Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
32. Bölüm

Rıza Medeniyetine Doğru: Atatürk'ün İnsan Merkezli Projesinin Helenistik ve Roma Felsefesi Işığında Bir Analizi

41 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, "köpek metaforu" üzerinden şekillenen "rızalık yolu" ve "insan-ı kâmil" olma fikrini, Helenistik ve Roma Dönemi felsefelerinin (Stoacılık, Epikürcülük ve Septisizm) temel argümanları ile karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Makalenin temel tezi, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, sadece siyasi bir model olmadığı, aynı zamanda bireyin etik kemale ermesini ve kolektif bir "rıza medeniyeti" inşasını hedefleyen, felsefi temelleri sağlam bir proje olduğudur. Bu proje, Helenistik dönem filozoflarının bireyin mutluluğu (eudaimonia), erdem (areté), öz-yeterlilik (autarkeia) ve içsel huzur (ataraxia) arayışı ile paralellikler taşımaktadır. Atatürk, bu kadim felsefi soruları modern bir ulus-devlet bağlamında yeniden yorumlayarak, "kul" olmayan, özgür iradeli, sorumluluk sahibi ve rıza arayışı içindeki "kâmil birey"i merkezine almıştır. Bu çalışma, Atatürk'ün reformlarını, antik felsefe ile diyalog içinde, psikolojik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel bir perspektifle eleştirel bir şekilde analiz edecek ve sentezleyecektir.

Anahtar Kelimeler: Rızalık Yolu, İnsan-ı Kâmil, Atatürk Devrimleri, Helenistik Felsefe, Stoacılık, Epikürcülük, Etik, Özgür İrade, Sosyal Sözleşme, Eudaimonia.

Giriş: Metaforun Çağrısı ve Kadim Sorular
Verilen metafor, insan olma haline dair derin bir sorgulamayı başlatır: Bir varlık, sûreten (biçim olarak) insan olduğu halde, sireten (öz olarak) ne zaman gerçek bir insan, hatta "insan-ı kâmil" (olgunlaşmış insan) mertebesine yükselir? Köpeğin içgüdüsel eylemi ile, eyleminin ahlaki sonuçlarının farkında olmayan insanın durumu arasındaki paralellik, bizi Helenistik dönem filozoflarının temel sorusuna götürür: "Nasıl yaşamalıyım?" Bu soru, Platon ve Aristoteles’in metafizik ve kozmolojik odaklı "Büyük Sistemler"inden sonra, MÖ 4. yüzyıldan itibaren felsefenin odağına oturmuştur. Helenistik felsefe, bireyin karmakarışık, belirsiz ve acılarla dolu dünyada nasıl mutlu ve erdemli bir hayat sürebileceğine kafa yormuştur.

İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca siyasi bir başarı hikayesi olarak değil, aynı zamanda bu kadim felsefi soruya verilmiş cesur, pratik ve kapsamlı bir yanıt olarak okunabilir. Atatürk'ün projesi, "kümes"in dar, içgüdüsel kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı bir "medeniyet yolu" inşa etmekti. Bu yol, bireyin önce kendi nefsini yoklamasını, hatasını görüp telafi etmesini (rızalık aramasını) ve nihayetinde toplumsal bir uzlaşı ve adalet zemininde kemale ermesini hedefliyordu. Bu makale, Atatürk'ün bu insan merkezli projesini, Helenistik ve Roma felsefesinin ışığında inceleyerek, her iki düşünce sisteminin de merkezinde yer alan "erdemli birey" ve "hakkaniyetli toplum" ideallerinin kesişim noktalarını ortaya koyacaktır.

1. Bölüm: Helenistik ve Roma Felsefesinde Etik ve Bireyin Kemali
Helenistik dönem, Büyük İskender'in fetihleriyle yayılan Yunan kültürüyle (Hellenizm) birlikte, insanın evrendeki yerine ve bireysel mutluluğuna dair yeni arayışları beraberinde getirdi. Kent-devletlerin (polis) görece kapalı yapısı çözülürken, birey kendini daha büyük, daha karmaşık ve çoğu zaman düşmanca bir dünyada buldu. Felsefe artık sadece entelektüel bir uğraş değil, bir "yaşam sanatı" (ars vitae), bir tedavi (therapeia) haline geldi.

1.1. Stoacılık: Akıl, Erdem ve Özgürlük
Stoacılık, kurucusu Kıbrıslı Zenon'dan, İmparator Marcus Aurelius'a kadar Roma entelektüel hayatını derinden etkilemiştir. Stoacılığa göre evren, tanrısal bir akıl (Logos) tarafından yönetilen mükemmel ve rasyonel bir düzendir. İnsanın amacı, bu kozmik akıla uyum sağlamak ve onun bir parçası olan kendi doğasına (akıl) göre yaşamaktır.

Erdem (Areté): Tek iyiliktir. Erdem, bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülükten oluşur. Dışsal zenginlik, sağlık ve şöhret gibi şeyler "tarafsız" (adiaphora) şeylerdir; erdemli bir şekilde kullanılırsa değer kazanırlar, ancak erdemin kendisi değildirler. Metaforumuzdaki "köpek-insan", dışsal tavuğu (haz/çıkar) elde etmiş ama erdemden yoksun kalmıştır.

Özgür İrade ve Sorumluluk: İnsanı hayvandan ayıran şey, seçme yeteneğidir (prohairesis). Epiktetos, "Bizi rahatsız eden olaylar değil, onlar hakkındaki yargılarımızdır" der. Stoacı birey, kontrol edemediği dış olaylara (tavuk yemek gibi bir içgüdü) değil, yalnızca kendi yargılarına, değer yargılarına ve eylemlerine odaklanır. İşte bu bilinç, "eyleminin ahlaki sonuçlarının farkına varma" anıdır. Stoacılık, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesi gerektiğini, çünkü sıkıntıların kaynağının dış dünya değil, onu yanlış yorumlayan zihin olduğunu savunur. Bu, "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim" sözünün felsefi karşılığıdır.

Kozmopolitlik ve Adalet: Stoacılar, tüm insanların aynı ilahi akıldan pay aldığını düşündükleri için dünya vatandaşı (kozmopolit) olmayı savunurlar. Bu, insanlara adalet ve hakkaniyetle davranmayı bir zorunluluk haline getirir. Zarar verilen mazlumun hakkını ödemek ve onun rızasını almak, Stoacı adalet anlayışının somut bir tezahürüdür.

1.2. Epikürcülük: Haz, Bilgelik ve Ataraxia
Epikür, genellikle yanlış anlaşıldığı gibi saf bir haz peşinde koşmanın değil, zihinsel huzurun (ataraxia) ve bedensel acıdan uzak olmanın (aponia) peşindedir.

Doğru Hazın Peşinde: En yüksek haz, acının yokluğudur. Epikür, hazları "doğal ve gerekli", "doğal ama gerekli olmayan" ve "boş ve yapay" olarak ayırır. Metaforumuzdaki köpeğin tavuk yemesi, doğal ama gerekli olmayan bir hazdır. Epikürcü bir filozof, bu hazzın peşinden koşmanın, açlık acısını dindirmek (gerekli haz) için değil, sadece iştahı tatmin etmek için olduğunu ve sonuçta (komşusuyla kavga, suçluluk duygusu gibi) daha büyük acılar getirebileceğini söyler. Bu nedenle, bilge kişi, sade ve ölçülü bir yaşamı seçer.

Adalet ve Toplumsal Sözleşme: Epikürcülük, toplumsal bir etik sunar. Epikür'e göre adalet, insanların birbirine zarar vermemek üzere yaptıkları bir "sözleşme"dir (contractus). Bir eylemin adil olup olmadığı, karşılıklı faydaya dayanır. Tavukları yiyen kişi, bu sözleşmeyi bozmuştur. Zararı tazmin etmek ve rıza almak, bozulan bu sözleşmeyi onarmak, dolayısıyla toplumsal huzuru (ataraxia) sağlamak için zorunludur. Bu, bireysel huzurun toplumsal huzurdan ayrılamayacağını gösterir.

1.3. Septisizm (Kuşkuculuk) ve Rıza Arayışı
Pyrrhoncu Kuşkuculuk, kesin bilgiye ulaşmanın imkansız olduğunu, bu nedenle her türlü dogmatik yargıdan (dogma) kaçınmak gerektiğini savunur. Kuşkucu, yargıyı askıya alarak (epoché) zihinsel huzura (ataraxia) ulaşır.

Dogmalardan Kurtuluş ve Özeleştiri: Bu bakış açısı, kişinin kendi inanç ve eylemlerini sürekli sorgulamasını gerektirir. "Cahiller daima kendini aklar" çünkü dogmatik inançlara sahiptir ve kendini eleştiremez. Oysa "ârifler ve kâmiller daima özünü yoklar, kusurunu arar" çünkü mutlak doğruya sahip oldukları iddiasından uzaktırlar. Rızalık yoluna girmek, bir anlamda, kendi eyleminizin mutlak anlamda "doğru" olmayabileceğini kabul etmek ve diğerinin perspektifine saygı duymaktır.

2. Bölüm: Atatürk'ün Projesi: Modern Bir "Rıza Medeniyeti" İnşası
Atatürk'ün 1923-1938 arasında gerçekleştirdiği devrimler, yalnızca siyasi ve ekonomik bir modernleşme hamlesi değil, aynı zamanda yukarıdaki felsefi geleneklerle derin bir akrabalık taşıyan etik ve insani bir projedir. Proje, "kul" psikolojisinden kurtulmuş, özgür iradeli, sorumluluk sahibi, aklı ve vicdanı rehber edinmiş bireyler (yani kâmil insanlar) yetiştirmeyi ve bu bireylerden oluşan adil bir toplumu (rıza medeniyeti) hedefler.

2.1. "Kul"dan "Yurttaş"a: Özgür İradenin Tesisi
Helenistik felsefe, bireyin içsel özgürlüğünü vurgularken, Atatürk bu özgürlüğü kurumsal ve hukuki bir temele oturtmuştur.

Laiklik: Laiklik ilkesi, bireyin dogmalardan ve dini otoritelerin mutlakçı yargılarından özgürleşmesini sağlayan en temel adımdır. Septiklerin "yargıyı askıya alma" çağrısı gibi, laiklik de toplumsal yaşamda mutlak doğru iddialarını askıya alarak, aklın ve diyaloğun alanını açar. Bireyi, "sûreten" dindar görünen ama "sîreten" sorgulamayan bir kul olmaktan çıkarıp, her şeyi özgür iradesi ve aklıyla değerlendiren bir özne haline getirmeyi amaçlar. Bu, Stoacı "özgür irade" kavramının kurumsal karşılığıdır.

Demokratik Haklar ve Özgürlükler: Seçme ve seçilme hakkı (kadınlara tanınan erken haklar dahil), ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi haklar, bireyin prohairesis'ini (seçme yeteneğini) aktif bir şekilde kullanabilmesi için gerekli siyasi zemini sağlar. Birey, artık padişahın kulu değil, kendi kaderini tayin eden, söz sahibi bir yurttaştır.

2.2. Akıl, Bilim ve "Logos"un İzinde
Atatürk'ün "en hakiki mürşit ilimdir" sözü, doğrudan Stoacı Logos kavramının modern ve seküler bir yorumu gibidir. Evreni anlamanın, yaşamı düzenlemenin ve sorunları çözmenin yolu, dogmalardan değil, akıl ve bilimden geçer.

Eğitim Devrimi: Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Harf Devrimi, eğitimi laikleştirerek ve yaygınlaştırarak, halkı "kümes"in karanlığından çıkarıp "aklın aydınlığına" kavuşturmayı hedeflemiştir. Maarif (eğitim) sistemi, Epikür'ün "boş inançlardan" kurtulma çağrısına benzer şekilde, hurafelerden arınmış, aklı hâkim kılan bireyler yetiştirmek için araçtır. Ancak eğitim sadece meslek kazandıran bir araç değil, aynı zamanda bir "ethos" (karakter) inşa etme sürecidir.

2.3. Hukuk Devleti ve "Rıza"nın Kurumsal Çerçevesi
Metaforumuzdaki "zararı tazmin etme ve rıza alma" eylemi, mikro düzeyde bir adalet arayışıdır. Atatürk, bu arayışı makro düzeye, yani devlet yönetiminin temel ilkesi haline getirmiştir.

Hukukun Üstünlüğü: Laik hukuk sistemine geçiş (Medeni Kanun, Ceza Kanunu), her bireyin hak ve ödevlerini evrensel, rasyonel ve öngörülebilir kurallarla tanımladı. Bu, Epikür'ün "toplumsal sözleşme" fikrinin somutlaşmış halidir. Devlet, bu sözleşmenin garantörüdür. Kimse keyfi bir şekilde "tavuklarını" yiyemez, yerse de bunun bir yaptırımı ve telafisi vardır.

Sosyal Devlet Anlayışı: Atatürk'ün "sosyal devlet" vurgusu, sadece ekonomik bir denge arayışı değil, aynı zamanda derin bir ahlaki kaygıdır. Toplumdaki güçsüzlerin, mazlumların korunması, onların da toplumsal sözleşmeden adil bir pay almalarını sağlamak, Stoacı adalet ve kozmopolitlik idealine uygundur. "Mazlumun zararını, ziyanını tazmin etmek" devletin de asli görevidir.

3. Bölüm: Eleştirel Bir Sentez: Felsefi Temeller, Uygulamadaki Zorluklar ve Günümüz Yansımaları
Atatürk'ün projesi ile Helenistik felsefe arasındaki paralellikler açıktır. Ancak bu, projenin antik felsefenin basit bir kopyası olduğu anlamına gelmez. Modern, seküler ve ulus-devlet temelli bir projedir. Eleştirel bir analiz, hem bu sentezin gücünü hem de karşılaştığı zorlukları ortaya koymalıdır.

3.1. Güçlü Bir Sentez: Ethos'un Politikaya Yansıması
Atatürk, kadim felsefenin bireysel ethos'unu (karakter), kolektif bir politika haline getirmeyi başarmıştır. Stoacı erdem, Epikürcü huzur ve Septik özeleştiri, bir devletin kuruluş felsefesinin parçası haline gelmiştir. Bu, dünya tarihinde nadir görülen bir durumdur. Proje, "insan-ı kâmil" idealini, sadece dervişlerin ulaşabileceği mistik bir mertebe olmaktan çıkarıp, her yurttaşın ulaşması gereken bir hedef, bir yurttaşlık erdemi haline getirmiştir.

3.2. Uygulamadaki Zorluklar ve İç Gerilimler
Ancak, her büyük proje gibi bu da uygulamada zorluklarla ve iç gerilimlerle karşılaşmıştır.

Hız ve Toplumsal Hazırbulunuşluk: Devrimler "yukarıdan aşağıya" ve hızlı bir şekilde hayata geçirilmiştir. Helenistik okullar, bireylerin gönüllü olarak katıldığı ve yavaş yavaş içselleştirdiği bir felsefi eğitim sunarken, toplumsal dönüşüm projeleri kaçınılmaz olarak direniş ve içselleştirme sorunları yaşar. "Sûret" değişmiş (şapka giyilmiş, yeni harfler öğrenilmiş), ancak "sîretin" (dogmatizm, pasiflik) değişmesi zaman almıştır ve hala almaktadır.

Özgürlük-Otorite Gerilimi: Bireyi özgürleştirmeyi hedefleyen bir proje, aynı zamanda merkezi ve güçlü bir devlet aygıtı gerektirmiştir. Bu, özgür irade ile otorite arasında her zaman var olan bir gerilim yaratmıştır. Stoacılar için özgürlük içseldir ve bir imparatorlukta bile yaşanabilir. Ancak modern bir demokraside, özgürlüğün kurumsal garantileri hayati öneme sahiptir ve bunların dengelenmesi sürekli bir çaba gerektirir.

3.3. Günümüz İçin Çıkarımlar: Rızalık Yolunda Yürümek
Günümüz Türkiye'sinin kutuplaşmış ve gerilimli siyasi atmosferi, "rızalık yolunun" ne kadar hayati olduğunu göstermektedir. Siyaset, çoğu zaman "cahilin" kendini akladığı, hatayı dışarıda aradığı bir alan haline gelebilmektedir. Oysa Atatürk'ün ve Helenistik filozofların işaret ettiği yol, "ârifin" ve "kâmilin" yoludur: özeleştiri, diyalog, hakkaniyet ve telafi.

Toplumsal barış, ancak farklı grupların birbirinin varlığını ve haklarını tanıdığı, geçmişten gelen yaraları telafi etmek için adım attığı bir "rıza sözleşmesi" ile mümkündür. Bu, devletin olduğu kadar, her bir bireyin de sorumluluğudur. Medeni kanunla, laik eğitimle, demokratik haklarla donatılmış bir birey, eğer kendi "kümesinin" dar sınırlarından çıkamaz, komşusunun tavuklarına göz diker ve verdiği zararın farkına varmazsa, Atatürk'ün ve kadim filozofların hedeflediği "kâmil insan" olamaz.

Sonuç
"Köpek metaforu", insan olmanın anlamına dair evrensel ve zaman ötesi bir derstir. Bu ders, Helenistik ve Roma filozoflarının bireyin mutluluğu ve erdemi arayışında merkezi bir yere sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk, bu kadim bilgeliği alarak, onu 20. yüzyılın zorlu koşullarında, modern bir ulus-devlet projesine dönüştürmüştür. Onun kurduğu sistem, sadece siyasi bir araç değil, aynı zamanda bireyi etik bir varlık olarak kemale erdirmeyi amaçlayan felsefi bir projedir.

Bu proje, Stoacılığın akıl, erdem ve sorumluluk vurgusunu; Epikürcülüğün huzur ve toplumsal sözleşme arayışını; Septisizmin dogmalardan şüphe etme ve özeleştiri çağrısını, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti çatısı altında sentezlemiştir. Hedef, "kümes"in içgüdüsel, dar dünyasından çıkıp, aklın ve vicdanın aydınlattığı "medeniyet yolunda" ilerleyen, birbirinin rızasını arayan "kâmil insanlar"dan oluşan bir toplum inşa etmektir.

Bu yol zorludur, çünkü kişinin önce kendi nefsiyle yüzleşmesini gerektirir. Ancak onurludur, çünkü gerçek insanlığın ve kemaletin tek yoludur. Bugünün görevi, bu felsefi ve ahlaki mirası anlamak, onu eleştirel bir gözle yeniden yorumlamak ve "rızalık yolunda" kolektif bir şekilde yürümeye devam etmektir.

KAYNAKÇA

Birincil Kaynaklar (Atatürk):

Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Atatürk, M. K. (1930). Vatandaş İçin Medeni Bilgiler. (Afet İnan ile birlikte).

Helenistik ve Roma Felsefesi Kaynakları:

Epiktetus. (2008). Enchiridion. (Çev: S. Babür). Kabalcı Yayınevi.

Epikuros. (2000). Epikuros: Yaşamın Anlamı. (Çev: C. Çakmak). Dost Kitabevi.

Long, A. A., & Sedley, D. N. (1987). The Hellenistic Philosophers, Volume 1: Translations of the Principal Sources with Philosophical Commentary. Cambridge University Press.

Marcus Aurelius. (2019). Kendime Düşünceler. (Çev: C. Türkkan). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Seneca. (2021). Ahlaki Mektuplar. (Çev: C. Çakmak). Jaguar Kitap.

Şenel, C. (2015). Stoacılık: Antik Bir Felsefe ve Modern Yaşam İçin Değeri. BilgeSu Yayıncılık.

İkincil Analiz ve Yorum Eserleri:

Hançerlioğlu, O. (1993). Felsefe Ansiklopedisi: Kavramlar ve Akımlar. Remzi Kitabevi. (Özellikle Stoacılık, Epikürcülük, Septisizm maddeleri).

İnan, A. (2005). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Kaboğlu, İ. Ö. (2012). Anayasa Hukuku Dersleri. Legal Yayıncılık. (Atatürk'ün hukuk devleti anlayışının hukuki analizi için).

Tanilli, S. (2010). Uygarlık Tarihi. Alkım Yayınevi.

Zürcher, E. J. (2004). Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. İletişim Yayınları. (Tarihsel bağlam için eleştirel bir kaynak).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL