Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
33. Bölüm

Stoacı Erdemden Rızalık Toplumuna: Atatürk'ün İnsan Merkezli Uygarlık Projesinin Felsefi Bir Analizi

28 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, insan olma halinin ahlaki ve toplumsal boyutlarını "köpek" metaforu üzerinden inceleyen bir metinden yola çıkarak, "rızalık yolu" kavramını felsefi, psikolojik ve sosyolojik bir perspektifle ele almaktadır. Temel argüman, bireysel kemale erme yolculuğunun, ancak eylemlerin sonuçlarının bilincine varma, hataları telafi etme ve mağdurun rızasını alma (rızalık) ile tamamlanabileceğidir. Makale, bu bireysel etik çerçeveyi, Stoacı felsefenin akıl, erdem, özdenetim ve doğaya uygun yaşam ilkeleri ile ilişkilendirir. Ardından, bu bireysel-stoacı ve toplumsal-rizalıkçı modelin, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa etmeye çalıştığı laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti ile nasıl somutlaştığını analiz eder. Atatürk'ün projesi, "kul" değil, özgür iradeli, sorumluluk sahibi, aklı ve vicdanı ile hareket eden "birey"i (insan-ı kâmil) merkeze alarak, kolektif bir rıza toplumu inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu çalışma, Stoacılık, Atatürk'ün modernleşme projesi ve rızalık etiği arasındaki derin bağları ortaya koyarak, günümüz toplumsal sorunlarına ışık tutmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Stoacılık, Rızalık, Atatürk İlkeleri, İnsan-ı Kâmil, Etik, Sorumluluk, Telafi, Laik Hukuk Devleti, Toplumsal Sözleşme, Vicdan.

Giriş: Metaforun Derdi – Sûretten Sîrete Yolculuk
İnsanı diğer varlıklardan ayıran nedir? Biyolojik bir tanımın ötesine geçen bu soru, felsefenin kadim meselelerinden biridir. Verilen metafor, bu ayrımı "sûret" (biçim, görünüş) ve "sîret" (öz, karakter) ikiliği üzerinden keskin bir şekilde ortaya koyar. Köpek, içgüdüleriyle hareket eder; tavuğu yemesinin ahlaki bir karşılığı yoktur. Onun fiili, ne iyidir ne de kötüdür, sadece doğaldır. İnsan suretinde olan ancak eylemlerinin sonuçlarını, iyi-kötü, haklı-haksız, adil-zalim gibi ahlaki kategoriler içinde değerlendirmeyen bir varlık, bu metafora göre, sîret itibarıyla hayvani düzlemde kalmaya mahkûmdur.

Gerçek anlamda insan olma yolculuğu –ki buna "rızalık yolu" denir– tam da bu ahlaki bilincin uyanmasıyla, yani kişinin kendi eylemlerinin sonuçlarının farkına varmasıyla (sorumluluk) ve verdiği zararı telafi etme iradesini göstermesiyle (tazmin) başlar. Bu yol, nihayetinde mağdurun gönlünü almayı (rıza) ve böylece bozulan dengeyi onarmayı hedefler. Bu makale, işte bu bireysel etik yolculuğun, Stoacı felsefenin ilkeleriyle nasıl örtüştüğünü ve nihayetinde Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmaya çalıştığı modern Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumsal projesinde nasıl somut bir karşılık bulduğunu inceleyecektir.

Bölüm 1: Stoacı Felsefenin Temel İlkeleri – Akıl, Erdem ve Özdenetim
Stoacılık, MÖ 3. yüzyılda Kıbrıslı Zenon (Zenon) tarafından Atina'da kurulan ve daha sonra Roma İmparatorluğu'nda Epiktetos, Seneca ve İmparator Marcus Aurelius gibi isimlerle en olgun ifadesine kavuşan bir felsefe okuludur. Temel amacı, bireye, kontrolü dışındaki dış olaylar karşısında dahi mutlu ve huzurlu (eudaimonia) bir yaşam sürmenin yolunu öğretmektir.

1.1. Akıl (Logos) ve Doğaya Uygun Yaşam: Stoacılar için evren, her şeye nüfuz eden, düzenleyici bir ilke olan "Logos" (akıl, kelam, tanrısal ilke) tarafından yönetilir. İnsan ise bu kozmik logosun bir parçası olan "akıl" (ratio) ile donatılmıştır. Bu nedenle insan için en yüce erdem ve "doğaya uygun yaşamak", kendi içindeki bu aklı rehber edinmek ve onunla uyum içinde yaşamaktır. Metaforumuzdaki "eyleminin bilincine varma" hali, tam da bu insani aklın devreye girmesidir. Köpek logos'tan yoksun değildir ama insandaki kadar gelişkin bir ratio'ya sahip olmadığı için ahlaki bir muhasebe yapamaz.

1.2. Erdem (Areté) ve Fayda: Stoacılıkta erdem, kendi başına en yüksek iyiliktir. Zenginlik, sağlık, itibar gibi dışsal "faydalı" şeyler (preferred indifferents) tercih edilebilir ancak erdem olmadan gerçek bir iyilik ve mutluluk getirmezler. Erdem, bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük gibi temel ilkelerde somutlaşır. Metaforumuzdaki "hatayı telafi etme" eylemi, hem adalet (dengeyi sağlama) hem de cesaret (hatasını kabul etme cesareti) erdemlerinin bir tezahürüdür.

1.3. Özdenetim (Apatheia) ve Kontrol Çemberi: Stoacılar, insanın mutsuz olmasının temel nedeninin, kontrol edemeyeceği dış olaylar karşısında tutkularına (pathos) kapılması olduğunu savunur. Epiktetos'un ünlü aforizması: "Olaylar insanları üzmez, onların olaylar hakkındaki yargıları üzer." Bu nedenle hedef, tutkulardan arınmış bir ruh hali olan apatheia'ya (kayıtsızlık değil, dinginlik) ulaşmaktır. Bunun yolu, "kontrol çemberi"ni anlamaktan geçer: Kişi, kendi düşüncelerini, yargılarını, eylemlerini ve değer yargılarını kontrol edebilir; ancak başkalarının ne düşündüğünü, dış olayları veya geçmişi kontrol edemez. Metaforumuzdaki "ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim" düsturu, Stoacı kontrol çemberinin mükemmel bir ifadesidir. Kişi, başına gelen sıkıntıyı dışarıda bir fail aramak yerine, kendi eylemlerinin ve tepkilerinin bir sonucu olarak görür. Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler'de şöyle der: "Sana zarar veren, senin ona verdiğin anlamdır. Bir şeyden rahatsız olduğunda, seni yaralayan şeyin kendisi değil, onun hakkındaki yargındır. Ve bu yargıyı silmek senin elindedir."

1.4. Sorumluluk ve Evrensel Yurttaşlık (Kosmopolitizm): Stoacılar, aklın tüm insanlarda ortak olması nedeniyle, tüm insanlığın tek bir topluluk, bir "evrensel devlet" (cosmopolis) olduğuna inanırlardı. Bu da bireye, yalnızca kendisine ve yakın çevresine değil, tüm insanlığa karşı bir sorumluluk yükler. Seneca, İyilik Üzerine adlı eserinde, insanın topluma karşı görevlerinden ve erdemli bir yaşamın toplumsal faydasından bahseder. Bu, bireysel rızalık arayışının toplumsal bir boyuta taşınmasının felsefi zeminini hazırlar.

Bölüm 2: Rızalık Yolunun Stoacı Yorumu: Kusuru Aramak ve Telafi Etmek
Stoacı çerçeve, metaforumuzdaki "rızalık yolunu" derinlemesine anlamak için güçlü bir lens sunar.

2.1. Bilinç ve Yargı (Hypolēpsis): Köpeğin eylemi ile insanın eylemi arasındaki temel fark, Stoacı terminolojide "izlenimler"i (phantasiai) nasıl işlediğimizle ilgilidir. Dış dünyadan gelen bir izlenim (örneğin, açlık hissi ve tavuğun görüntüsü) her ği için de aynıdır. Ancak insan, bu izlenimi "onaylama" (sunkatathesis) ve bir "yargı" (hypolēpsis) ile işler. Köpek, bu yargıyı aklı ve erdemi ile şekillendiremez; içgüdüsel olarak onaylar ve harekete geçer. İnsan ise, "Bunu yapmak doğru mu?", "Sonuçları ne olur?", "Adil mi?" gibi sorular sorarak, aklı ve vicdanı ile bir yargıya varır. İşte "rızalık yolu", bu yargı mekanizmasının ahlaki bir temelde işlemeye başlamasıyla açılır.

2.2. Kusuru Aramak ve Kendini Sınamak: Stoacılar, özellikle de Marcus Aurelius, kişinin sürekli kendi kusurlarını araması, kendini sınaması ve eleştirmesi gerektiğini vurgular. "Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar." ifadesi, tam bir Stoacı tavırdır. Epiktetos, Enchiridion'da (El Kitabı) şöyle öğüt verir: "Sana bir kusur söylendiğinde savunmaya geçme; tersine, o kusuru gerçekten taşımadığını düşünsen bile, kendini nasıl olup da o kusurun seninle ilişkilendirilebildiğini araştır." Bu sürekli öz-eleştiri ve kusur arama hali, insan-ı kâmil olma yolunun ta kendisidir.

2.3. Telafi (Tazmin) ve Düzeni Onarma: Stoacılık, adaleti temel bir erdem olarak görür. Adalet, evrensel logos'un bir yansımasıdır ve bozulduğunda onarılmalıdır. Bir hata yapmak, bu kozmik ve toplumsal düzende bir çatlak yaratır. Stoacı için bu çatlak, kişinin kendi iç huzurunu da bozar. Bu nedenle, hatayı telafi etmek (tavukların parasını ödemek) sadece dışsal bir zorunluluk değil, içsel bir ihtiyaçtır. Bu, kişinin kendi değer yargıları ve erdem anlayışı ile uyumlu davranması, yani "doğaya uygun" hareket etmesidir. Seneca, hataları itiraf etmenin ve düzeltmenin, onları örtbas etmekten çok daha onurlu olduğunu söyler.

2.4. Rıza ve İrade: Mağdurun rızasını almak, Stoacı "kontrol çemberi" açısından kritik bir noktadır. Kişi, telafi ederek kendi tarafındaki sorumluluğu yerine getirir. Ancak karşı tarafın affetmesi ve rıza göstermesi, kişinin doğrudan kontrolünde olmayan bir dış olaydır. Stoacı bakış açısı, kişinin elinden geleni yapmasını (kendi eylemlerini kontrol etmesini) ve sonucu (rızanın alınıp alınmamasını) kayıtsız bir şekilde kabullenmesini öğütler. Hedef, rızayı almak değil, onu hak etmek için gerekeni yapmaktır. Bu noktada erdem, ödülünü kendi içinde taşır.

Bölüm 3: Toplumsal Projeye Uzanan Yol: Atatürk'ün Stoacı ve Rızalıkçı Cumhuriyeti
Bireysel erdem ve rızalık arayışı, toplumsal bir düzleme taşınmadığı sürece eksik kalır. İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün inşa etmeye çalıştığı Türkiye Cumhuriyeti, bu felsefi ilkelerin kitlesel ölçekte somutlaşmış hali olarak karşımıza çıkar.

3.1. Akıl ve Bilimin Kılavuzluğu (Logos'un Toplumsal Tezahürü): Atatürk'ün "Akıl ve bilimin rehberliği" vurgusu, Stoacı Logos kavramının toplumsal ve seküler bir yorumudur. Toplumu yöneten yasalar, dogmalardan ve kişisel iradelerden değil, evrensel aklın, mantığın ve bilimsel gerçeklerin ışığında oluşturulmalıdır. "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü, toplumsal logos'un manifestosudur. Bu, bireyin aklını kullanmasını teşvik eden bir sistemdir; tıpkı Stoacıların bireyi kendi aklına güvenmeye çağırması gibi.

3.2. Özgür İradeli Bireyin İnşası (Kul'dan Yurttaşa): Stoacılık, insanın içsel özgürlüğünü vurgular. Epiktetos, bir köle olarak doğmuş ancak felsefesiyle özgürlüğün en güçlü savunucularından biri olmuştur. Ona göre özgürlük, dış koşullardan bağımsız olarak, kişinin kendi iradesi ve yargıları üzerinde kontrol sahibi olmasıdır. Atatürk'ün hedefi, "kula kul olmayan" bireyler yetiştirmekti. Saltanat ve hilafetin kaldırılması, tebaa anlayışının sona erdirilmesi ve yurttaşlık haklarının tanınması, bireyi siyasi ve toplumsal bağımlılıklardan kurtararak, kendi iradesinin ve aklının sahibi olmaya davet ediyordu. Bu, Stoacı içsel özgürlük idealinin kurumsal bir garantisiydi.

3.3. Hukuk Devleti ve Adalet (Kolektif Rızanın Kurumsal Çerçevesi): Metaforumuzdaki "tazmin" ve "rıza" bireysel düzeyde nasıl adaleti sağlıyorsa, bir hukuk devleti de toplumsal düzeyde aynı işlevi görür. Laik hukuk sistemi, toplumdaki tüm bireylerin eylemlerinin sonuçlarını önceden bilmesini sağlayan tarafsız bir çerçevedir. Haksızlığa uğrayanın hakkını arayabileceği, suç işleyenin cezalandırılacağı ve böylece toplumsal dengenin (adaletin) korunacağı bir mekanizma öngörür. Atatürk'ün "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesi, bu mekanizmanın meşruiyet kaynağını milletin kolektif iradesine ve rızasına dayandırır. Anayasa, toplumsal rıza metnidir.

3.4. Sorumluluk Sahibi Yurttaş ve Toplumsal Sözleşme: Atatürk'ün "Egemenlik verilmez, alınır" sözü, bireye ve millete aktif bir sorumluluk yükler. Bu, Stoacı "sorumluluk bilinci" ve "kusuru kendinde arama" ilkesinin toplumsal karşılığıdır. Sistem, vatandaşlarından sadece kurallara uyan pasif özneler olmalarını değil, sistemin işleyişine katkıda bulunan, onu koruyan ve geliştiren, üreten ("değer üreterek helal kazanç elde eden") aktif yurttaşlar olmalarını bekler. Jean-Jacques Rousseau'nun "toplumsal sözleşme" teorisi ile de paralellikler taşıyan bu model, bireylerin özgür iradeleriyle bir araya gelerek, karşılıklı rızaya dayalı bir kolektif yapı (devlet) oluşturmalarını anlatır. Atatürk'ün devleti, bu sözleşmenin garantörüdür.

Bölüm 4: Eleştirel Bir Sentez: Zorluklar, Terslikler ve Günümüz İçin Çıkarımlar
Hiçbir felsefi model veya siyasi proje kusursuz değildir. Hem Stoacılık hem de Atatürk'ün projesi eleştirilere maruz kalmıştır.

4.1. Stoacılığın Sınırları: Stoacılık, bazen aşırı bireyci ve duygusuzluk (apathia) ile suçlanır. Toplumsal değişim için tutku ve öfkenin de gerekli olduğu savunulur. Ayrıca, "kontrol edilemeyeni kabullen" ilkesi, zalimliğe ve adaletsizliğe boyun eğmek olarak yanlış anlaşılabilir. Oysa Stoacılık, adaletsizliğe direnmemizi değil, ona karşı duyduğumuz öfkenin bizi kontrol etmesine izin vermememizi söyler. Marcus Aurelius, adil bir yönetici olarak savaşmak zorunda kalmıştır.

4.2. Atatürk Projesinin Tarihsel Terslikleri: Atatürk'ün insan merkezli, akılcı ve rızalıkçı devlet modeli, tarihsel pratikte her zaman ideal bir şekilde işlememiştir. Tek parti döneminin otoriter eğilimleri, çok partili hayata geçiş sancıları, askeri müdahaleler, laiklik uygulamalarının toplumun bir kesiminde dışlayıcı olarak algılanması ve en nihayetinde günümüzde bu ilkelerin bir kısmından ödün verildiği yönündeki eleştiriler, modelin ideal ile gerçeklik arasındaki gerilimini gösterir. Atatürk'ün projesi, "kâmil insan" yetiştirmeyi hedefliyordu, ancak bu uzun vadeli kültürel dönüşüm projesi, çeşitli iç ve dış dinamikler nedeniyle kesintiye uğradı veya tam anlamıyla içselleştirilemedi.

4.3. Günümüz İçin Çıkarımlar: Günümüzün kutuplaşmış, nefret söyleminin yaygınlaştığı, bireylerin ve toplulukların sürekli kendini haklı çıkarmaya çalıştığı ("cahiller ise daima kendini aklar") dünyasında, hem Stoacı etik hem de "rızalık yolu" felsefesi son derece değerli bir pusula sunar.

Bireysel Düzeyde: Bize, olaylar karşısında verdiğimiz tepkileri kontrol etmeyi, hatalarımızı kabul etme erdemini göstermeyi ve ilişkilerimizde telafi ve rızayı aramayı öğütler.

Toplumsal Düzeyde: Toplumsal barışın, ancak kolektif bir öz-eleştiri, karşılıklı empati ve nihayetinde bir "toplumsal uzlaşı" (kolektif rıza) ile mümkün olabileceğini hatırlatır. Adalet sisteminin tarafsızlığının ve hukukun üstünlüğünün ne kadar hayati olduğunu vurgular.

Sonuç
"Köpek" metaforu, insan olma halini, ahlaki sorumluluk ve bilinç üzerinden tanımlayarak bize derin bir etik ders verir. Stoacı felsefe, bu dersi, akıl, erdem, özdenetim ve sorumluluk ilkeleriyle sistematik bir çerçeveye oturtur. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmaya çalıştığı Türkiye Cumhuriyeti ise, bu bireysel Stoacı erdemler ile toplumsal rıza arayışını birleştiren, insanı merkeze alan bir uygarlık projesi olarak okunabilir.

Bu proje, "kümes"in dar, içgüdüsel kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı, bireylerin birbirlerinin haklarına saygı gösterdiği, haksızlık yapıldığında telafi etme erdemini gösterdiği ve nihayetinde karşılıklı rızaya dayalı bir "uygarlık yolu" inşa etmeyi amaçlamıştır. Gerçek kemalet, hem bireyin hem de toplumun bu zorlu, meşakkatli ama onurlu yolda ilerlemesinde gizlidir. Bu yol, ne Stoacılar ne de Atatürk için bitmiş bir yol değil, sürekli bir çaba, bir "olma" halidir. Görevimiz, bu yolda yürümeye devam etmektir.

Kaynakça
Birincil Stoacı Kaynaklar:

Epiktetos. (2008). Enchiridion (El Kitabı). (Çev. C. Cengiz Çevik). Kabalcı Yayınevi.

Marcus Aurelius. (2019). Kendime Düşünceler. (Çev. S. Ö. Çağlayan). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Seneca. (2021). İyilik Üzerine - Ahlaki Mektuplar. (Çev. C. Cengiz Çevik). Jaguar Kitap.

İkincil Kaynaklar (Stoacılık):

Becker, L. C. (1998). A New Stoicism. Princeton University Press.

Robertson, D. (2019). Stoacılık: Bir Erdem Felsefesi. (Çev. S. G. Yalçın). Kronik Kitap.

Sellars, J. (2006). Stoicism. Routledge.

Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Üzerine:

Atatürk, M. K. (2006). Nutuk. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Berkes, N. (2003). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.

Hanioğlu, M. Ş. (2011). Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton University Press.

İnalcık, H. (2008). Atatürk ve Demokratik Türkiye. Kırmızı Yayınları.

Zürcher, E. J. (2004). Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. İletişim Yayınları.

Felsefi ve Teorik Çerçeve:

Rousseau, J-J. (2018). Toplum Sözleşmesi. (Çev. V. Günyol). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Taylor, C. (2004). Modern Toplumsal Tahayyüller. (Çev. H. Yıldız). Metis Yayınları.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL