1
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
1128
Okunma
kandırıyordu kendini,
kekeme ANılarını çarparak yüzüne
el ayak
duvar ve ayna
el yordamıyla yürürken içine
rüya ve ayetler boyunca üfledi
bir elma gibi kokarken
parmak uçları
ne naftalindi bahsi geçen
ne İstanbul
ne de iyot
dokunuşları ki
boşluğumsun..
(...)
yoksun…
ardından yazıyorum sana
el-ham ve rüzgar/tufan..
yüreğin Mekke kadar
dayanırken ruhuma.
sen üşürsün
üşür sesin
gözlerini kapatırsın
boşluk/boşluk
ve ben üşürüm..
daha fazla eksilmeyecek
hiç bir şey
senin kadar inan...
ellerimde kalacak boşluğun
ve boşluğun/ceplerimde
kapıları açık bırakıyorum
ayaz.
dudağımda...
öldürürken beni
ve soyarken kabuklarımı
güneşe karşı
yalancıyım belki sana yabancı
senin kadar inan
bebeklerine g-özlerimin
kaçıp duran ışık kadar...
daha azı
zifiri karanlık sayılacak/yokluğun...
yokluğun ki
sümüklü ve kirli çocukluğu bir bulutun...
sis kadar belirsiz ve kader kadar yol
sır
ser
son/baharları sürüp toprağıma
taşınıyorum seninle
su damlası ve zerre kadar hava
yüreğindeki yazgıdan
ben seni tersine okudum
bunu neden anlayamadın
sırtındaki morları/korkularını ve kokularını
al
git
boşluğumsun..
bu bırakıp herşeyi gitmekle alakalı
bu matematik ve anatomideki bilinmeyen
elimde değil/
-sin
(...)