4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1293
Okunma
Günlerce aramıştı.
Fındık ağacının düzgün dalını,
Yontmuştu, okşayarak her santimini,
Çok sevmişti değneğini.
Kıyamazdı vurmaya,
İncitmek istemezdi.
Ne sopayı ne kimseyi
Hani canı olsa idi
Paylaşacaktı azık torbasındaki
Bazlamayı, çökeleği…
Birlikte gezerlerdi,
Birlikte koşarlardı, sığırların ardından.
Ne dağlar aştılar,
Arkadaştılar, sırdaştılar.
Bu dağlarda geçti
Değneğin de çobanın da çocukluğu.
Babaları da çoban,
Yani çoban, çoban oğlu.
Her kayanın kovuğunu
Adı gibi bilirdi.
Her ağacın altındaki otları da,
Mantarın en yoğun noktasını
Ve kuzukulağının en hasını bilirdi.
Bilirdi Veysel’in türküsündeki
Laleyi, nevruzu, çiğdemi.
Severdi kekik kokusunu,
Ekinleri, öküz boncuğunu, gelinciği.
Bir bahar sabahı,
Sap sarı, mayıs çiçekleri arasından
Karşısına, yaratılanlardan en vahşisi çıktı,
Bağırdı dudakları titreyerek.
Vahşi fakat korkaktı.
Tek becerdiği tetiğe basmaktı.
Ve korkunç gürültüler çıkararak
Adım adım yaklaştı.
Çoban değneğini kaptı,
Ahlât ağacını siper yaptı,
Ve karşısına baktı.
Yüzü soğuk bir demir parçası.
Sonra sıcacık değneğine,
Değnek de ona.
Henüz fırsat bulamamışlardı ki vedalaşmaya.
Birlikte düştüler yere .
Bir hiç uğruna,
Uzandılar yan yana.
En çok sevdikleri
Çiğdemlerin koynuna.
24.05.2006
CEMAL EROĞLU - IŞILDAYAN BOT
KAYPAK(Taşlama)
Kaşı kara
Gözü ela
Yaşamış
Şımara şımara
Yaşadığını sanmış
Hayattan fukara
Bir ot
Bir bot
İncecik topuk
Kopuk mu?
Kopuk.
Yanından
Yöresinden
Bi haber
Töresinden,
Anlaşılıyor kaypaklığı
Sesinin titremesinden…