2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1184
Okunma
Yumurtalık sahilinde dolaşıyorum yalın ayak
Yine sensiz yine biçareliğimle başbaşayım
Dalgalar hafifçe okşuyor ayaklarımı
Rahatlamamın bir çeşit ılıklığını yaşattırıyorlar kanımca
Kaleye dalıyor gözlerim uzaklara tuzaksız bakıyorum
Hüzün bürüyor bedenimi şiirler dilime dolanıyor
Sessizliğimle hıçkırarak ağlıyor sözlerim
Sözlerim çığlık
Sesim sakin değil aksine titrek
Ellerim güneşin ışığını saklıyor avuçlarımın içinde sanki
… Ve aniden sensizliğimde
Eski zamanlarımız geliyor aklıma hem de hiç istemeden
Kıyıda ateş yakışlarımız üzerinden atlayışlarımız falan
Etrafında bağdaş kurup oturduğumuz gitar çalıp şarkı söylediğimiz
Bir elimizde biramız bir elimizde varsa sevdiğimizin teni yoksa sigara
Yüzümüzde mutluluğun rehaveti içki miçki bahane
Hayallerimizi sunuyorduk ya utanarak birbirimize hani
Sıralananlardan hiç biri gerçekleşmedi bre büyüdükçe hem de
Düşünüyorum da şimdi
Yalınayak yalnız kalmışlığımda kumsalda
Bir ben kırılmamışım hayallerden yana
Kırılanlar gerçeğin yanılsamasıymış be
Kırık dökükmüş düzenli görünen dünya
Yuvarlak değil yamuktan ibaretmiş meğer
Meğer her şey hallüsinasyon hatta illüzyonik görüntülermiş yanıltılmışız
Anlayamamışız büyüklerimizin uyarılarını da öyle büyüyüvermişiz işte
Gençliğimizin deli rüzgarına kaptırıp koyvermişliğimizle
Omuzlayabileceğimizi zannetmişiz her şeyi hem de her şeyi
Zaman hiç farkındasızlığımızla kum saatinden akar gibi kayıp yitmiş ömrümüzden
Ne biz zamana yetişebilmişiz ne de zaman bize
Arkadaşlıklarda ayrı gayrılıklar olmaz inancımızı elden geçirmeliymişiz yeniden
Saadet zincirinin kopmazlığına aldanmadan daha bir temkinli olunmalıymış
Boş şişeleri kayalara fırlatıp kırma gücümüzle kafa tutmuşuz bir şeylere
Ne o bir şeyler bitti ne de umudumuz yitip gitti
Bir gün dedik ya hani çok zengin olursak eğer
Anasını belleyecektik bu deveranın her şeye rağmen
Nerdee
Hala sayısal alıyorum biliyor musunuz belki çıkar umudumla
Eskiden Toto oynardık hatırlar mısınız ayak üstü tutturamadım bir türlü
Altılı ganyana da takılıyorum ara sıra
Bu yılbaşı biletime amorti bile çıkmadı canına yandığımın şansımdan
Kurşun döktürmek değil artık aklımdan geçen
Basiretime kurşun sıktıracağım ola ki düzelir şansım
Hey gidi yaşamak zorunluluğu hey ki hey
Neydik ne olduk bre kazanıp da kaybettik bari tadını bilmeyeydik
Hatırlar mısın eskiden buralarda çadırlar kurulurdu
Ali Babanın karavanı Mayıs’ta inerdi sahile geceleri diskomuz olurdu
Bizim tatil başlayanda kıskanırdık onların güneş yanığı esmerliklerini
Pelo balık etiyle yırtardı dalgaları iskele atlayışıyla
Yaso Yunus Balığı gibi yüzerdi sıkı yüzücüydü sörf yaptığı da olurdu
Barakalardan evler kurulurdu bazı zamanlar evden gönüllü
Ayşo Mübo okul çıkışlarında koşarlardı yanımıza Mübo jeton isterdi
Sabahları erken kalkan ben de onlardan patates kızartması
Koşu ve yürüyüş yorgunluğumda pek bir güzel olurdu onlarla kahvaltı
Fato Çerkez kızıydı hizmet sonrası dalardı aramıza üzüm getirirdi
Tek mi çift mi oynardı oğlanlar kızların bacak kıllarını görende
Onlara söylenilirdi: “Esas sizin ağda yaptırmanız gerek bizimki tüy”
Öyle gülüşürdük kıvıra zıvıra dünya umurumuzda değildi
Yüzü koyun uzanıp güneşlenenin üzerini ıslatmak sevap bile sayılırdı
Çadırkent Ahalisi bekarlarının çoğu evlendi çorçocuk sahibi oldu bazıları
Biri hapse girdi banka soygunculuğundan pek bir delikanlıydı zamanında
Biri evlendikten hemen sonra öldü trafik canavarından Antep’liydi
Bir kız kardeşim kalmıştı evlenmemiş olan o da evlendi 3 gün sonra
Üç gün sonrasında iki ay hastanede yattı ve Ölü Canlara karıştı
Erkek kardeşim mi büyüdü adam oluyor pişmiş acıyı tadarak
Üniversiteyi bitirdi, evlendi özel sektörde 9 yıl çalıştı şimdi KPSS derdinde
Tatmadan öğrenmesi için yalvardımdı Allah’a yalvarmıyorum artık
Bacıma bağlılığımdan ağlıyorum bugün bir de sana
İşte o biçim yangın eşiğinde dolanıyorum sahilimizde
Bizim kızlar büyüdü artık: “Çocuk değiliz biz” diyorlar kafa tutuyorlar
Deniz evlendi üstelik bebek bekliyor bakalım hanginiz geleceksiniz
Ya Nüzhet ya Nazlan
Yani illa da N olacak geleceğimizden geleceğiniz
Hala çocuğum ve öğrenmem gereken daha bir dolu şeyler var anayım ama
Değişmeyen tek şey bu
Yüreğim yangın yeri Volkan var sanırsınız ha patladı ha patlayacak
Korkarım her yan lav olacak
Yumurtalık değişmiş bre hem de çok değişmiş lokantalar park yeri olmuş
Şurada tahta dıştan merdivenli küçük sarı adliye vardı iyi bilirim
Aha bu yanda İsmet Abi’nin yeri vardı vah ki vah
Yılmaz Güney bu mekanda suçlandı Hakim Sefa burada kurşunlandıydı
Neler yaşandı buralarda neler neler
Az ötedeki camide ilk kuran kursu dersimi almıştım vaktiyle
Az mı süpürdüm arkadaşlarımla minaresini ve caminin içiyle avlusunu
Babam burda Yargıç’tı annem Ayten’im pek güzel kadındı
İlk dayağı burada tattımdı
Çamaşır makinesi Hoover’imizi konu komşu seyretmeye bize gelirdi
O vakitler seyredecek televizyon yayını yoktu da enteresandı… İşte öyle
Manyetolu kara telefonumuz vardı yandan çarklı… Pek ağırdı
İki rakamlıydı telefon numaraları: “Alo (atıyorum)22 numarayı bağlar mısınız”
Elektrik jeneratörle verilirdi çoğu zaman
Jeneratörler saat 22:00 ila 23:00 de kesilirdi elektrik yoktu doğru-dürüst
Bir de İpek Yolu olacak hiç Devlet el atmamış
Gerçi şimdilerde Sanayi Bölgesi olarak pek bir revaçta Yumurtalık
Santimine varıncaya kadar satılıyor Bereketli Kırmızı Topraklar
Çiftçinin sonunu hayra alamet görmüyorum bu gidişle
Toprak bile Kanser oluyor hain oyun ve kalleşliklerden
Kanser’in tohumunu tohumlan attırıyorlar çünkü
İlaç milaç hak getire canına yandığımın memleketimde
Kaleye kadar yüzmeyi marifet sayardık ya o vakitler
Bilmezdim kalbimin kifayet derecesini kayıktan atlardım erkenden
Yüz yüz deniz bitmezdi
Kulaç atışlarım yoruldukça sırt üstü yatardım
Sanki ne bileyim sahil benden uzaklaşıyor muydu ne
Kendimi denizin ortasında yalnız hissederdim şimdiki gibi
O yalnızlığımda bilmeden düşünmeyi ve görmeyi öğrenmiştim-di
Hala düşünüyorum aha şimdi olduğu gibi dinlenmeden kaleye de yüzüyorum
İnsan yaşlandıkça eski günlerini daha bir hatırlarmış hatta özlermiş ya
Hani insan adı gibi yaşarmış ya… Adım gibi özleyip hatırlıyorum da
Bizler ne çok değişmişiz diye düşünüyorum
Bir de Evren Yasası diyorlar buna
Evrimimizi tamamlıyormuşuz böyle dağlar bile yerinde durmuyormuş
Yıllar harbi hayatı kapsamış ta hayat içten esaslı yaralamış
Beynimdeki izler pek derin unutmak sanki mümkün değil… Unutamıyorum
Şu an evli-bekar ayrı mekan ikametimde düşün kalabalığımın yalnızıyım
Ara sıra Akdeniz sahillerine iner anılara dalarım
Aradığım eskilerden kim kalmış ne iş işliyor ne var ne yok
Evlenip-boşanan yas tutan hasta olanları duyuyorum da içim yanıyor
Duymak istediğim birimizin hayalinin gerçekleşmesi
Hani birimiz hepimiz için hikayesi vardı ya yalan da olsa avunurdum
Büyüdükçe mutsuzluk ve zorlukları göğüslemekten zımparalandık galiba
Olgunluğun erdemine varmak ne de zormuş… Breh breh
Niteliklerin bilincine erişmek şayet olgunluksa
Olgunuz ama koskoca boşluktayız
Bilgelendik ağır olduk bundan sonra ne olacağını bilmek istemiyorum
Merak ta etmiyorum artık atıl düşünceye karıştığı için
Gençlik cıvıltıları olmadıktan kelli yaşamanın ne anlamı var
Şeytan diyor ki: “Dal Akdeniz’e çatlayana kadar yüz”
Yaşarsan varırsın okyanusa yaşamazsan bedenini balıklar yer
Hani demiştin ya: “Ölümüm denizden olsun; balıktan torunlarım”
Ya Allah Bismillah!
Gülizar Özlem (GÜRSES) SARAÇOĞLU
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Selam, sevgi ve saygılarımla... 16/06/2008 04:07 de tamam oldu.