"Anların çoğu kez kara olduğu şehir. Güzel zamanlara da sahne olur bazen, ama hiçbiri uzun sürmez bunların. Bir ikindi sonrası (tercihen sonbaharda) hava kararmak üzereyken kalabalık caddelerinden birinde aklınız karmakarışık yürüdünüz mü biraz; sonunda, en sonunda hayatı yakaladığınız ya da yaşamın o ulaşılmaz sırrına eriştiğiniz duygusu kaplar içinizi, ama bu sadece bir yanılsamadır. Şehrin mutlu, kendinden emin ve mağrur görüntüsü kendinizi kötü hissetmenize yol açabilir ve kendinizi kötü hissettiğinizde şehir de en az sizin kadar mutsuz, yalnız ve kararsız gözükmeye başlar. İşte o zaman en yakınınızdaki parka oturup bir şeyler karalamaya başlarsınız. Dökülmeye başlayan yapraklarla örtülüdür park; karşınızdaki havuzun, çevrenizdeki binaların, bankların, ağaçların, parke taşlarının ve hatta ölü gibi görünen insanların canlanacağını düşünürsünüz; ama hiçbir şey olmaz: Çünkü orada hayal etmekle yetinmek zorundasınızdır..."
Tv de bir söyleşiden; - Bir memur kenti olan Ankara'da trilyonluk evler yapılıp satılıyor.. ilginç.. - Efendim.. kaymaklı ballı ihaleler.. allı pullu krediler.. büyük bağlantılar.. bürokrasi.. köhö.. malumunuz.. Angara'nın daşı.. kentlerin başı.. ........
25 yıl çalışıp bir kümes alamadan gittim Angara'dan. Bir kümes alabilseydim, sabahları Ü ü rüü.. diye ötüp uyandıracaktım herkesi.
Yılmaz Erdoğan'ın Ankara şiiri geldi bir anda aklıma :
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar.. kimse keman çalmaz belki ama çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış gri sisli binalar.. alnının ortasında ciddi bir devlet asabiyeti.. çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar, bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş.. biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?...
Edebiyatdefteri.com'u kullanarak Çerez Politikamızı kabul etmiş sayılırsınız.