17
Yorum
43
Beğeni
0,0
Puan
2232
Okunma

Usul usul çekiyor balıkçılar ağını ,
Kanat çırpar çığlık çığlığa kuşlar başımda.
Vurulmuş gibi dolunay gümüş kanatlarından
Bir tüy gibi salınırken mehtabın koynuna.
Ne koyu kederlerdeyim bir bilsen;
Beni ağlatma İstanbul!
Sefil bir yalnızlık çöker sislerden sandallara
Meftunum sana İstanbul! “İstanbul’um benim.”
Buğulu bakışımla özlediğimsin.
O senin ağrın, o senin kederin;
Asırlar var ki bitmeyen.
Dinle! Ne çok uzaklarda yankılanıyor
Sana söylenmiş şarkılar.
Başımda eski İstanbul sarhoşluğu döner.
Dudakların hala sıcak mı bilmem.
Lodos uğultusu dinmiş işte içinde,
“Ey İstanbul, İstanbul’um bana seni anımsatıyor.
Hüzün dalgaları derinden vurur,
Gemiler uğurlanır her seferine sessizce
Sen de gidiyorsun bize aldırmadan.
Mehtapta gülümsüyor hala varlığın,
Ay ile güneş ermiş vuslata ve tam da orada.
Seninleyim yine İstanbul… İstanbul’um benim.
Nağme yüklü ince bir ney yankılanır Çamlıcada
Yaralı keman gibi içli içli…
Perili köşke bak! Sen kadar, ben kadar yalnız…
Bulutlar çekip almış kanatlarından rüzgârını,
Kuş çırpınışları okşar durur yüzümü deli deli.
Kanlıca’da bir martı, tam da seni sevdiğim yerde.
Kederlere salma beni İstanbul’um ne olur!
Yoksa öldürür beni bu dert, bu elem…
Ah’ şimdi! Beyoğlunda olmak vardı ışıl ışıl.