4
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1725
Okunma

Ne zaman özlesem kaybolan İstanbul’umu
Bir taş plâk koyarım,
Nağme nağme İstanbul dökülür gramofondan,
İstanbul’u çalar udlar, kemanlar neyler,
Şarkılar, o eski İstanbul kültüründen söyler.
Geçer gözlerimden bir bir
Kadıköy vapurlarında tayyörlü hanımlar, fötrlü beyler...
Her plâkta, her şarkıda, her makamda
Başka bir İstanbul dolu;
Bir nihavent vals varsa plâğın bir yüzünde
İşte, kaldırımları parfüm kokan Beyoğlu...
Adım başı sinemalar, tiyatrolar, pastahaneler
Degüstasyon’da edebiyat sohbetleri
Vitrinlerinde zevk döşeli mağazalar,
İlk içki özentilerinin vaz geçilmez mekânı; Çiçek Pasajı,
Yeni doğan tüm aşkların ilk buluşma yeri;
Ya Taksim’de saatin altı, ya Galatasaray Postanesi,
Rengârenk bir mozaik ki İstiklâl Caddesi;
Şark’ın gizemli Paris’i...
Ve bir kanun taksimi varsa plâğın arka yüzünde
Yahya Kemâl’in ’Hayâl Şehir’i belirir gözümde;
Kapatır gözlerimi, bir daha geçerim
Arnavut kaldırımlı Üsküdar sokaklarımdan,
Henüz açılmış bir çeyiz sandığının
Lâvanta çiçeği kokusu dolar genzime
Manolya ağaçlı bahçeleriyle
Gün görmüş cumbalı konaklarımdan...
Ve bir damla asil hüzün gibi
Kaybolan İstanbul süzülür yanaklarımdan...
Ünal Beşkese
5.0
100% (4)