2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1066
Okunma
Zifiri karanlık dört duvar kelpiç mahsenim
Yağan kar bacası akan taş nina
Leğende yıkanan cocukluğum
Dumanı tütmeyen saç soba
Üstündeki bir bardak için kaynayan ıbrık
Yanmayı bekleyen tezekler gevenler
Yolları kapalı karlı kapım
Işığı yanmayan gazlı lanba
Tükenen ekmeğim aşım
Aç yatıp tok kalkmak zorunda kalan gençliğim
Çamair çiteleyen tokkaçlanan ömrü hüzzanım
Çeşmesi donup kuyudaki buzlu suyu ısıtan sacayağı
Kar kürüyen buz tutan ellerim
Boyumu aşan sozak kar
Firtınada gözgözü görmeyen nefessiz eden rüzgar
Sabahları zindan eyleyen gün göstermeyen ciğer acısı
Hrybesindeki kıt kanaat yetiremeyen kanlı gözyaşım
Kara trabzon lastığı altı delik yalın ayak gezen peçeli sevdam
İki ters bı duz tokunan yamalı hırkam
Erhamindakı gölgelen mercan gözlü nenem
Kasketindeki boynundaki sarıp sarmaladıhın püşindeki püsküşüm
Ziğarantaki tabakan yaprak cigarandaki tütünüm
Ne vakit burnumda tüter oldunuz
Ah heybemdeki geçmişim
Yolum uzun acıların izlerinde mıh gibi çakılı kaldı
Gözüm arkamda gözüm açık giderim özlemlerle
Hasret belledi bu gelen zaman yokluğunu çektiğim geçmişimi
Adaklar adasam kurbanlar kessem geri dönmezmi gidenler geriye
Ne acılara ne aclıklara direndi bu boyu ölçülemeyen gençlik denen illet
Dillenmedi bir gün olsun bü kayıp virane köhne hayatım
Sustu sabretti direndi yaüan karakışa inat
Şimdi ne lapa lapa kar yağar nede ac yatıp tok hissettiren yoksulluk
Eskiden fakirdik para görmezdi cebimiz
Cep delik deşikti üsüyen parmaklarımız yüzünden
Şimdi ne vakit paranın yüzü soğudu
Satın almaya doymayan nefsimiz ne cebimizi ısıtır nede insanları
Kelpıç bınanın damında bacasında ömür eylerdik
Şimdi dört duvar arasında camsız balkonsuz hapis eyleriz
Neydi bizi satın alan
Yoksullukmu varlık mı yoksa geçen zaman mı
1000 yılöarın 2000 lı yıllara hasret kalısımı
Kolaylaşan hayat şartlarında paha biçilemeyen yoksulluk
Körpe kundakta aclıktan ölmeyı bekleyen körpem
Ölüm ne cok sana yakışır el oyması beşiğinde
Kefenin el işlemeai göz nuru kasnakta gerili
El oyması işlemeli kefenin hazır kilitli sandıkta
Bohcanda elleri kınalı kekiğin
Arkanda ağit tutar zılgıt ceker basucunda anan baban
Sen gideli mevsimler değişti gün tutmaz geceye
Geceyi aydınlatan ayın mahşeri günü bedbah eyleyen güneşin kızıllığı
Şimdi cehennem ateşi kızdırır içimi
İçimi yakıp kavurur susuz çöller
Kirlendi hayallerim karalandı kara defterim
Gün bu gündür gitme vakti
Kındağın ters döndü ocagın battı
Gün bu gündür devri alem kapılarını kapatır
Uçuşan kuşlar teyyarenın pervanesinde can verir
Şimdi doğmalardaki ölmeleri baştacı etme vakti
Heybemi dağittım kalmadı ardım sıra
Sır eyledim hiç eyledim
Zaman vakte bölünme vakti
Bin kurbanla dirildim bir kurşunla irkildim
Şimdi gidenin canı soğuk kalanın bedeni sıcak
Ac kalan kursağım doymak bilmeyen nefsime gebe
Kırk kapı çalsan ne fayda
Heybendeki bugdayın un edemedikten sonra
Gölgesinde sırtını verdiğin ağac meyve vermedikten sonra
Beton toprağa demir kapıya minnet eylesen ne fayda
Kilit tutmafıgın kelpıc evin
Şimdi kırk kapıyı kır defa kilitlesen ne fayda
Giderken gecmişten gelirken gelecekten heba ettiğin cüssen
Şimdi vakit gitme vakti
Teslim et geldiğin günden aşırı aldıklarını
Şimdi üryan geldin üryan gitme vakti
5.0
100% (6)