1
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1451
Okunma

sana/sadece sana
susuyorum şimdi...
ellerimden önce
tenine düşen sesim
hecelenip sen oluyor
kelime/kelime
dokunuyorum sana
dönüşüyorum sana ki
her gece
yatağını terk edip
delice çağlayan bir ırmak gibi
yalın/ayak
çırılçıplak
sana koşuyor
çıkmaz sokakların
kuytularında
gölgeler çoğaltıyor
özlemle çoğalıyor
teninin üzerinden
renkli taşlar topluyorum
parmak ucu dokunsallığımla
yüreğimdeki mührünle
yol alıyorum..
içime girip büyüyen
içimde kayan
vuslat kırıntılarının erozyonuyla
etrafa saçılıyor aklım
umursamıyor yürüyorum
gece yarısından
sabaha dek..
dilekler adıyorum
yıldız tozlarından
kaçmanı diliyorum benimle
bir başka dünyaya
kulaklarımda kırgın bir melodi
ince sızım...
ve senki sevgilim
olmayan sevgili;
demek tırnaklarını çıkartıyorsun
oysa sadece etin acır
düştüğün kuyularda ki
Yusuf gözüyle b-akıyordum.
öncesi ve sonrasıyla
şekilsiz kuyulara
düşerken çocuk tabanları
ne yaşar
anlata bilir misin bana...
AN(ı)larının söküklerini
dikebilir misin?
düş terzisi hassasiyetiyle..
çıkmaz sokaklardan dönen
kaç mülteci tanıdın..
dönme sırtını,
çevirme yanaklarını,
öpüp çıkacağım
çarpmadan kapılarını kanatların ki
bazen
toplamlarından sıyrılıyor hayatın
eksiliyoruz bazen
korkarak veya büyük bir cesaretle
nakaratlarını da unutuyoruz şarkıların
ve kokularını tenlerin
tırnaklarımızı yiyerek tüketiyoruz kendimizi
ki bil-iyorum işte
bu yüzden sokuluyorum kendi içime…
aynaların şekilsizliğinde kırılırken gölgem,
taşınmaz ırmaklarında yıkanırken yüzlerim
ben,
bir Adem soyuyum dedi
mavi boyadı göğümü...
yarı açık unuttuğun kapılardan sızıyordu
günleri zamAnın
ve biz,
bir biri ardına söylenmemiş sözler bırakıyorduk
bir merhabanın ardında ki
alışıyorduk yani birbirimize bile...
eksik sayfalarda,
korsan basım kitaplar gibi
dizilmeden raflara,
saklanıyorduk
bir kaç parmak ağırlığınca dokunuşlarımıza
ki anlam
ilk kez o zaman azaldı
biçimsiz/eksik haritalar çizerken omuzlarımıza...
ve biz ki sevgili;
söylenmemiş sözleri öldürüp,
kavim kavim serpiştiriyorduk
uyumadan hemen önce
akacağımız ırmağın/yatağını
daha şık yapsın diye
duygularımızın üzerine ki
kendimizi kandırıyorduk,
kendimizin uydurduğu yalanlarda...
ben,
sağanak oluyordum.
sen,
bir göçü taşıyordun sırtında.
bütün inandıklarımız
bu yüzden sırılsıklam oluyordu sadece...
anımsa,
bir çocuk uykusu buluyordun
erken kalktığın sabahlara
bazen karanlıktan korkan
belkide uslanmış artık şimdilerde...
çıplak ayaklarınla koşarken sen
seslerini duyuyorum
giderek daha hızlı
her seferinde biraz daha...
tabiri yapılmayan uykularda,
rüyalarına uyurken sen
ben sayıklamadığın
bir düş/
-düm
tekrarlanırken sözleriN...
sen gidiyordun evet
yüreğine işaretlenmiş bir ben
ve saçlarının arasına saklanmış
bir kaç masal kahramanıyla,
korkutulmuş bir çocuğun
suskun çığlığıyla kaçıyordun
seni izliyordum/
ve hiç unutmadım...
söylenmemiş sözlerini,
merdivenleri,
saçlarını ve savurmanı
şiddetini sonra ki
bir yankı gibi dağılmıştın
tüm boşluklarıma...
(...)