15
Yorum
58
Beğeni
0,0
Puan
3970
Okunma

Göğsümde
ta şuramda
soğuk ve gri bir mevsim
üşümek hiç bu kadar üşütmemişti içimi
Roze dostum
gerçekten öldün mü...?
Gözlerimin şahitliğini reddediyorum
topraktan yükselen toz bulutlarını görmediler
adının bir tahta parçasından zikredilmesini de reddediyorum
iki tarih arasında kaybolan ömrünün hiçe sayılmasını da
reddediyorum ağlayan çocuğa söylenen o kallavi yalanı
sözüm ona yeni evin orasıymış artık
orası ...
orası yokuşun başındaki evine hiç benzemiyor Roze
dört bir yana koyduğun beyaz bibloların yok
senin zehir zemberek çayın
benim sütlü kahvem yok
deli bozması şakalarımız
dolup taşan kül tablamız
uzun parmaklarının arasına sıkıştırdığın sigaranın dumanı yok
bir nefeste kurduğun bir kaç cümlen yok
kahredici sessizliğinle
yine çok konuşuyorsun demeye yüzüm yok
ölümün peçesini takmış ruhsuz kadınlar var
ve ağlamanın hiç yakışmadığı suçlu adamlar
ablasının göğsünde senin kokunu arayan
sarı saçlı küçük kızın var
bir de baban var Rose
hiç utanmıyor
dağ gibi taş gibi ayakta durmaktan
hiç utanmıyor
babacılık oynamaktan
ben de hiç utanmadım
onu olduğu gibi yok saymaktan
...ama sana hakkımı helal ettim
o soruyu tam üç yüz kez cevapladım
her defasında içimden
çünkü gücüm bitmişti
çünkü çok gücüme gitmişti seni sensizliğe uğurlamak
bu yüzden
nerde şimdi diye sorunca o çocuk
nerde şimdi dedim ben de
nerdesin Roze...