(adımın çapraz yazılması kimin umrunda... denize düşen yılana öykünür biraz da...)
bir aralık sızıverdin işte ömrümüzün en gevrek zamanı... çıt diyor kırılıyoruz, öfke kadar saydamız o zamanlar ve kırılgan bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için o tanrısal kokun ve gülüşündeki baban için
ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk yarım yamalak aşk kırıntıları tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda haritası, hatta el değmemiş delilikler istiyorduk... çocuktuk daha büyümeye direniyorduk, iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk
ama sızıverdin işte... bir avuç yeşil gevrek rokaydık, mayışmamıza bir limon yetecekti... biz garsonu bekliyorduk, sen çıkageldin...
Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı.
Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...
Adını anmak güzeldi, dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması... Adını anmak... Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına sırt çevirip senden söz açmak... Biraz gülünç, biraz sitemkar... güzeldi... Adının Türkçedeki yankısı özeldi...
Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında... Denize amors durup, yüzüne cepheden bakmak güneşli bir mavilikte.... güzeldi..
İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak, yüzünde Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...
Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi... Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok, Kanlıca'daki yoğurdu...
ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir aşkın mührüdür artık...
sevmek gibi geliyordu her şey, sevmek gibi gidiyordu kadın adının anlattığı, canın teni yakmasıydı, bir bulut evet ama aslolan bulutun suyu yağmasaydı...
"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey" ve boşanmak için en az iki şahit gerekiyordu!
sana şiir yazmak ahmaklıktır...bu sözü beynime beynime vurur hep şiirinde...eşim için söylediğim bir sözdür duyduktan sonra...yılmaz erdoğan...oyuncu..şair...
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok ... işte tek mısra ve YILMAZ ERDOĞAN..
yılmaz erdoğanın kendini okuyucuya sunuş biçimine hayranımdır..o kelimeler bende öyle yerlere denk geliyo ki...anlatamam...şairlik sıfatını kendine çok yakıştırmakla beraber benim HAYRANLIKLA OKUDUĞUM kalemdir...onun kendine has bi dumanının olduğuna inananlardanım....
Türk sinemasında ilkler Türk sinemasının 88. yaşı kutlanırken bu güne kadar yapılmış 6 binden fazla film arasından Türk sinema tarihine damgasını vuranlar değerlendirildi. AA
14 Kasım— Fuat Uzkınay’ın, 1914 yılında Ayastefanos’taki Rus anıtı’nı yıkılırken görüntülemesiyle başlayan Türk sineması’nda, bugüne kadar 6 bin film çekildi. Türk sinema tarihinin gişe rekorunu, 3 milyon 302 bin izleyiciye ulaşan ‘Vizontele’ kırdı.
"Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde Otobüs oluyordum Bir ülkeden bir iç ülkeye Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum." Kelimeleri ardı ardına kurup romantik dizelerinin satır aralıklarında bölücülük propagandası yapan güya aydın sanatçı...
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...
Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin.
(adımın çapraz yazılması kimin
umrunda...
denize düşen yılana öykünür
biraz da...)
bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için
ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk
ama sızıverdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...
hoşgeldin berfinim...
kızım kızgınlığım...
bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak çok zormuş
içimizdeki hayvanı...
habersiz geldin, kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı...
şimdi hemen toparlarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...
işin zor kızım,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin...
baban mı var, derdin var kızım...
hoşgeldin kızım,
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...