23
Yorum
41
Beğeni
0,0
Puan
1657
Okunma

garip bir masal yaşıyoruz,
hazin bir rüya soluyoruz...
ayrı telden, ayrı nağmelerden
eski hançerlerin kınlarında paslanmaya yüz tutmuş
her gün güneş üç renkli camdan süzülürmüş
hani ruh, gönül ve beden camından
zincirleri kırıp atan huzmeli bir nur..
gönüllerde gizlenerek şafağı beklermiş
aynalara pas olmuş gecelerde
önce annem şefkat ekerdi kiraz gölgelere...
eşarbı sıyrılırdı saçlarından,
kınalı saçlarına güneş vururdu tan yerinden
süt verdiği alperenler geçerdi önünden birer birer
yolları arşınlayarak
bayramlarda elini öperdik yalınayak...
hiçliğimizi, babil kulelerine sığdırırdık
daha gidilecek yollar varken
tenha gizemleri kentlerin yalnızlığına katarak
şamdanlara giysiler dokuyan mumlar saklardık
ışığımız toprakta ,denizde yansın diye hiç duraksamadan
baş döndürücü hızından başımızı alıp çıkardık dünyadan
günah damıtan sulardan atlardık enginlere
sonra demir sürgüler inerdi avare hayatlar sürdüğümüz hücrelerimize
yalnız yaşamaya mahkum ettiğimiz ruhlarımıza
o vakit kururdu taze başaklarımız
kayan yıldızlarca büzülürdü hayallerimiz
melek kanatlarınca dökülürdü gözyaşlarımız
karanlığı yakan mahyalardan acılar düşerdi bahtımıza
bir ekmek kırıntısı kutsalınca
redfer