0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1361
Okunma
güvercin yağmış avlularda, kirlenmiş taşlarda
sekerek çizgilerini çeken çocuklar
hercai kıbleli inançların kozasında ilmek
kalabalığın güneşe yaslanan gölgesinde
çığlıklarla katıldığınız oyunlar
bu avludan, bu taşlardan, bu kalabalıktan
kısalarak sürecek
başkalaşmış kanatlarıyla sürünerek
belki, endülüs’e kadar
banklarda oturan siyah çoraplı fahişeyi
gözüm bezm-i elest’ten ısırıyor
sol yanını verip doğuya
osmanlıca esen batı rüzgarlarına fısıldıyor:
’ruhumu asla’
cebimde zührevi paralarla onu ıtrî’ye ithaf ediyorum
yıkık mevlevihanenin dolaylı güneyinden
geçip giderken
kuledeki saatin çarkları
öylesine büyük parantezlerle sıkıştırıyor ki
soluk soluğa ölen miâdı
yağmurların yalaklarında eskimiş sularla kırklanmak dürtüsü
açlığımı bastırıyor
kent meydanına saplanan heykellerin
ve
diğerlerinin kuzeyini tutan kırağıyı
görmezden geliyorum
(yüzümün kil tabletine çizilen tapınmanın
ardında bıraktığı melanet
gülüşünü buradan alır
unutulan alfabesine sarılarak
belleksiz bakışlardan anlıyorum)
evler
mahremiyetin büyük kaleleri
rubik küp dağınıklığıyla biten seferlerimi
saklayın
görmediklerimi.
5.0
100% (3)