0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
952
Okunma

Bir Mecnun geçiyor ömrün Sonbaharından
Su ateşin, ateş suyun dengi değil artık
Hiçbir yağmur söndüremiyor bu yangını
Değil mi ki belki yalnızca ikimiz
Herkes uykusundayken geceyarılarında derin,
Kalktık, ay ışığını fener yaptık, düştük yollara...
Kum ve su; sevişmeler usul usul
Yoktu yüreğimizin hiç kimseden korkusu
Tenimizden aktı A(ş)kdeniz
Hiç sönmeyen ateşin başında
Çıralı Yanartaş’ta
Aşk ile şarabın tadına bakarken biz
Akrepçe sokulduk tenine birbirimizin...
Acısını aldık bir zehrin
Kızılırmak kıyılarında gönlümüze düşen
Erciyes ile Hasan Dağı doruklarında
Savrulan küllerin Eylül rüzgârında
Biz değil miydik küllerimizi bölüşen
Çıngı çıngı uçuşan alevlerin
Ateş dansında geceler
İncitmeden tuttuğum belinde
Parmak uçlarım omurlarına dokunur
Göz göze inceliğini inceler...
Şimdi artık mevsim kış,
Yağmayınca güz yağmurları yeterince
Her yan kurak;
Soğuk bir karayel ortalıkta
Kurumuş nehir yatakları
Sürüklenmiş
Sürüklenebileceği yere kadar
Tükenince gücü suyun
Harmanıyla yığılıp kalmış
Önünde gözlerimin
Yelinde seline kapılan, günlük, sedir
Sandal ağaçlarının son yaprakları...
Uğultulu ormanlar vardı bir zamanlar
Kimselerin çıkmadığı,çıkamayacağı
Doruklarından esen rüzgâr
Türküler söylerdi ayışığında
Sevdayla kumral saçlarını okşayarak...
Yabangülleri ateş rengi açardı
Ölüyü dirilten sesler yükselirdi
Güllükdağı’nda,
Arasında yüzlerce mezarın
Termessos antik kentinde
Alketa’nın yanıbaşında
Kartal ve yılan
Kalkan ve mızrak
Şaha kalkarken doludizgin bir kısrak
Lâhitlerin içinden tomurcuklanıp
Yüreğime derinden saplanırdı...
Güneşi selamlayan
Gül yüzünün nuru
Gün gözünün feri
Gönlümde saklanıp
Aydınlatırken ışıl ışıl
Zifir zindan geceleri
Kirpiğin gözüme oktu...
Dudağında
Yanağında,
Dut / ağında
Yan / ağında
Sevda ile hasretin
Fazlası var
Damla eksiği yoktu...
Ben seni severdim
Sen beni
Dolar taşardı
Gönül sarnıçları...
Aynı gövdeden köklenip
Güneşe yükselen
Yan yana iki dal gibiydik,
Uçuşur gözlerinden
Saçlarından kayıp
Yıldızlar düşerdi içimize...
Ne ekmek ne aş
İstemezdik kimseden,
Susuzluğu dert edinmedik hiç;
Ay ışığında aşk
Geceler boyu yeterdi ikimize...
Seni sevdayla koynumda büyüttüğüm
Kafdağı’nın ardındaki
Masal ülkesinde, düşlerine dalıp,
Kaldırım taşlarında
Boylanan çimenlerde
Sevdayla hasretini güttüğüm
O kentten geçerek geldim!..
Su mu çıktı ki yerimden;
Seninle yeniden doğduğum şehrin
Sokaklarını
Evlerini
Kaldırımlarını terk edip kaçtım;
Neden ortasından yürüyorum
Sevdayla yıkanmış
Çakıltaşlarına basa basa
Kaynağından kurumuş bir nehrin?!
Sevgilim, sen elvedasız gittin
Boynu burulmuş kırılmış
Taze sürgün filiz
Körpecik bir asma yaprağı gibi
Kopardılar seni dalımdan;
Tutunmak isterken sen
Kıvranıp kol uzatarak;
Ateşin izinden
Yanartaşlara basa basa geçip
Sırf senin yüzünden
Vedalaşmak için geldim buralara...
Yosun tutan taşlara basma
Gözümdeki yaşlara bakma
Sonbaharla
Son yaprağını dökmeden,
Esen yelde
Sarmaş dolaş
Kucaklaşıp, koklaşarak
Doyasıya birbirini öpmeden
Ardımda duran
Yüz yüze bakan
Beti benzi gazel kesmiş
Yaşlı iki çınar ağacına bak;
Elveda diyorlar
Bir nehrin iki yakasından
Hüznü kuraklık ile
Sarıp sarmış
Sararmış yapraklarıyla
Asmalarca kol uzatarak...
Şaban AKTAŞ
12.12.2016
Fotoğraf: Filiz Kaymakcı