11
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1830
Okunma

Hep seninle şenlendi koca ruhlar âlemi
Yüklendi bir tohuma nurlu bilgi tabanın
Zevkle bilmem kaç melek taşıdılar haleni
Alnına parlayarak girdin Âdem babanın.
Ten ruh kalp üçgeninde Hava ana fark etti
Can içinde can denen kıymetlisiydin anın
Tüm gelen Peygamberler o ismini zikretti
Bir vuslat sebebiydin yürekteki sevdanın.
Mamur donatıldı baş bir münasip akılla
İmanla tasdikledi bedenin kan hücresi
Döşendi her santimi sarı siyah çok kılla
Okundu cümle nesle mübarek şeceresi.
Balçık kalıp içinde hayli zaman bekledi
Eşbah ervah birleşip cennet ehli dirildi
Güzel mutlu yaşantı şeytan ile tekledi
Yenen gaflet meyvesi sonrası indirildi.
Ulu vücut atamız gönlünce gezi seçen
Çok mübarek adını başın kaldırıp gördü
Bir affı mağfirette feryat figanla geçen
Dağ tepe dolaşarak ayrılık uzun sürdü.
Duygusal sevgililer muhabbetle sarıldı
Çile rafa kalkınca artık eşler duruldu
Hatırlanan sanduka düşünceler karıldı
Ağaçlar toplanarak ilk Kâbe’miz kuruldu.
Yalnızlık düzleminde neler yendi bilemem?
Barınak yer arandı düzlüğü çiğneyerek
Bu garip yalnızlığı düşmanıma dilemem
Eşli doğdu bebeler nüfus artsın diyerek.
Büyük Âdem babamız Habil’e çok üzüldü
Vakit tamam olunca doğdu onun benzeri
Beyin yürek arası Hakkın ilmi süzüldü
Öyle güzel tatlı Şit aratmadı anzeri.
Zahir batın demeden derin ilmin atası
Murat hasıl olurdu huzurlu iç çekişte
Bir bir kapatılırdı ehli insan hatası
İdris nebi anardı her elbise dikişte.
Hakikat nehirleri gürül gürül çağlarken
Semavat zikre dalıp tek hayalinle coştu
Tüm On sekiz bin âlem özleminle ağlarken
Yere inen yağmurlar seni görmeğe koştu.
Geride terk ederek cümle kötü zanlıyı
Arzı sular kaplarken tüm şifreleri çözdü
Hakkın yüce emriyle koydu çift çift canlıyı
Ya Muhammet deyince Nuh’un gemisi yüzdü. (SAV)
Geçmişi unutarak azgın idi âd kavmi
Allah’a davet için görevlendirildi Hud
Kâbe civarı yerde yaşadı salat savmi
Hediye sayılacak verdi Mevlâ’mız şûhud.
Dinin âlâ yerini nefis şeytan mal aldı
İsyan edip Salih’e dinlemediler nota
Çalışkan bir gayretle servetleri çoğaldı
Bu evladı semudlar taptılar ağaç puta.
Eyüp’le genç yaşayıp her nefes hayat bulan
Sonsuzluk evreninde yıkılır mı dayanan?
Yükü mağrur taşıyıp ruhu Mevlâ’yla dolan
Ceddimizdir İbrahim öyle söylemiş canan.
Zürriyet devamına Sare anamız mail
mekanları kurak çöl su dolardı her cere
Nebi silsilesinde ced sayılan İsmail
Hazreti İbrahim’den muştu idi Hacer’e.
Israr eder durursun nefissiz aziz dostum
Açıldıkça görülen ömür kapalı kutu
O yetmiş bin kişinin yaşıyla dolsa postum
Gölün derinliğinde tefekkür et Lut’u.
Bir Yusuf’i Kenan’a didesin âmâ eden
Ruhun tenhalığında hakka akıl danışan
Ey Yakubi hanedan iptilaya sabreden
Bilgi doğrulatmaya kurtla kuşla konuşan.
İnanmıştı takdire şayan özelliğiyle
Sözünün eri yiğit doğru dürüst ve mertti
Çok sevmişti Yusuf’u tin ten güzlliğyle
Hep tutkusu gereği yalnız birazcık sertti.
Hatırladıkça yanan Yakup’tu gözü sulu
Kuyuya atılmıştı onun temiz yavrusu
Bu topraklar üstünde Allah’ın halis kulu
İptilanın arkası müjde işin doğrusu.
Koca ıssız çöllerde çobanlıkta yoldaşı
Dilde tespih ederek babasına överdi
Can deyip güvendiği ana bir karındaşı
Ailede başkaydı Bünyamin’i severdi.
Bu hayata bağlayan küçücük soğan zarı
Yüzünden okunmuştu kervancının efkârı
Sadrazam ağırladı firavunlar diyarı
Hayret onla büyüdü basit köle pazarı.
Sarhoş eden kokuyla karşısına o çıkar
İliklerinde bulur o muhteşem reyhayı
Israrcı karşılaşma hazreti biraz sıkar
Kendimce anlatmadan Yusuf’la Züleyha’yı.
Bedeninde gelişen ilmi hapse taşıdı
Faraza konuşmazdı önemsizdi güyalar
Zindan sevinçli bayram karanlıklar ışıdı
Tabir etsin diyerek sorulurdu rüyalar.
Can havliyle köpekler yüksek seslerle ürdü
Halkı yasa gark eden kıtlık gelip çatmıştı
Bir muhabbet sohbeti kırk gün kırk gece sürdü
O pınarın suyundan herkes biraz tatmıştı.
Yaratılanı sever büyük küçük sayardı
Sofra bereketlenir o davet edilince
Allah’ın tüm verdiği emirlere uyardı
Eyyup gelir aklıma sabır bahsedilince.
Duygulu arzularla uydum ulu amaca
Ziyaret esnasında selam verdim divana
El üstünde kondurmuş kartal gibi yamaca
Zülkifl Harun Elyesa kabirleri yan yana.
Korkuyla doğuranın kavrulurken yüreği
Anne minik bebeği sepetle saldı nile
Gelecek yıllarla bir zorlu dünya direği
Melekler eşliğinde ulaştı bir sahile.
Hak resulü Musa’ya ilmi ledündü muştu
İnsanda hal diliyle belledi ustalıkla
Bir pınarın başında tam Hızır’la buluştu
Ölmüş deyip koyduğu heybesinde balıkla.
Diline takılmıştı bu hayatın kancası
Turi sina da söyler sessiz hal lisanıyla
Harun diler Allah’tan kabul olur ricası
Yardım için atanır Rabbinin ihsanıyla.
Münacata giderken çadıra düşer yolu
Sorgu sualden sonra Haktan çocuk isterler
O hizmetin ehlinden sallanır derviş kolu
Dokuz ay bitiminde görenler hayli terler.
Vahasız kızgın kumla var mıydı fasla tunus?
Tevhidi tespihatla çok pişmişti harında
Yaşadı meçhul zaman ona sevdalı Yunus
Alnında Hak nuruyla o balığın karnında.
Aklı mat dil lâl eyler Rabbimin kitabeti
Yüceltir de yüceltir övgüsünde arifi
Zihnime tayfun eser Ya Davud hitabeti
Bana enteresandır mülkü vücut tarifi.
Göz açıp kapayana getirdi tüm sarayı
Yok sayıp mesafeyi düğüm atarak mile
Kalbe giden yollarla sardılar her yarayı
An perdesin kaldırıp Belkıs Süleyman ile.
Lisanı halle gördü yaşayan bir meyitte
“Süleyman kuş dilini özde bilir dediler”
Geleceğe anlattı Yunus Emre beyitte
Doğruluğu tasdikle okuyup hak verdiler.
Köy evinde toplanıp bitmezdi sermayesi
Asit yağmurlarında silinmeden tüm izim
Hekimlik mahareti Lokmanın hikâyesi
Dilden dile bilirdi memleketimiz bizim.
O münbit bölgenin dolaşıp çevresini
İlaç benzeri gıda gördü tere yağında
Ölüm denen olgunun bulmaya çaresini
Bitkilerden demetle havraniye dağında.
Lokmanın hatırası belleğini yorarken
Şimdi zamanı mıydı koyu renkli bu sisin?
Elindeki listeden dalgın dalgın ararken
Cebrail karşılaştı köprüsünde misisin.
Madem bilgin Âlim’sin buyurdu ki ben kimim?
Sıralayıp okudu tek Allah’ın adıyla
Vadesiz senet gibi hayat cüzi mütemmim
Vurdu dağıttı birden heybetli kanadıyla.
Cebrail’in hışmından teslim olurken yele
İlmi tebabet denen belge savruldu yele
Kalan bir tek sayfayı taşıdı elden ele
Koku Çukurova’da yürekte döndü güle.
Cevaplayamadığım beynimde birçok soru
Neler demişlerdi de Burak hizmetkâr oldu?
Gece gündüz denkleşti Rabbim İslam’ı koru
Sema şavkı nura gark arz varlığınla doldu.
Başı derde girmişti babasız bir İsa’yla
Meryem anaya dendi Zekeriyya vesilen
İftiraya uğradı çok mübarek nisayla
Bir ağaç gizeminde tam hunharca kesilen.
Öldürmeye azmetmiş hicretten yüz yıl önce
Mazide muhasara zor durumda Medine
Teşrifle yücelecek bu mekânlar deyince
O komutan buyurdu şimdiden girdim dine.
Muradullaha tapan kutlu belgeyi yazdı
Vasiyetle bıraktı varsın diye Habibe
Ermiş bitmişti o an sultana her şey azdı
Belki miraç olmuştu gönlündeki tabibe.
Bu dünya kurulalı bulan gözyaşı döker
Sözlükte tarifin yok yaşamayan ne bilsin?
Sevdalı acı duymaz otuz iki diş söker
Ey sevgili gayrısı neden nasıl sevilsin?
Aşka aşık sıfatla büyük dağları delen
Gücün bittiği yerde bir varlığa çömeldi
Maharetli ustasın huzura kütük gelen
Kapı pencere olup seyri Hakka yöneldi
Aşkla levhi mahfuzda Muhammed okuyunca (SAV)
Resullere söylendi şimdiki ahir zaman
Her peygamber titrerdi senin adın duyunca
Yönelerek secdeye yalvardı dedi aman.
06.05.2017
Ahmet Çelik
Saat:02.41 (Şiire başlama saatiyle ilk iki kıtası)
ŞUHUD: Şahit olma, şahitler görünecek halde şekillenmek Kâinatta Allah’ın varlık birliğini gösteren delilleri aynan seyretme, ilâhi ve gizli sırları yine Allah’ın izniyle görme.
KİTABET: 1-Yazmanlık, Kâtiplik 2-Kompozisyon, Tahrirlik
5.0
100% (10)