Kısa Öz Açıklama:
Bu eser, genellikle Anadolu'nun zengin sözlü geleneğinden derlenmiş, kaybolmaya yüz tutmuş masalları bir araya getirir. Bu masallar; bilgelik, dürüstlük, iyilik-kötülük mücadelesi g...
Masal: 15 Şah Mehmet ile Şeytanın Cengi: Şeytan Deresi
Çok eski zamanlarda, yeryüzünün cennete en yakın olduğu düşünülen, suları billur, havası misk kokan bir vadi varmış. Bu vadiyi çevreleyen yemyeşil dağların doruklarında, adaletiyle nam salmış bir hükümdar yaşarmış: Şah Mehmet. Şah'ın adı anıldığında, güneş bile daha parlak doğar, halk huzur içinde uyurdu. Ancak bu huzur, vadinin kalbinden geçen derenin, bir gece ansızın kara bir yılan gibi kıvrılarak adının "Şeytan Deresi"ne dönüşmesiyle bozulmuş. Derenin suyu zehir zemberek olmuş, etrafındaki ağaçlar kurumuş, çiçekler solmuştu. Rivayet olunur ki, bu derenin kaynağına, yeryüzüne fesat tohumları ekmek isteyen, kibrin ve karanlığın ta kendisi olan İblis musallat olmuştu. İblis, derenin başına oturmuş, her geçen gün gücünü artırıyor, vadideki insanların kalbine şüphe, haset ve korku salıyordu. Halk, korkudan ne evinden çıkabiliyor ne de Şah Mehmet'in huzuruna varıp dert yanabiliyordu. Vadideki ahenk kaybolmaya yüz tutmuştu. Şah Mehmet, durumu fark edince kalbi sızladı. Tahtını, sarayını, zenginliğini hiçe sayarak, sadece yanına sadık korumalarını ve en güvendiği alimleri alıp Şeytan Deresi'ne doğru yola çıktı. Amacı, halkına eziyet eden bu karanlık gücü ya alt etmek ya da bu uğurda canını feda etmekti. Şah ve maiyeti, derenin kıyısına vardığında dehşet verici bir manzarayla karşılaştılar. Hava kararmış, dereden uğursuz bir fısıltı yükseliyordu. Koruyucular bile geri çekilmeye korkarken, Şah Mehmet atından indi. Üzerinde sadece saf ipekten bir kaftan vardı, elinde ise altından yapılma bir asa. Tam o anda, dereden simsiyah bir duman yükseldi ve dumanın içinden, gözleri kor gibi yanan, heybetiyle korku salan Şeytan belirdi. "Ey fani kral," diye gürledi Şeytan'ın sesi, dağlarda yankılanarak. "Bana mı kafa tutuyorsun? Benim gücüm, senin tahtının altındaki kayaları bile paramparça eder! Dön geri, yoksa ruhunu sonsuz karanlığa hapsederim!" Şah Mehmet, zerre kadar titremedi. Gözlerinde ne korku ne de öfke vardı, sadece ilahi bir inanç parlıyordu. Yüksek sesle yanıt verdi: "Ey İblis! Sen ki kibrin, yalanın ve nefretin ta kendisisin. Benim gücüm tahtımdan gelmez. Benim gücüm, beni yaratanın adaletinden ve hakikatinden gelir. Bu masum topraklara ektiğin fesat tohumlarını, ben yüreğimdeki imanla sökeceğim!" Şeytan alaycı bir kahkaha attı ve Şah'ın üzerine doğru simsiyah bir gölge saldı. Tam o kritik anda, Şah Mehmet asasını havaya kaldırdı ve tüm inancını toplayarak, kalbine ilham edilen en yüce duayı okumaya başladı. Bu, bütün kainatın sırrını barındıran, sadece pak ve adil ruhlara nasip olan İsm-i Azam Duası idi. Şah'ın ağzından çıkan her bir hece, bir ışık huzmesi gibi Şeytan'ın üzerine yayılıyordu. Kelimeler o kadar saf ve güçlüydü ki, karanlık gölge onlara dokunmaya cesaret edemiyordu. $Lâ ilâhe illâ ente, yâ Hannân, yâ Mennân, yâ Bedi’as-semâvâti ve’l-ard, yâ Ze’l-Celâli ve’l-İkrâm…$ (Senden başka ilah yoktur ey çok acıyan, ey iyilik eden, ey gökleri ve yeri yaratan, ey celal ve ikram sahibi...) Dua ilerledikçe, Şeytan acı içinde kıvranmaya başladı. Onun karanlık sureti, ilahi kelimelerin nuru karşısında bir buz kütlesi gibi eriyordu. Fısıltıları çığlığa dönüştü, bedeni titredi ve nihayet, gök gürültüsünü andıran bir patlamayla, Şeytan dereye doğru savruldu. Şeytan'ın bedeni, deredeki zehirli suya çarptığı an, su anında buharlaşarak göğe yükseldi. Derenin yatağı sarsıldı, taşlar yerinden oynadı. İblis'in ruhu, mağlup bir şekilde, kainatın en derin kuytularına doğru kaçtı. Şah Mehmet, duayı bitirip asasını indirdiğinde, etraf aydınlanmıştı. Dehşet verici hava dağılmış, güneş yeniden pırıl pırıl parlamıştı. Şeytan'ın hükmettiği derenin yatağından ise, buz gibi, tertemiz ve hayat veren yeni bir su akmaya başlamıştı. Halk, olup biteni görünce Şah Mehmet'in etrafına toplandı. Artık "Şeytan Deresi" değil, adaletin ve imanın gücüyle yeniden doğan "Şah Deresi" akıyordu o topraklarda. Şah Mehmet, zaferin ardından tahtına döndü, ama bu zafer ona şunu öğretmişti: Bir hükümdarın gerçek gücü ne ordusunda ne de hazinesindedir; gerçek güç, kalbindeki haktan, adaletten ve yüce inancın getirdiği temizlikten gelir. Ve o günden sonra, Şah Deresi'nin suyu, sadece tarlaları sulamakla kalmadı, aynı zamanda o vadide yaşayanların kalplerine de huzur ve merhamet aşıladı. Masal da burada bitti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.