1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
588
Okunma
masayı donat süsle gül ile vazoları
mumları yak dağ tütsülü masallar bilen
gözümün çeperinden düşecek kadar yakınsın
şakaklarıma yalanlar söyle
yanaklarım elma gibi utangaç dudaklarım nar gibi dolu
hiç işitmediğim şarkılar söyle
avutma ne olursun beni beyazla
şişman adam çayına sinmiş garsonlar hesabı gözetliyor
bu tavanda ki gölge kimin başım niye dönüyor
biraz su ver acıklı olsun
çivi çiviyi sökermiş yalan mı yoksa
dinecek heyecanım
nefesin nefesimi tanısa
kalkma boyum boyunu bilmez
kısası ruhum asansör dibi
ısınsam biraz topuklarıma
başından bir kaç santim aşacak gibi
korkuyorum
korkuların en zorudur bilmemek
mesafeler azaldıkça çelişkilere gömülmek
ben bir marangozun tahta bacaklı çocuğuyum
ağır gelmez bana tamir edilmek
ağladığıma bakma sırıtıyorum işte
gülüşlerimi çaldı bulutlar
anlamam karnımdan gülmeyi
yağmur gürültülü alkışlar
yanaklarımdan sildi gamzeyi
o yetim bakışlı çocukları tanır
niye böyle kalaylanmamış tas gibi somurtuyorum ki
dışarıya çıkıp ışık toplamalıyım
akşama kavuşuyor mey ve raks
gün sevinçlerde
yaz oyunun son dönenceleri
küçük eğlence
nede cesur imişim bu acı su iyi geldi be
yüreğim tanrısına kavuşmuş gibi susuyor
masalar sandalyeler nerede
insanlar kirbit kutusuna saklanmış
sigaralar izmaritler ve kül tablaları
niye korkuttunuz beni böyle
tekrar geçiyor üstümüzden nisan
hep böyle titrerim
bir dağ çiçeğiyle buluşsam.