8
Yorum
28
Beğeni
0,0
Puan
2149
Okunma
sevgili mavi_dans oktay kardeşimin açtığı forumda sizin için özel olan sözcüklerin dilimde nasıl anlam bulduğunu anlatan bir şeyler karaladım
teşekkürler
Denizce : ala
şiirlerin sultanı şairiçe : yankı
Sinem Ilgın Omay : girdap
Beliz : gölge
Elysa : annem
mordünya : kuşku
Özgür Cenk Güler : ılgar
Gule : poetika
ressam12 : temmuz
mavi_dans: geda
Bir varsin Bir yoksun: lâl
lacivertiğnedenlik : lacivert
yarım KÜL : kadın
şimo : teberru
deniz-ce : oğlum
negahan: mai
lacivert
deniz sırtı bir makamdan seslenmeyeli ne çok oldu gözlerine
kuş pisliği temizliyor asgari bir endişenin hükmünü yüküne sararak
ne demeliyim akşama yakın bir endişenin süzülerek kayboluşuna
iğnesi ipliğine dolanmış gibi saklanıyorum gözlerinden
yamasını dikmeyi bıraktım cümlenin
sözcük eklemeye mecalim yok bu aralar
gölge
arasındayım gün ve akşamın
bir ben daha var
yüz üstü uzanıp sırtımın karasından daha kararlı gibi
tam karşıma seriliyor bazen
bazen arkama
bazen yanıma
bazen yok oluyor
gözlerin ve gece gibi
girdap
suyu haşlayıp içine toprak rendeliyorum
biraz sen kökü biraz mevsim artığı toplayıp sokaklarından
yüzünü güneşe sunup unutuyorum bir süre
bir boy
gün uzağına varıp kendime geri koşuyorum gözlerinden
yankı
toplum güncesi toparlanıyor yüzüme yakın bir mola vaktinde
ertesinden gelen seslerin kalabalığını ayırıp ayırıp asıyorum
ince belli kültür hükümlü bardaklara
bizi buharın demine buluyor gözlerin
nemli nemli unutuluyoruz
ertesinden gelen seslerden
geda
basamak altı toparlanıyor yüzüm
eğdiğim boynumun kenarından
sıyrılıp sıyrılıp geçiyorum gözlerinden
suya aşa köre gebe gibiyim
lal
tuza çağrılmış gibi kalkıyorum içimden
uzak bir kaval tokluğuna
sudan daha çok tuzuna koşturup gözlerimi
yutkunamadığım zamanlarda suyuna dilimi bıraktım
ki artık sende susa bilesin beni
kuşku
çağır naif bir zaman elinden içelim yüzümüzü
sonra yüzümü silip yüzünden yüzüğüme bakmalıyım uzunca
kusurunu hatırına bırakıp
barındığımın farkına varıp baldırımdan yakalayıp acıtıyor gözlerin
oğlum
günahım oğlum olsaydı boyuma sataşırdı
şirkten has değil ne olur anla beni
ulvi nihayetti makam
ki beklentilerin uzvu nihayetinde
ne derun değimli gözlerin
gözlerimde iken
temmuz
sarıya bulamışlar mevsimi
maviyi hınca hınc doldurup
yollamışlar bizim oralara
ama yine bizim oralarda bu aralar duman var
tek diri kalmış gözlerin yanmasın diye
gitme oralara
annem
seni hatırlamıyorum
üzgünüm
ala
deniz üssü biraz limansı ve kaybolan sarımtırak ateşin ardında unuttuğu o görkemdi gözlerin
mai
çatlağına tuz rendeleyip dudaklarımın
sırtına çıkıyorum göğün
ne yakın sana ne uzak
kirpiklerimin aralığı kadar uzaksın ve ya yakın
ılgar
mecranın delisiyle kavrulmuş bir toprak parçası üzerine konuşlandırdığım gözlerin
ve telaşesin de dizlerinin vurulduğunu unutur gibi düşüyorsun içime
dağdan düşer gibi parçası öyle kalabalık öyle tufan
kadın
şar dediğim vakit teninde başlıyor zamanın kurgusundan kuşkusuna uzanan o halli hikaye
beklediğim gibi değil gözleri
üşüyorum son çivisi çakıldığında
tahtanın emeğini hiçe sayar gibi küfre yoruyor beni
poetika
sonra zaman kavrulduğunda dirisinden ayraç
mir makamlı
sönük akımların lehçesinde gözlerin
fiil sureti eskitme bir uğultuyla savruluyor cümleme
teberru
sektiğinde fikirlerimden gözlerin
çoğunda kalabalık bir kavmin asıldığında o çürümüş urgan gibi sözlerin
yutkundukca çoğalan bir çatlağa dönüşüyorum
düşümde iğne iplik
şimo
sinan şeker