9
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
1424
Okunma

Sonra, dedim:
Ya sonrası?
İstifli öfkelerle kuşatılmışı devranın çetelesi idi
Rehin tutulduğum o şecere.
Bir ırmaktan diğerine akan ruhun tortusu idi belki de
Gizil tehdidine yüreğin, huzuru çok gören Tanrı:
Oysaki dilimden düşürmediğim bir şarkıydın sen!
Dingin ve türeyen hali hazırda adını bilmediğim;
Gönülsüz olsam da,
Yaşamayı farz bildiğim ve sıradan geçirdiğim
Yüzsüz insan suretleri.
Varla yok arası,
Tıpası kayıp bir şişeye tıktığım metanet.
Darmadumanım hanidir,
Nöbetten nöbete durduğum isli geceler iken meşrebim,
Biraz da boykot edildiğimden beri,
Tufanında kaybolmayı reddettiğim o kavganın husumeti
Yine göğün karasında kıpraşan:
Yağmayı meziyet sanan ikilem yüklü yaşlara dokunmakla
Hayata tutunmayı eş değer belleyen
Akılsız bir manevraya yüklenip de
Ömrü biçmişken tam da ortasından,
Kelek çıkacağını bildiğim o müphem badire.
Kandığım, kanadığım;
Sürç-ü lisan etmekle mükellef bir yanardağım işin aslı,
Gocunduğum aşklara kırık bir miğferi bile çok gören
Asık yüzlü bekçileri evrenin;
Girizgâhında artık hangi hikâye ise rast geldiğim gölgelerin
Sancılı muhalifleri;
Hayli kırgın yüreklerde dağlanmış kelamlara değer biçen
Nidalar yüklenip de suretlerini gizleyen.
Bir hezeyanın tefrikası,
Sanrılara yüklediğim kovalarca isyanın
Akla zarar husumeti.
Gömülü beyanatların son satırında infilak eden bir imgeye
Tıkıştırmak kadar da akla zarar müdavimi olduğum
Korkulukların kırık kanadı.
Hayli ürkek bir terennüme yükleyip yükleyeceğim,
Tınısı kayıp bir şehre sormak ya da:
Nerede onca insan?
5.0
100% (18)