve vezin ne olursa olsun onlar Türk'tüler ve Türk gibi yazdılar. Bu gün de aynı durum geçerlidir. Aruzla da, heceyle de, serbest de yazsa yazan Türk'tür ve Türk gibi yazıyor. Başka milletten bir nazım şeklini alan milliyetinden bir şey kaybetmez. Bahsettiğiniz şairlerin sevilmemelerinin veya tenkide uğramalarının sebebi şiirdeki şekilleri değil siyasi konumlarıdır. Ne yazık ki bizde siyasi görüş daima sanatın önüne geçmiş onu hep gölgelemiştir. Çok okumaya alışık olmadığımız için 'anlamaya çalışmak' gibi bir hasletimiz de yok. Bu sebeple peşin hükümlerle yaşamayı daha kolay, daha tatlı ve daha sıcak; aynı zamanda da emniyetli buluyoruz. Yani, ben falanın müridiyim, o öyle demiş, o demişse doğrudur, eh yanlışsa da benim suçum yok, bak o öyle diyor' gibi bir emniyeti de var bu işin. Sık sık 'ben böyle düşünüyorum' diyorsunuz. Bence 'ben böyle düşünüyorum'dan ziyade 'ben böyle inanıyorum' demeniz daha doğru olur kanaatindeyim. İnsanlar kendi düşüncelerini savunurken başkalarının düşüncelerini yok saymamalıdırlar. Bir konuyu tartışırken de konuyu dağıtmamak, o anda konuşulanı konuşmak gerekir. Hangi sanatkarın 'eşcinsen, sarhoş vs' olduğunu tartışmıyoruz, şiirde şekil ve vezni tartışıyoruz. O insanları Allah böyle yaratmış, öyle bir çevrede yetişmişler, belki biz de aynı şartlarda bulunsaydık, onlar gibi olurduk. Bir akımı başlatıyorsanız, onu sürdürünüz; ama bu akıma mensup olmayanları da küçümsemeyiniz ve yok saymayınız. 'Atalırımızın izinden' diyerek oldukça cazip bir sloganla yola çıkmışsınız; ama tarih bu tip sloganlarla yola çıkıp da bir arpa boyu gidemeden yok olanların mezarlarıyla doludur. Tanzimat'tan bu yana kaç edebî akim geldi geçti; hani neredeler? Hepsi kendilerinden öncekileri ya nekzediyor, ya da tasvip ediyordu. Onların tutumu doğru idiyse neden yaşayamadılar? Tek doğru -ki bu sizin de doğrunuz- milli vezin ise neden serbest ortalığı kapladı da milli vezin kenarda köşede kaldı? Serbest yazanlar dahil, Necip Fazıl'a, Yahya Kemal'e ve burada sayamayacağım daha bir sürü değerli isme neden kimse laf söyleyemiyor. Yahya Kemal heceyle yazmamış (Ok şiiri hariç) hep aruzla yazmış. O da milliyetinden kopmuş ve Arapların vezniyle yazmış. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Eğer 'doğru yapmış' diyorsanız, bu mantıkla benim de sizi Arapçılıkla, Arap uşaklığıyla suçlamam lazım gelmez mi?
Ben şeklin sadece şekil, sadece bir ahenk unsuru olduğunu düşünüyorum. Yani önemli olan kap değil, kabın içine koyabildiğiniz şeydir. Kabınız altın olabilir; ama siz bunun içine zehir koyuyorsanız kullandığınız kabın hiçbir anlamı yoktur. Bir yerde 'gerekirse laf ebeliği de yaparım' demenizi hayretle karşıladım; çünkü biz burada çok ciddi şeyleri tartışıyoruz. Ben fikirlerimden dolayı yenilmekten korkmuyorum; tek korkum laf ebeliğine yenilmektir; çünkü o zaman hakikat kaybolur ve bizi takip edenlere de yazık olur. Ben ömrümü Türk çocuklarına bu güzel dili, bu güzel şiiri, bu güzel kültürü, bu güzel milleti anlatmaya hasretmiş bir adamım. Bunu yaparken de hep hakikatin peşinden koştum. Hakikate de hiçbir zaman demogojiyle, laf ebeliğiyle, sloganlarla ulaşamazsınız. Slogan fikir değil, heyecandır. Slogan boya değil, ciladır. Bu yüzden yanıltıcıdır. Bana fikirlerinizi sükunetle düşünmemi, değerlendirmemi istemiştiniz. Ben de öyle yaptım. Konuşurken hamaset yapmadım. Sadece düşüncelerimi söyledim ve söylemeye çalıştım.
Aynı sükuneti sizden de beklediğimi söylemeliyim...
Remzi Bey; dediğim gibi, bu tartışma bitmez. Yazdıklarım araştırmaya dayalı kesin fikirlerimdir, tekrar etmeyeceğim. Şimdi Türkiye'de ana hatlarıyla şiir yazanları üç gruba ayırabiliriz. Birinci grup serbest yazanlar ve ölçülü şiire karşı çıkanlar. Bizim bu grupla işimiz olmaz; Faruk Nafiz'in dediği gibi, "Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz" deriz. İkincisi hem vezinli, hem serbest yazanlar ki, "Bunlara da, yahu bu ne perhiz, lahana turşusu, ya öyle olun, ya böyle" der, ölçülü yazmaya ve serbesti bırakmaya davet ederiz. Üçüncü grup ise "Şiir illa ki vezinli yazılır, serbest olan düz yazıdır" diyenlerdir ki, işte biz bu gruba dahiliz. Evet, atalarımız bu meseleyi halletmiş ve "Şiir mevzun, mukaffa sözdür" buyurmuşlardır. Biz atalarımızın izindeyiz. Rus ve Fransız taklitçilerini sevmeyiz ve peşlerinden gitmeyiz... İnisiyatifi elimde tutma gayretim olduğu tespitiniz yerinde ve doğrudur. Ortaya bir fikir attıysam ve bu fikre iştirak eden arkadaşlarım varsa (ki, elhamdülillah var) fikrimini sonuna kadar savunucusuyum. İlmî hakikatler yanında yeri geldiğinde demagoji ve laf ebeliği yapmak da yüklendiğim misyonun bir parçasıdır. Sözün özü; Türkiye'deki şiir gruplarını sıraladım. Biz, kesin ve kat'i bir şekilde şiirin hece veya aruzla yazılması gerektiğine inanıyoruz. Üçüncü Yeni, bu fikre iştirak edenlerin kalesidir. Serbest yazanların Frenk menşeli hastalğı bize bulaşmasın; bizim alanlarımızda şiir yazacaklarsa, hece veya aruzla yazacaklarını taahhüd edip öyle gelsinler. Biz, şiiri ölçülü kafiyeli bildik, öyle biliriz; ölçüsüz yazılan düz yazı, yani nesirdir. Yani, bizi bu yönde eleştirmekten vazgeçseniz daha iyi olur; boşa yorulursunuz. Ne söylerseniz söyleyin; serbeste şiir demez; ölçülü şiirden de vazgeçmeyiz. Bugünkü anlamdaki serbest tarzın 1930'larda girdiğini kabul etsek, 70-80 yıllık bir mazisi vardır. Ki, Rus Mayakovski ve Fransız Artur Rimbaud, bu akımın öncüleridir. Bana ne kardeşim? Fransızın, Rusun akımından, bunları taklid edip, bu coğrafyaya taşıyarak, şiir budur demek, bin yıllık Türk şiirine hakarettir. Tarihime, ecdadıma hakarettir. Rus Mayakovski, Fransız Rimbaud, sarhoş, ayyaş, ahlaksız ve eşcinseldir. Bunu bütün literatür yazıyor. Biz bunları taklid etmeyiz! Biz, Nazım Hikmet'in, Orhan Veli'nin izinden değil, Akif'in, Yahya Kemal'in, Necip Fazıl'ın, Beş Hececilerin izinden gitmeyi tercih ederiz. Laf ebeliği dediğiniz bu müdafaa ise evet ben laf ebesiyim! Vesselâm. Sefa Koyuncu
05 Temmuz 2008 Cumartesi 01:06 tarihinde cinar39 <[email protected]> yazmış:
Sefe Bey,
Cevabınıza küçümseyici bir ifadeyle başlamanız inisiyatifi elinizde tuttuğunuzu göstermeye çalışmanın bir gayreti olduğunu düşünüyorum. 'Bildik mevuzular' dediğiniz sözlerime siz de bildik mevzularla -çünkü sizinkiler de hiç orijinal değil- cevap vermeniz pek şık olmamış. Sardettiklerime cevap vereceğinize bir takıp laf ebelikleriyle konuyu saptırıyorsunuz. Allah aşkına söyler misin, Faruk Nafiz'e devlet mi zorla serbest yazdırdı? Ya Tanpınar'a? Bazı şairlerin unutulduğundan bahsettim, bunlar hakkında bir düşünceniz yok mu? Acaba vezinleri onları neden kurtarmadı? Yoksa onlar iyi şair değil miydiler? 'Ben bunu böyle bilirim' diyerek kestirip atmak 'ben düşünmüyorum, eskiler bunu halletmişler, tanımını yapmışlar, ben başka şiir tanımam' manasına gelir. Bence bu çok yanlış bir tutumdur.
Serbest şiirin resmi edebiyat olduğu iddianızı gülünç buluyorum. Ben 22 yıllık edebiyat hocasıyım ve çocuklara hangi şiiri benimseteceğimi bana kimse söylemedi. Edebiyat eğitimimizi eleştirebilirsiniz. Benim de memnun olmadığım bazı durumlar var; ancak, heceyle aruza bir temas edin ondan sonra da asıl görevinize, yani serbesti öğretmeye dönün, şeklindeki yorumunuza katılmam mümkün değil. Siz bu sözlerle Türkiye'deki bütün edebiyat hocalarını töhmet altında bırakıyorsunuz. Her edebiyat öğretmeni Türk edebiyatını Türk çocuklarına öğretecek donanıma sahiptir. Ona hiç kimse serbesti öğret gibi bir emri vermemiştir, veremez de... Müfredat bellidir; açın bakın, edebiyat kitaplarında serbest şiirin diğer şiire nispeti nedir. Bir takım peşin hükümlerle, bir takım âfâki zanlarla hareket etmeyiniz.
Ses uyumları hakkında size cevap veremedim. Yeri gelmişken ondan da bahsedeyim. BÜU ve KÜU Türkçe'de vardır. Dilin kuralları dilin kendisinden çıkar. Yani dilci kural koymaz. Dili inceler, bakar ki dilde tutarlı bir sistem var, onu ortaya çıkarır ve 'bu böyledir' der. Bu kurallar günümüzde geçerli midir? Elbette değildir; çünkü Arapça ve Farsça'nın etkisi o kadar büyük olmuş ki, bu kurallar bozulmuştur. Ancak burada söz konusu sadece Türkiye Türkçesi'dir. Azeri Türkçe'sine bakarsanız orada bu kuralın çok daha kuvvetle işlediğini, giren yabancı kelimelerin bu kurala uydurulduğunu çok net görürsünüz. Gerçekten merak ediyorsanız araştırın.
Remzi Bey; bütün arkadaşların aydınlanması açısından önemli bir not daha ekleyeyim. Daha geçenlerde okudum; lise seviyesinde öğretmen ders programı hazırlanırken, edebiyat dersi için deniliyor ki: "Yavaş yavaş serbest şiirin sevdirilmesine çalışılır". MEB, yani devlet, edebiyat öğretmenine ders programı verirken demek istiyor ki; divan edebiyatından, halk şiirinden biraz bahsettikten sonra esas görevine, yani serbest şiiri sevdirme işine, bir başka ifadeyle beyin yıkama işine geçersin. Evet, mailinizde ismini sıraladığnız şairlerin hemen hepsi devlet dayatmasıyla serbest şiir yazmıştır. Bir şair durup dururken aruzdan heceye oradan serbeste geçmez. Geçerse kendini, sanatını inkar etmiş olur ki bu da ancak dayatmayla olabilecek bir garabettir.
Tıpkı resmî tarih gibi bir de resmî edebiyat vardır, resmî edebiyatla serbest şiir bu millete dayatılmış ama millet asla sevmemiştir. Serbest şiir asla halka mal olmamış belirli çevrelerde sınırlı kalmıştır. Biz, bu sebeple Üçüncü Yeni'ye "sivil inisiyatif" dedik. İnternet gençliği serbesti benimsemiş yazıyor derseniz haklısınız ama bu ancak ortadaki tablonun vehametini gösterir. Ne mutlu şiiri ölçülü kafiyeli yazanlara!
Selamlar.
Sefa Koyuncu
04 Temmuz 2008 Cuma 23:06 tarihinde mavizaman <[email protected]> yazmış:
Evet, Remzi Bey; yine bilindik mevzuları uzun uzun döşenmişsiniz. Bu yazdıklarınızın hiçbir orijinalliği yok ve maalesef sizin gibi düşünen çok. Günümüzda internette şiir yazanların ekseriyeti de sizin gibi düşünüyor ve yanlış düşünüyor. Siz bu ifadelerinizle demek istiyorsunuz ki; "bırak kardeşim, ne hecesi, ne aruzu; herkes istediği gibi yazsın; öyle de olur böylede..." İşte bizim karşı çıktığımız nokta da burasıdır. Biz atalarımızın bin yıllık şiir gelenğeinin gözden düşürülmesine, unutturulmasına ve yerine ne idüğü belirsiz serbest tarzın ikame edilmesine karşı çıkıyor, "Şiir ölçülü sözdür; ölçüsü olmayan yazı nesirdir" diyoruz. Zaten ölçüsüz kafiyesiz ve şekilsiz yazılara, yazanlar bile "şiir" demiyor; ne diyor? Serbest şiir, diyor. Yani başına bir sıfat ekliyor. İşin uzmanları ise bunlara "Şairane nesir" diyor. Adına şiir değil de "şairane nesir", "şiirimsi", "şiirsel düz yazı" denirse itirazımız olmaz. Yazsınlar ve okuyanlar da okusun, kimsenin ne yazdığına karışmak elbette haddimiz değil ancak, biz vezinsiz ve kafiyesiz yazıları şiir olarak kabul etmiyoruz; şiirin kesinlikle vezni, kafiyesi, şekli (beyit, kıta vb.) olacak, Vezinli kafiyeli yazılan her yazı, genel anlamda manzumdur; yani şiirdir, ancak iyi şiir olabilmesi için, mana ve kafiye uyumu, akıcılığı ve elbette ki, şiiriyeti olmalıdır; bunlar yoksa yine şiirdir ama kötü şiirdir. Zaten herkes iyi şiir yazacak diye bir kural da yoktur. Kendinde şairlik kabiliyeti hisseden ve bu işin tekniğini bilen herkes ölçülü, kafiyeli şiir yazabilir; şiirleri teknik yönden başarılı olsa bile yazdığı iyi şiir olmayabilir. Zaten bu asırlardır böyle olagelmiştir, milyonlarca insan şiir yazmıştır ama iyi şairlerin sayısı çok azdır. Elbette ki, mühim olan bu vadide kalıcı olabilmektir.
Remzi Bey; bu konu tartışmakla bitmez. Neticede diyeceğim şudur: Biz, Üçüncü Yeni Hareketi olarak; "Ölçülü şiir-kurallı nesir" parolasıyla yola çıktık. Konuyu enine boyuna inceledik ve vezinli şiirin gerçek şiir olduğunda karar kıldık. Bizi yolumuzdan kimse döndüremez. Bizim çalışma alanlarımızda hece veya aruzla yazılmamış şiir yayınlanmaz. Biz serbest ucubesinin yayılmasına hizmet etmeyiz. Yazanlara ve serbesti savunanlara da bir şey demeyiz. İkisini birden savunanları şaşkınlıkla izleriz... Kısacası biz hece ve aruz dostlarının dostuyuz. Vesselâm.
'Sanat şahsî ve muhteremdir' diyer zatın görüşlerine katılan biriyim. Sanatın birilerine inat, birilerine 'gıcıklık', birilerine karşı olmak için yapılamayacağına inanıyorum. Eskilerin yaptığı tarif bir anlayışı yansıtır, gerçeği değil. Serbest şiir tarzı Batı'dan da alınmış olsa, öyle bir şiir tarzı ve anlayışı vardır. Heceyi kurtarmak için mutlaka birilerine saldırmak, onlara hakaretâmiz davranmak gerekmez. Örneklerini saydığınız şairler arasında sadece heceyle, sadece aruzla yazanlar olduğu gibi iki ölçüyü de kullandığı halde serbest yazanlar da var. Mesela: Faruk Nafiz şiire aruzla başlamış, hecede karar kılmış, daha sonra da serbest şiirler yazmıştır. Bunun yanında Türk Edebiyatının en büyüklerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar, hem hece hem de serbest yazmıştır. Bu adam aynı, zamanda nazariyatçıdır da...
Ben heceyi seven ve karınca kararınca yazmaya da çalışan biriyim; ancak sadece heceyle, aruzla ve kafiyeyle, redifle yazılan şiirlerin şiir olabileceğini kabul etmiyorum. Şiir kendisine has bir cevherdir. Onu ya bulursun ya da bulamazsın. Eğer o cevher sende yoksa, istediğin kadar kafiyeli yaz, istediğin kadar ölçülü yaz o şiir olmaz. Serbest şiir zannedildiği kadar kolay değildir. 'Serbest' kelimesi yanlış anlaşıldığı için her eline kalem alan 'nasıl olsa serbest istediğim gibi yazarım' anlayışıyla saçma sapan şeyler yazyor. Onun da kendisine has bir disiplini, bir iç ahengi ve bir hayal (imaj)dünyası vardır. Bu tarzı sevmiyor olabiliriz; ama bunu 'öyle bir tarz yoktur, öyle şiir olmaz' diyerek reddedemeyiz.
Sanata siyasi veya duygusal yaklaşmak doğru değildir. Sanat bütün bunların üzerindedir. Yunus'un, Mevlana'nın ve buna benzer nice kıymetin dünya çapında sevilmesinin temelinde zannedildiği gibi ölçülü kafiyeli yazmış olmaları değil, söyledikleri sözlerin hiç bir Allah'ın kulu tarafından reddedilemeyecek kadar güzel, doğru ve haklı olmasıdır. Türkolag olan bir İtalyan doçentin bir makalesini okumuşutum; aynen şöyle diyor: "Siz Türler boşuna 'Yunus bizimdir' diyerek böbürleniyorsunuz. Yunus hiç bir milletin değildir; Yunus onu anlayanındır. Ben İtalyanım ve Yunus'u anlıyorum. Öyleyse Yunus benimdir." Ben bu sözden şunu anlıyorum. Şiir şekilden değil muhtevadan ibarettir. Eğer muhteva sağlamsa şekil ne olursa olsun - şeklin de kanunlarına riayet etmek kaydıyle- o eser sevilir.
Biz Türk'üz ve ne yazarsak, nasıl yazarsak yazalım bir Türk gibi yazarız. Kullandığımız şekil ne olursa olsun dil, düşünce, inanç ve anlayış Türk'tür. Bu yüzden Türk şiirinin şekilden zarar göreceğini düşünmüyorum. Nasıl ki kişi elbise değiştirmekle kişiliğinden olmuyorsa, şiir olan bir söze hangi kılıfı biçerseniz biçin o şiir olmaktan çıkmaz.
Siz heceyi ve aruzu seçmiş bu vadide yazıyor ve eserler vücuda getirmeye çalışıyorsunuz. Bunu elbette saygı duyarım. Her şair kendi tarzını, şeklini, veznini seçmekte hürdür. Kimin haklı, kimin haksız; kimin doğru, kimin yanlış yaptığı hususundaki kararı biz değil tarih verecektir. Şu veya bu şekilde sanat eseri vücuda getirenlere bir sözüm yok benim. Sanatkar insan tarzıyla, üslübuyla, kullandığı dil ile, vezin ile, şekil ile geleceğe gitmek hususunda bir çaba içine girmiş demektir. Bu tercihler aynı zamanda kendi riskini de içinde taşır. Yani, amaç geleceğe gidebilmek, kalıcı bir eser ortaya koymaksa bunu sırf yukarıda saydığım şeklî tercihler yüzünden başaramayanlar yarı yolda kalırlar ve kaybederler. Tevfik Fikret neden kaybetmiştir; ya Ahmet Haşim'i kaç genç tanıyor? Eğer 'Merdiven'i olmasaydı Ahmet Haşim'in hiç bir şiirine gençlere ezberletemeyecektik. Oysa bu iki şair de Türk edebiyatında aruzu en iyi kullananlar arasındadırlar. Mesele ölçüyse onların bugün eserleriyle yaşıyor olmaları lazımdı. Ya Divan şairlerine ne diyeceğiz!? Edibayat tahsili görenlerin, bir de edebiyat merarlıları dışında onları arayan soran var mı?
Diyeceğim şu ki, şekil sanatta çok önemli ve belirleyici bir unsur değildir. Asıl belirleyici olan unsur, dilin kullanımı, seçilen konular ve yazanın kabiliyetli olup olmayışıdır.
Söylediklerime katılmıyor olabilirsiniz. Buna da saygı duyarım; ancak ben -acizâne- öyle düşünüyorum...
Saygılar...
On 1 Temmuz, 14:52, mavizaman <maviza...@gmail.com> wrote: > NİÇİN ÖLÇÜLÜ YAZIYORUZ? > > Remzi Bey, şiir, tarihin derinliklerinden beri 'ölçülü söz' olarak bilinir. > Osmanlı edebiyatçıları da 'şiiri manzum ve mukaffa söz'; yani, ölçülü ve > kafiyeli söz, olarak tarif etmişlerdir. Cumhuriyet döneminde de, Beş > Hececiler, Millî edebiyat akımı şairleri ve Mehmed Akif, Yahya Kemal, Necip > Fazıl gibi ustalar, vezinli yazmış, ölçülü yazmışlardır. Şiirimizin ölçüsünü > bozan Sovyet uşağı komünist Nazım Hikmet ile sarhoş ve ayyaş takımı Orhan > Veli, Oktay Rıfat vb.'dir. Biz, komünistlerin ve ayyaşların izinden değil, > millî edebiyatçıların, Beş Hececilerin yoludan gitmeyi tercih ettik. > > Saygılarımla > > Sefa Koyucu > > 01 Temmuz 2008 Salı 13:36 tarihinde cinar39 <remzicinko...@hotmail.com> > yazmış: > > > > > > > > > Sayın Koyuncu, > > > Şiirinizi okudum, güzel bir şiir; ancak içindeki fikirlere > > katılmıyorum. Ben de heceyle yazmaya çalışan biriyim; ancak 'şiir > > sadece ölçülü olur' fikrine katılmıyorum. Şiir şiirdir, bunun ölçüyle, > > serbestlikle bir alakası yoktur. Ben şiirin şiir olup olmadığıyla > > ilgileniyorum, serbest mi, hece mi, aruz mu bu beni pek > > ilgilendirmiyor; çünkü bütün bunlar -ölçü, kafiye, şekil vs.- şiirin > > dış yapısıyla alakalı şeylerdir. Özü bir kenara bırakır da şekille > > uğraşmaya başlarsak Türk şiirine zarar vermiş oluruz. Hem bu > > tartışmalar zamanında yapılmış. Edebiyat tarihime baktığımız zaman > > pekçok akımın değişik manifestolarla ortaya çıktığını ve çoğunun > > havada kaldığını, havada kalmayanların da zaman içinde modasının > > geçtiğini görüyoruz. Modası tek geçmeyen şey şiirin muhtevası > > olmuştur. 'Aşk, insan, sevgi, tabiat, inanç...' bunlar hala bütün > > canlılığıyla yaşıyor. İnsanlar şiir yazsınlar, onları şu veya bu > > şekilde yönlendirmenin, -daha kötüsü zorlamanın- çok anlamsız olduğunu > > düşünüyorum.... > > > Saygılar... > > -- > > > - Alıntıyı göster -
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ ÜÇÜNCÜ YENİ BİLİM, DİL, EDEBİYAT, SANAT VE KÜLTÜR HAREKETİ Yöneten: Sefa Koyuncu - E-posta: mavizaman@gmail.com http://www.mavizaman.com http://www.habernews.com http://groups.google.com/group/KEAG - E-posta: [email protected] Türk-İslâm medeniyetine bağlı isen, nesri kurallı, şiiri ölçülü yaz! -~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
kadircetin tarafından 7/5/2008 12:52:59 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fransız düşünürü Jean François Lyotard, "Postmodern Durum / La Condition Postmoderne" isimli eserinde, küreselleşmenin millî kültürlere etkisini, "Günümüzde bir insan, Reggae (Jamaika müziği) dinler, bir kovboy filmi izler, öğle yemeğini McDonald's'dan, akşam yemeğini mahalli mutfağından yer. Tokyo'da bir Paris parfümü sürer ve Hong Kong'da mahallî kıyafetler giyer" sözleriyle açıklıyor ve "Bu durum, zevksizliğin sıfır derecesidir" tespitini yapıyor.
Tarihçi-yazar Yılmaz Öztuna ise 1976'da liseler için yazdığı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yayını "Târih III" kitabında yer alan, "Gerçek Savaşın Kültür Savaşına Dönüşmesi" başlıklı yazısında, klasik yapıları alt üst eden hareketin, 1960'lardan sonra "Brejnev Doktrini" ile hızlandığını belirterek, şöyle diyor:
Vezinsiz lâf yığınları
"Milletlerarası sol, bütün dünyada klasik değerleri gözden düşürmek için büyük çaba harcamış, bu uğurda milyarlarca dolarlık dış yatırımlar yapmış, işine yarar her mihrâka para dağıtmıştır. Klasik resim yerine dejenere resim, klasik musıkı yerine dejenere musıkı, klasik şiir yerine vezinsiz kafiyesiz lâf yığınları ortaya çıkarmıştır. Kan, şiddet ve şehvet edebiyatını işlemiş ve teşvik etmiştir. Dinî ve ahlâkî değerleri küçük düşürmeye çalışmıştır. Millî kahramanları aşağılamak, millî tarihi küçümsemek ve tahrif ederek yeni nesillere öğretmek için bütün kalemşorlarını seferber etmiştir.
Dönemin Rusya Devlet Başkanı Leonid Brejnev'in ortaya koyduğu doktrinle komünizm, milletlerarası yayılmasını ve cihan hâkimiyetini kültür savaşına dönüştürmüştür. Küba hâdisesinde (1962) Rusya'nın, Kennedy karşısında adımını geri almasından beri, komünist yayılmanın zorla ve silah gücüyle mümkün olamayacağı, çok büyük tehlikeler getireceği anlaşılmıştır. Bu iş kültür savaşı yoluyla yapılmaya başlanmıştır. Sanayileşmiş Batı ve ABD ise, o ülkeleri pazar hâline getirebilmek için, sanayileşmenin öncüsü liderleri devirmeye çalışmış, millî uyanışı da tehlikeli gördüğü için, kozmopolitliği teşvik etmiş, para işleriyle ilgili zümreleri tutmuştur.
Dilde uydurma kelimeler
Komünist kültür savaşı, musallat olduğu milletin millî kültürüne, tarihine, klasik değerlerine, musikisine, şiirine, büyük adamlarına, dinine, örf, âdet ve geleneklerine, sinsi bir savaş açmıştır. Dile saldırarak nesilleri birbirini anlamaz, dışarıdaki vatandaşlarla ayrı kelimeler kullanan, klasik eserleri okuyamaz, belirli sayıda uydurma kelimelerle geniş düşünce sahasına açılamaz hâle getirmek istemiştir. İşçiden çok gençlere musallat olan milletlerarası komünizm, bazı okulları ele geçirerek o devleti bir nesil sonra ele geçirebileceğini hesaplamıştır.
Eğitimin millî değil kozmopolit olması için çok çalışmış, millî kültür yatırımı yapmaktan alıkoymak için bütün yaygaracılarını harekete geçirmiştir. Propaganda, okullara, kışlalara sızma, basın, yayın, kitap, tiyatro, sinema, karikatür, fısıltı, yalan, iftira, kültür savaşının vasıtalarından bazılarıdır. Bilhassa yazılı ve basılı malzemeye ağırlık verilmiştir.
Demokrasiler, bünyeleri icabı daha çok savunma hâlinde kaldıkları halde, milletlerarası komünizm, devamlı taarruz hâlinde bu kültür savaşını yürütmüştür". Kelimenin tam ma'nâsıyla, "kültür karmaşası" demek olan "postmodern hayat" işte bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Öztuna’nın, çerçeveletip duvara asılacak kıymetteki bu yazısı, dikkatle okunursa; ‘dildeki uydurmacılık ve tasfiyeciliğin, düz yazıda devrik cümle ucûbesinin ve serbest şiir garabetinin’, bir edebî zevk mahsûlü olmadığı, siyasi ve ideolojik sebeplerle ortaya çıkarıldığı gayet net olarak anlaşılır.
“Üçüncü Yeni: Ölçülü şiir-kurallı nesir” şâir ve yazarları, işte bu siyasi ve ideolojik maksatlı kültür ve edebiyat yıkıcılığına dur demek; yörüngesinden çıkarılan dil ve edebiyatı yeniden rayına oturtmak gayesiyle harekete geçmiştir…
Zarf ve mazruf; zarf ve içindeki demektir. Zarf, kılıf, ambalajdır; zarfın içindeki "mazruf" ise mektup ve mesajdır. Zarfa konan mektupların sevinçlisi, hüzünlüsü, güldüreni, ağlatanı olur. Zarfa konan mektupların çok güzel mektupların, süsleneni, özenileni, inci gibi yazılanı olur. Zarfa konan mektupların eciş bücüş, anlamsız olanı da olur... Ama iyisiyle kötüsüyle, güzeliyle çirkiniyle zarf zarftır, mazruf da mazruf.
Şiirin dışı zarf, içi mazruftur. Yani ölçülü yazılan her yazı mazruf yani manzumedir. Manzume lügatta incileri ipe dizmeye denir. Kelimeler belli bir ölçüde inci gibi dizilince manzume ortaya çıkar. Manzume, edebiyatımızda şiirile eş anlamlı kullanılmıştır. Zarfın içindeki mazrufta, yani manzumede şiiri var mıdır? Varsa, güzel şiiridir; yoksa, kuru kuru bir kelime dizimi ise yine şiirdiri ama güzel değildir.
Önemli olan şiiri ölçülü yazmaktır. Ölçülü yazının yani manzumenin içine şiiri yerleştirmek şairini kaabiliyetine kalmıştır. Bunu başarabilen kalıcı şair olur. Başaramayan silinir gider; şiir vadisinde esamisi okunmaz..
Yazı ve söz ana hatlarıyla ikiye ayrılır.
Düz yazı ve sözler. Bunlar nesirdir. Manzum yazı ve sözler. Bunlar şiirdir.
Manzum yazı ve sözlere genel anlamda şiir denir ve kesinlikle ölçülü yazılır. Ölçülü yazamayanlar, fikir ve duygularını kalıba ölçüye sığdırıp, sanat haline getirmeyi başaramayanlar için düz yazı, yani nesir sahası vardır. Düz yazıda ölçü aranmaz ise de imla(yazım) kuralları aranır. Türkçe düz yazının temeli, özne+tümleç+nesnedir. Bu kurala uymayan düz yazıda imla bozukluğu vardır. Günümüzdeki serbest yazılar, ne şiirin, ne de nesrin kurallarına uymadığı için, imlası bozuk yazıdan başka bir şey değillerdir.
bubenimyazıma yanıt değil bu bir . ikincisi şiir kimsenin hegemonyasında değildir kalıbı şarini yaratıcı ıgücünde saklıdır. şiirin ölçüsü temanın işlenmesi ve söz sanatının zengin harmanlanması ve hayl gücünün gerçekle ilintisi üzerinden bütünleşen şematik çerçevedir.örnekleme yaparsak. koca bir denize kumsalın üzreinde kurduğunuz dör köşe bir çerveyi bölüp baktığınızı düşünün her kareye bakıp görerek ve yaşayarak ve gelecek ilintisini kurarak kurgulamalar yerleştirin diğer yanda o kocadenize çıplak gözle bakın yaratı çerçevede saklıdır çıplak gözde değil. ölçü yada manzumn değerler geçmiş kalıplar üzerinden değer biçmeler özellikle şiire. yazdığınız bu şiirde kin öfke ve nefretten başka işlenmiş bir temagösterin bana. birde burnu büyüklükbakışaçısından başka şiirsel yaklaşım... yok . bumu şiir sizce ya da daha önce günün şiiri seçilen fabl kalıplarında ezopvari karga tilki hikayesimi şiir. şiir zaman hayat harmanlama sanatıdır. manzumeden bahsediyorsunuz bana yunus emre şiirlerinin ne olduğunu söylermisiniz lütfen. yada mevlana celaleddin ruminin şiir kalıbının ne olduğunu. şair nerde belli eder kendi biliyormusunuz. şiirini yazarken eğer bir ikileme yada dörtlemede aynı anda çokzamanlamayapabiliyorsa. imgesel geçişlerde köprüyü iyi kurabiliyorsa, kurgu ve tema arasındaki giriş gelişme sonuş ilintisini çok iyi bütünleyebiliyorsa şair olduğunu belli eder. bu benim yorumum. ölçim falanda yok. kendime göre bir kalıbım varyazarım beğenen beğenir beğenmeyene sdaygımız sonsuz. ancak hiciv türü şiirlerde hiciv direk olarak yapılmaz göndermeler vardır. eğere bir direklik söz konusuysa bu da şairin şair olmadığının kanıtıdır. ölçüyü yaratan insan tanrı değil ki tabu olsun . geçmiş zaman ölçülerinin bugüne birebir uyarlanması ve bunun körü körüner savunulması edebiyatı zedeler ve geriye götürür. ki, günümüz şiirindeki sıkıntıda budur. dünya ölçekli şairlerin kalıplarına bakın hangi manzum ölçüye uyuyor. size yakıon insanlatdan örnek vereyim necip fazıl mehmet akif bunları iyi okuyun bence. üstelik çok iyi şiir kalıblarını kurgularını tematik ve şematik bütünlemelerini matematiksel dizinleri vs. meydan okumak kolaydır. banayanıt veren yok diye. ki anti parantez karşısındaki insanın tavrı ne olursaolsun şaire yakışmayan bir davranıştır. sevgi üreten şairin şairin şiirinde nefret olmaz özelliklede metafiziksel temasal bütünlü sürekli olarak kurgulayan bir şahısda. tanrının bir diğer adı sevgidir. eğer onun yarattığı kula kin nefret ile bakıyorsanız düşünülmesi gerekn bir süreç olur bu. kusurabakmayın ki yunus emre yi örnekverişimde bundandır. o sevgi ve aşk ile yoğurmuştur şiirlerini üstelik türk dilini çok iyi kullanarak... fazla tartışmak anlam taşımıyor çünkü kalıbından sıyrılıp yenidenci yaratılara yelken açamayan yazar bence yazar olamaz. saygılarımla...
bubenimyazıma yanıt değil bu bir . ikincisi şiir kimsenin hegemonyasında değildir kalıbı şarini yaratıcı ıgücünde saklıdır. şiirin ölçüsü temanın işlenmesi ve söz sanatının zengin harmanlanması ve hayl gücünün gerçekle ilintisi üzerinden bütünleşen şematik çerçevedir.örnekleme yaparsak. koca bir denize kumsalın üzreinde kurduğunuz dör köşe bir çerveyi bölüp baktığınızı düşünün her kareye bakıp görerek ve yaşayarak ve gelecek ilintisini kurarak kurgulamalar yerleştirin diğer yanda o kocadenize çıplak gözle bakın yaratı çerçevede saklıdır çıplak gözde değil. ölçü yada manzumn değerler geçmiş kalıplar üzerinden değer biçmeler özellikle şiire. yazdığınız bu şiirde kin öfke ve nefretten başka işlenmiş bir temagösterin bana. birde burnu büyüklükbakışaçısından başka şiirsel yaklaşım... yok . bumu şiir sizce ya da daha önce günün şiiri seçilen fabl kalıplarında ezopvari karga tilki hikayesimi şiir. şiir zaman hayat harmanlama sanatıdır. manzumeden bahsediyorsunuz bana yunus emre şiirlerinin ne olduğunu söylermisiniz lütfen. yada mevlana celaleddin ruminin şiir kalıbının ne olduğunu. şair nerde belli eder kendi biliyormusunuz. şiirini yazarken eğer bir ikileme yada dörtlemede aynı anda çokzamanlamayapabiliyorsa. imgesel geçişlerde köprüyü iyi kurabiliyorsa, kurgu ve tema arasındaki giriş gelişme sonuş ilintisini çok iyi bütünleyebiliyorsa şair olduğunu belli eder. bu benim yorumum. ölçim falanda yok. kendime göre bir kalıbım varyazarım beğenen beğenir beğenmeyene sdaygımız sonsuz. ancak hiciv türü şiirlerde hiciv direk olarak yapılmaz göndermeler vardır. eğere bir direklik söz konusuysa bu da şairin şair olmadığının kanıtıdır. ölçüyü yaratan insan tanrı değil ki tabu olsun . geçmiş zaman ölçülerinin bugüne birebir uyarlanması ve bunun körü körüner savunulması edebiyatı zedeler ve geriye götürür. ki, günümüz şiirindeki sıkıntıda budur. dünya ölçekli şairlerin kalıplarına bakın hangi manzum ölçüye uyuyor. size yakıon insanlatdan örnek vereyim necip fazıl mehmet akif bunları iyi okuyun bence. üstelik çok iyi şiir kalıblarını kurgularını tematik ve şematik bütünlemelerini matematiksel dizinleri vs. meydan okumak kolaydır. banayanıt veren yok diye. ki anti parantez karşısındaki insanın tavrı ne olursaolsun şaire yakışmayan bir davranıştır. sevgi üreten şairin şairin şiirinde nefret olmaz özelliklede metafiziksel temasal bütünlü sürekli olarak kurgulayan bir şahısda. tanrının bir diğer adı sevgidir. eğer onun yarattığı kula kin nefret ile bakıyorsanız düşünülmesi gerekn bir süreç olur bu. kusurabakmayın ki yunus emre yi örnekverişimde bundandır. o sevgi ve aşk ile yoğurmuştur şiirlerini üstelik türk dilini çok iyi kullanarak... fazla tartışmak anlam taşımıyor çünkü kalıbından sıyrılıp yenidenci yaratılara yelken açamayan yazar bence yazar olamaz. saygılarımla...
sahi nedir şiir abuk sabuk şeyler yazmak mı şairin dediği gibi haklı şair. da şiir sevgiden alır ya payını şairde vurgusunu yapmış nacizane. bir tek son dizede. kin öfke ve nefterin sığdırıldığı hoşgörünün esirgendiği bir şiir finalde sevgi koymuş şiir adını. halbuki şiir emektir, dokumaktır nakış gibi, içinden geçeni sokaktan görüneni şiirin o güzel söz zenginliğine katıp ustaca oynamaktır dizelerde. şiirni kalıbı standart değildir. olsaydı eğer. nazım hikmet dünya şairi olamazdı. neruda olamazdı. can üstad olamazdı. Şiirin öüznde asi bir yaratıcılık vardıor doğurgan bir anadır şiir tıpkı anadolu gibi. tıpkı türkülerimiz gibi. türküler neden bir arada yaşar diye sorartdım çoğu zaman. neden insanlar bir artda yaşamamın tadını anadolu kültürünün derinlerinden gelen kardeşliğinden almaz . neden bu kin öfke bu vatanı kimler satıyor halen. satılmadık bir tek toprak parçası bırakmmacasına. vatan sevmenin ölçüsü ne ola. da beri geline. ahmaklıkla abdallık arasında ince bir ayrıntı vardır. mesela yunus emre mesela pirsultan abdal beslendiğimiz geçmiş zaman değerleri. bana bir örnek gösterin lütfen onların dizlerinde öfkenin ve nefretin hakim olduğu. eğer şair bu dfeğerlere sahip çıkacak kadar seviyorsa vatanını. gideceği yolda bellidir orda nefret ve öfke olmaz ama bu şiirde var. demekki günümüze geldiğinde şiir ve şair ciddi sapmalar yaratabiliyor. o yüzden şiir nedir diye sormayın şaire. tanımını kendisi yapmış saygılarımla
"yaratmak" sadece Allahü Tealaya mahsustur. Bu Son din İslam'a göre böyledir. Müslüman değilseniz zaten önemi yok. Şayet müslümanım diyorsanız dinen küfr olur ve iman gider. Bu kelimeyi çok kuulanıyorsunuz... "Yaratmaké; yoktan var etmek demektir. Sonradan yaratılan kişiler için bu kelimeyi kullanmak ne kadaryanlıştır. Yaratılmışların haşa yarattığı bir şey göster hele... Bu bir... İki; sanat evrensel bir dil ise de, ineğe tapanın ineği için yazdığı şeyler, güzel ve edebi olabilir. Bu sanattır. Ama benim inancım ve öz değerlerime saldırı olursa sessiz kalmamam elbette normaldir. Ben başkasının yazdıklarına saygı duyacağım da başkaları benim yazdıklarıma hazımsızlık gösterecek. Bu da yanlış... Üç; Siz bu yazdıklarımdan neden gocundunuz ki; okumayın geçin gidin... Ben sizi tanımam, siz beni tanımazsınız... Ben sizin yazdıklarınızı beğenmediğim için okumuyorum bile... Siz neden bu kadar tepki gösterdiniz ki? Siz şiir olarak ne biliyorsanız onu yapın, bizde ne biliyorsak onu yapalım... Fikirler elbette tartışılabilir, değişebilir ama lütfen milli ve dini değerlere sataşmak olmasın. Ben kimsenin ırk ve inancına eleştirici yazılar yazmadım yazmam da. Siz nasıl bu yazdıklarınızı öğrenerek yazdıysanız bende bana öğrettikleri gibi yazıyorum... Belki insanlık babında çok iyi arkadaş olabiliriz ama şiir konusundaki fikirlerimiz farklı olabilir. Bu da normaldir diyor, saygılar sunuyorum.
"yaratmak" sadece Allahü Tealaya mahsustur. Bu Son din İslam'a göre böyledir. Müslüman değilseniz zaten önemi yok. Şayet müslümanım diyorsanız dinen küfr olur ve iman gider. Bu kelimeyi çok kuulanıyorsunuz... "Yaratmaké; yoktan var etmek demektir. Sonradan yaratılan kişiler için bu kelimeyi kullanmak ne kadaryanlıştır. Yaratılmışların haşa yarattığı bir şey göster hele... Bu bir... İki; sanat evrensel bir dil ise de, ineğe tapanın ineği için yazdığı şeyler, güzel ve edebi olabilir. Bu sanattır. Ama benim inancım ve öz değerlerime saldırı olursa sessiz kalmamam elbette normaldir. Ben başkasının yazdıklarına saygı duyacağım da başkaları benim yazdıklarıma hazımsızlık gösterecek. Bu da yanlış... Üç; Siz bu yazdıklarımdan neden gocundunuz ki; okumayın geçin gidin... Ben sizi tanımam, siz beni tanımazsınız... Ben sizin yazdıklarınızı beğenmediğim için okumuyorum bile... Siz neden bu kadar tepki gösterdiniz ki? Siz şiir olarak ne biliyorsanız onu yapın, bizde ne biliyorsak onu yapalım... Fikirler elbette tartışılabilir, değişebilir ama lütfen milli ve dini değerlere sataşmak olmasın. Ben kimsenin ırk ve inancına eleştirici yazılar yazmadım yazmam da. Siz nasıl bu yazdıklarınızı öğrenerek yazdıysanız bende bana öğrettikleri gibi yazıyorum... Belki insanlık babında çok iyi arkadaş olabiliriz ama şiir konusundaki fikirlerimiz farklı olabilir. Bu da normaldir diyor, saygılar sunuyorum.
Ayyynen abiciğim!.. Her bir satır, her bir kelime "cuk" oturmuş! Yüreğimizin sesi oldunuz inanın... Ama şiirin muhatabı şairlerden olmaktan da korkmadım değil. Kaleminize, yüreğinize sağlık...
Kadir der ki şâirlik; kim kaybetmiş kim bulmuş Saçma sapan yazanlar bir anda şâir olmuş Şiir demek sevgidir benim yüreğim dolmuş Ben fikrimi söyledim ama onlar küstüler.
Değerli Kardeşim,
Gerçekleri dile getirmişsiniz. Altına imzamı atıyorum.
Yüreğinize ve kaleminize sağlık efendim. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Ülkemizde şiir aracılığı ile fikri çatışma hep olmuştur. Bu duruma kabaca iki fikir kutubu olarak bakarsak, her iki kutuptan da dilimizi güzelleştiren, kalıcı eserler veren, dünyaca tanılabilen şairler ortaya çıkmıştır. Bu durumda sonuca bakmak gerekir diyorum. Şiir hayatın her alanından beslenebilir buna karşı çıkmamak gerekir. Eğer kaygılar varsa ki normaldir doğrudur da. Doğru dediğimiz alanda en iyi eserler çıkarmak baş etmenin tek yoludur. Şiir güzel, yerme biraz daha kapalı ve estetik olabilirdi. tebriller selamlar.
Abuk sabuk fikirler şiir diye yazıldı Ne varsa içlerinde şiir diye kustular Ses çıkmadı üstâttan azıldıkça azıldı Şiir nedir sorunca, bir köşeye pustular.
İşte arşın dedikçe, burda dediler Halep Belden aşağı hoştur, işlerine gelir hep Vicdanınız kurusun illâki edep, edep Edepsiz yazıları, şiir diye astılar.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
GÖNÜLLER BİR OLUNCA ŞİİRLERİN DE BİR OLMASINDAN DAHA DOĞAL NE OLABİLİR? EDEBİYATIN DA TEMELİ ZATEN "EDEB" DEĞİL Mİ? EDEB VE MUHABBET ŞİİR BAHÇEMİZDEN EKSİK OLMASIN.
Söyleyiniz hele bir şiir demek ne demek Yüreğini dökerken verilir elbet emek Ahmağa güzel cevap susupta gülümsemek Oturdular kıç üstü bir köşeye köstüler.
Kadir der ki şâirlik; kim kaybetmiş kim bulmuş Saçma sapan yazanlar bir anda şâir olmuş Şiir demek sevgidir benim yüreğim dolmuş Ben fikrimi söyledim ama onlar küstüler.
Size katılmamak mümkün değil saygıdeğer üstadım. Yazıyoruz işte... Saygı ve hürmetlerimle.
Değerli dost. Yüreğine sağlık... Şiire samimi olarak gönül vermiş insanların kendince bir tarifi muhakkak vardır... Olmalı da. Olmazsa yazmakta okumakta zevk vermez... Yani herkes kendine göre tanımlamalar getirecektir... Doğal olan da budur. Fakat kimsenin şiir anlayışının yanlışlığını söylemek doğru bir yaklaşım olmaz... Asıl yanlış olan 'benim dediğim doğru' inatlaşmasıdır... Ne yazık ki sizin de şiirinizde belirttiğiniz gibi şiiri de kirletecek şeyleri şiire maletmek anlayışı şiir için asıl tehlikedir... Çok güzel şiirinizi yürekten kutluyorum, selam ve muhabbetlerimle...
Böyle bir sorunun net cevabı olamaz lakin hocamın şiir nedir sorusunu sorup şiirle ilgili öznel değerlendirmeleri ve orjinal tespitleri aslında şiirin ne olamayacağı üzerinde kemali ciddiyetle durması bu mevzuya ayrı bir derinlik katmıştır.Hocamın bu çalışmasını hayranlıkla okudum.Saygılarımla....
Değerli hocam; sizin ve dostlarının şiir adına verdiğiniz emeklerinize bir nebze şahit oldum ve gerçekten takdirle karşıladım... Şimdi; asıp asmamakta çok terettüt ettiğim bu şiirin analizini yaparak yazdığınız yorum için tam isabet diyorum... Çalışmalarınızda başarılar diyorum... Selam ve saygılar Kadir Çetin
Değerli hocam; sizin ve dostlarının şiir adına verdiğiniz emeklerinize bir nebze şahit oldum ve gerçekten takdirle karşıladım... Şimdi; asıp asmamakta çok terettüt ettiğim bu şiirin analizini yaparak yazdığınız yorum için tam isabet diyorum... Çalışmalarınızda başarılar diyorum... Selam ve saygılar Kadir Çetin
Şiir adına verdiğiniz emeklerinize şahit olduğum yüreğinizi yürekten kutluyorum... Sizler yaşayan değerlersiniz ki inşaallah değerleriniz biline... Selam saygı ve hürmetlerimle...
Şiir adına verdiğiniz emeklerinize şahit olduğum yüreğinizi yürekten kutluyorum... Sizler yaşayan değerlersiniz ki inşaallah değerleriniz biline... Selam saygı ve hürmetlerimle...
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.