5
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1566
Okunma

“-deste yerlerindeki başşakları toplamayla
başlar ileşberliğimiz
bu yüzden, ekme(ği)n kadrini-gıymatını biliriz
yeriz!
yere düşse de,
çamıra belense de
gırıntı hatda
kuru, bayat olsa da...
tarlada ekin iken yolunup deste edilen
yığın edilen destelerden
dışarıda kalan başakları derilen
sap!
kağnılara sarılır yeniden”
“beldenatla yığın kağnıya sarılır
urgan eğeyfle sıkıştırılır,
urganı arkasından geçirip,
sağ ayakla yençtin mi,
eğeyften sıyrılır ip”
“ova tarlalarından yığınların
bir-kaçı birden sallı sarılan kağnılarla alınır
Çataltepeden, Bel’den alınacaksa yığın,
birkaç kağnıda kaldırmak göze alınır
zaba(hı)n leylisinde yığın başına varısın
gündoğarken harmanyerine ulaşırsın,
beldanat vermek, sap sarmak, kağnı endirmek
her babayiğidin harcı değildir
sap sarılı kağnı
dar, dik, bayır, taşlı, yolaklı, becek
yollardan geçecektir.
aşırı(r)san iki belikte galdıramazsın”
uzun bir gıcırtı,
taştan seker kağnı,
bazen sarılı sap yuğardı öküzleri,
yokar(ı)da kalan kanatlara
bardak gibi asılmamız da
çoğu zaman işe yaramaz
aştığı da olurdu hani
Allah ecirinin versin ileşberin be!
harman galdırmak deği
baya bildiğin çille!”
“narasın gardaşım! aşan sap bir kağnıda ga(l)kmaz,
yol kıyılarındaki çalılar, ağaçlar
sap kağnısını darar da darar
çalabildiğini çalar,
dedeyin de iki başağın galmasına gönlü olmaz,
..
“-len boba guşların hakkı” desen
Yaradan maklukatın nasibini veri(r)
beninen çi(f)tmi sürdüler len,
ekin mi yoldularda ,
onnarı Canab(-ı) Allah düşünür” derdi”.
“eee helbet çillesi olacak biraz
çeci gıpgırmızı
Yeldeğirmenin tabanın ekini
Gölyerinin solak yeri
nasıl olurdu unu
?
nasıl olurdu bulguru
Çataltepe buğdayının
valla dadına doyulmaz”
kağnı harman yerine gelir
tekerleklerin arkası önü taşlanır
ganlı dinlendiriğe alınır,
zelveler çekilir
öküzler salınıp,
tellenmiş yerine şirk düğüm atılmış
urganlar çözülür, toplanır
o arada gonşu harmannardan yardıma ğelinir
“hadi ooop” var gücine(n)
bir anda, hep beraber
ıramas kaldırılıp
ganlının ganatları boşaldılır
cağışadak yayılı ğeder”
bir cağıştıyla, serilir
ekin harman yerine
mubarekler deste, deste düşer
orta tahta itilerek geriye
yeniden boyunduruktaki yerine geçer
öküzler ve zelveler,
sabitleyen taştan kurtulur teker(lek)ler
ve
başlar yeni bir sefer...
“-ho! oğlum” der ileşber
..
kendi işlerinin başına döner,
komşu harmanlardan gelip yardım edenler
kalaylı bakır taslarda su getirenler
bağrından indirip elini
“-afiyet ossun” der
alıp taslarını geri dönerler…
yeniden yola koyulur ganlı kendi kendine
adam, kanatların önünde,
oturup sol ayağının üstüne
öküzlerin hemen gerisinde
şapkasının altında çevre
elinde övendire
“-ho! bobam” der yine
“kalktı göç eyledi Avşar elleri
ağır ağır giden eller bizimdir
arab atlar yakın eyler ırağı
yüce dağdan aşan yollar bizimdir”
sağ ayağını sallamakta
söylediği türküye tempo tutmakta
"-çilenger attım bağa
vardı değdi yaprağa
kız ben seni almazsam
girmen gara toğrağa"
bu çilenger ne acaba
bağa niye atılmakta
soramazdım, cızırtı yapmamak adına
babam biraz daha coşardı
“gel gönül seninle,
muhabbet edelim
araya kimseyi alma sen gönül
ya benim kimim var,
kime yalvarayım
kaldır yarendeki karayı gönül
bir yar için gül benzini soldurma
halden bilmeyene halin bildirme
tabib olmayana yaren sardırma
sonra azdırırsın yarayı gönül
solmazsa dünyada,
güzeller solmaz
bu dünya fanidir kimseye kalmaz
yalan-dolan ile
sofuluk olmaz
mümin olan bekler belayı gönül”
yol boyunca uzak-yakın herkese
selam verilir,
“-golay gele epaapp!,
golay gele”
hele insanlar taneyle meşgullerse
“-bereketli ossuuun gonşuuu,
bereketli ossun”
ve herkes
dileklerdenden,
selamdan
görüşmekten
görüştüğünden
memnun
güleç
hesapsız
candan
“-u(ğu)rlar ola Hacuu,
u(ğu)rlar ola”
şevk içinde
kıvanç duyuracak haber;
baş, sağ el ya da kısaca sesle
alınan cevaptan sevinçle
“-hadi hayırlısı”
“sağlıcakla”
“sağlıcakla”
“kolay gele”
“bereketli ola”
DİPNOT
beldenat: anadat, anatut, adanat
eğeyf: (eyef) pinar ütelenerek halka şekli verilir, urgan takılmadan aktarılacağı için sıkıştırmayı kolaylaştırır, bir nevi iptidai makara
yençmek: aniden sarsmak, fasılalarla yüklenmek
sallı: olağandan geniş, yanlara taşkın
becek: zor dönülür yok, keskin köşeli, bucak
şirk düğüm / çirk düğüm : çözülmez, aralaşmaz, açılmaz, zor düğüm
ramas: tekerletlerle boyunduruğu bağlayan kanatları taşıyan çatal
Ali Ekber Çiçek / Derviş Ali
Çalı/ 1801
5.0
100% (8)