1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
594
Okunma
31. YAŞAMAK KOKULU DURUŞUN VAR YA
gülün çamura düşer
yolun kedere
düşsün be ömer!
sadre şifâdır belki
neden olmasın
kıyı-bucak aradığın bir insan
-o insanın püripak gülücüğü-
aramayı iki elin kanda olsa bırakma
böyle şeyler güzel eder insan ömrünü
ahde vefâsızlığa meydan okuyan
yaşamak kokulu duruşun var ya
işte bu yeter
yeter de artar bile
"çılgın nar ağacı"na
ve hâlden anlayana
umarım seversindir ziya osman’ı
hayatı kar, ölmesi kardan beyaz
sesinde her dâim tül inceliği
taşımaktan yorulan o benzersiz şairi..
titrememek olanaksız oluyor
düşündükçe senin ona benzeyen
bir dirhemcik fire vermez
sapasağlam ahlâkını
ah sevgili kızların, oğlak gibi
sokulgan bir oğlun var
gülümseyişinden kuşlar uçuran
karın var sonra
ne olsun be ömer, daha ne olsun
dünya kaç günlük
vallahi hava-civa
para-pul, unvan-makam ve mal-mülk
olanca heybetinle yürü de sevineyim
serdengeçti ruhunla, haydi arkadaş
şenlensin boktan dünya
parıl parıl parlasın fakirliğin gözleri
dur-duraksız oluyor ya
o anlardan biri daha, aha:
seni müthiş câzip kılan o naif yüreğinin
saklısında bir iyilik kıpırdanmaya
iyiliğin yanısıra bir de güzellik
kıdım kıdım boylanmaya başladı bile
şuracıkta, şu saat, derin, derûni
mânidar ve mısrâ mısrâ
zirvesindesin aşk’ın
aşk’ın ve acı su’yun
rüzgârın ki kâinattan haberdar
ufuklardan ufuklara
(): Odisseus Elitis’in bir şiirinin başlığı
32. SEN İÇİME GİRER-GİRMEZ
sen aklıma düşünce
iki kaşım arasından akça-pakça bulutlar
yüreğimden bir dolu türkü geçiyor
ömrü uzuyor ağaçların
sen aklıma gelince
kuşların kanatları, yatakları nehirlerin
şaşılası derecede güzelleşiyor
dağ dağa kavuşuyor, inanır mısın
insan insana haydi haydi
sen aklımı meşgûl edince
köprü-altı çocukları güle-oynaya
’kayıp anneleri’ ise gül koklaya koklaya
hayata asılıyor
sen aklıma yerleşince
sen içime girer-girmez
heyecandan kabarıp bir denize dönüşüyor
ölüm bile
ölüm bile
33. HEP AĞIR
kalbinin sızısını saklama arkadaşım!
doğmayacağını bilsen bile bir gün güneşin
yürü loş sokaklarda, rütbesiz yürü, bayraksız yürü
mâverâünnehir’e dökülen ne kanlar göreceksin
seni kimse sevmese, ne fark eder ki
tek bir orta zekâlı alkışlamasa
-hayatına yüklediğin anlam, bedeninden hep ağır-
su kirlendi, söz çürüdü, tuz kokuştu nasılsa
34. NASIL KURTULACAK İNSAN?
deniz diplerine, börülcelere
bulutlara bakmaz olduk
oysa koklanacak çiçekler vardı
dupduru yüzleriyle çocuklar vardı
neden umursamıyoruz, şurda
güneşlenen bir kertenkeleyi
kısacık ömrüne ne hüzünler
ne sevgiler sığdıran
sıradan bir kelebeği
cafcaflı lâflar etmeyeceğim
buğulu camlar ardından
vurulan vurulduğuyla kalıyor
kırılan kırıldığıyla
peki, nasıl kurtulacak insan?
35. SARIYA TUTKUN SEVGİLİ
yarı beline kadar yıldız içinde
kalbinde karasevdanın mühürlü ruhsatı
koşturup duruyor, yoruluyorsun
öldürülmüş şairler sokağı’nda
ihtilâlci hüzünlere kayıtlı yârim
elini uzatsan: mâvi ve türevleri
kaşını oynatsan: yeşil, yeşilin binbir tonu
dizlerinin dibinde: şuh kırmızılar
sana ilham olmak için yarışıyorlar
bunlar: iyi, cezbedici, devindirici
nedir, sende olağan-dışı bir değişim var:
-dalıp dalıp menzilime-
ben nicedir sarının tutkunuyum, diyorsun
vakt’erince dünyadan çekip gitmenin
killi toprağa yığdığım onca hasretin
(*): Berfin Bahar, Temmuz 2017, Sayı 233