Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
74. Bölüm

Rıza Medeniyeti: Patočka Fenomenolojisi Işığında Atatürk’ün İnsan-ı Kâmil ve Sorumluluk Temelli Devlet Projesinin İnşası

34 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Öz: Bu makale, "Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı" metninde somutlaştırılan felsefi kavramları, özellikle "sûret-sîret", "insan-ı kâmil" ve "rızalık" olgularını, Edmund Husserl'in öğrencisi Jan Patočka'nın fenomenolojik ve etik perspektifiyle yeniden okumayı amaçlamaktadır. Makale, bu kişisel erdemler zemininden hareketle, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, metinde tarif edilen "kâmil insan" idealini toplumsal düzeye taşıma projesi olduğunu argüman edinmektedir. Patočka'nın "dünyanın doğal problemi"ne karşı "tarihsellik ve sorumluluk" felsefesi, Atatürk'ün "akıl ve vicdan" ile aydınlanmış bir toplum inşası hedefiyle paralel bir zeminde incelenecektir. Çalışma, Atatürk'ün devlet modelinin, bireyi "kümes"in dar, içgüdüsel kalıplarından kurtararak, eylemlerinin ahlaki ve toplumsal sonuçlarından sorumlu, özgür ve "rıza" arayışı içindeki özneler haline getirmeyi hedeflediğini fenomenolojik, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel bir sorgulama ile ortaya koyacaktır.

Anahtar Kelimeler: Jan Patočka, Fenomenoloji, Atatürk, Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Sorumluluk, Laik Hukuk Devleti, Praxis, Tarihsellik.

Giriş: Metaforun Fenomenolojik Açılımı

“Bir Metafor Olarak Köpek” metni, insan olma halini, salt biyolojik bir varoluşun ötesine, etik ve sorumluluk düzlemine taşır. Köpek metaforu, Husserlci fenomenolojide sıklıkla atıf yapılan "doğal tavır" (natural attitude) ile örtüşür. Doğal tavır, dünyayı ve içindeki nesneleri sorgusuz sualsiz, oldukları gibi kabul etme, onların ardında yatan anlamı ve niyeti araştırmama halidir. Köpek, tavuğu yerken bu doğal tavrın içindedir; eyleminin etik boyutunun farkında değildir, niyeti ve sonucu yalnızca içgüdüsel doyumla sınırlıdır. "Sûreti insan, sîreti hayvan" olan birey de benzer şekilde, eylemlerini bir "dünyanın doğal problemi" içinde, yani yaşamı sürdürmeye yönelik pragmatik bir kaygıyla gerçekleştirir. Buradan çıkış, Husserl'in deyimiyle "fenomenolojik indirgem"e, yani eylemin özüne, niyetine ve anlamına yönelik bir sorgulamaya başlamakla mümkündür.

Jan Patočka, hocasının bu temelinden hareketle, etiği ve tarihselliği fenomenolojinin merkezine yerleştirir. Ona göre insan, "dünyanın doğal problemi"nin otomatizmini kıran, kendi varoluşunun anlamını sorgulayan ve bu sorgulama neticesinde sorumluluk üstlenen varlıktır. İşte metindeki "sîrette insan olma" kavramı, tam da Patočkyacı bir şekilde, bu sorgulama ve sorumluluk bilincinin uyanışıdır. Bu makale, Atatürk'ün devlet projesini, bireyleri bu "doğal tavırdan" çıkararak "sorumluluk tavrına" geçiren, onları tarihin öznesi kılan kolektif bir "fenomenolojik indirgeme" çabası olarak okuyacaktır.

I. Bölüm: Patočka Fenomenolojisinde Sorumlu Özne ve ‘İnsan-ı Kâmil’ İdeali

Patočka'nın felsefesinin özü, insanın "dünyada olma" (being-in-the-world) halinin pasif bir kabullenme değil, aktif ve sorumlu bir katılım olduğu fikridir. Onun "katıksız olarak tarihsel olanın fenomenolojisi" olarak adlandırdığı şey, insanın kendi yaşamını ve toplumu anlamlandırma mücadelesidir. Patočka için insan, üç temel hareketle (movement) var olur:

Kök Salma: Dünyada yer edinme, yaşamı sürdürme (Köpek metaforundaki içgüdüsel düzey).

Çalışma ve Mücadele: Dünyayı dönüştürme, onunla etkileşime girme.

Hakikatin Açığa Çıkarılması (Truth-Event): Bu, Patočka'nın en önemli vurgusudur. İnsanın, yaşamın anlamı, adalet, ölüm ve hakikat üzerine sorgulamaya başladığı, kendi varoluşunu risk etmeyi göze aldığı düzeydir.

Metindeki "insan-ı kâmil" idealinin Patočkyacı karşılığı, bu üçüncü harekette tam anlamıyla yer alan bireydir. Bu birey, "ayağına taş dolansa, kendinden bilir" çünkü Patočka'nın "dünyanın sorunu"na (problem of the world) karşı "dünyanın problematiği"ni (problematique of the world) yaşar. Yani, olan biteni olduğu gibi kabul etmez; onu soruşturur, eleştirir, anlamaya ve dönüştürmeye çalışır. Bu, metinde vurgulanan "özünü yoklama", "kusurunu arama" ve "sorumluluk üstlenme" halinin ta kendisidir. Ârif ve kâmil ile cahil arasındaki ayrım, Patočka'nın "sıradan insan" (yığın) ile "tarihin öznesi olan sorumlu birey" ayrımıyla birebir örtüşür. Cahil/köpek, birinci hareketin içgüdüsel döngüsünde sıkışıp kalırken, kâmil insan, üçüncü hareketin sarsıcı ve dönüştürücü ışığında yaşar.

II. Bölüm: Rızalık: Bireysel Eylemden Toplumsal Sözleşmeye Fenomenolojik Bir Köprü

Metaforun merkezindeki "rızalık" kavramı, Patočka'nın etik fenomenolojisinde merkezi bir yer tutar. Rıza, basit bir "affetme" değil, iki özne arasında kurulan etik bir diyaloğun, bir tanınma (recognition) ediminin sonucudur. Zarar veren, eyleminin sonuçlarının farkına vararak (sîrette insan olma) ve bunu telafi ederek, mağduru bir "öteki" değil, kendi gibi haklara sahip bir özne olarak tanır. Mağdur ise verilen rıza ile faili, içgüdülerinin kölesi olmaktan çıkıp sorumluluk alabilen bir özne olarak tanır.

Patočka, "insanın kendisi için bir varlık olduğu kadar, başkaları için de bir varlık" olduğunu söyler. Bu karşılıklılık, toplumsal hayatın ontolojik temelidir. Rıza, bu karşılıklılığı onaran ve güçlendiren bir edimdir. Bu bireysel düzeydeki tanınma ve diyalog, toplumsal sözleşmenin de mikro-kozmosudur. John Locke veya Jean-Jacques Rousseau'nun soyut "toplumsal sözleşme"lerinin aksine, burada sözleşme, somut, etik ve fenomenolojik bir temele oturur: Bireylerin birbirlerinin özerkliğini, onurunu ve mülkiyetini tanıma ve bu tanımanın ihlal edilmesi halinde onarma iradesidir. Atatürk'ün "medeni milletler" arasında yer alma ideali, bu minvalde, rıza temelli bir toplumsal ilişkiler ağı kurma çabası olarak okunabilir.

III. Bölüm: Atatürk’ün Projesi: Rıza Temelli bir ‘İnsan-ı Kâmil’ Medeniyeti İnşası

Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 arasındaki devrimleri, yalnızca siyasi ve kurumsal bir dönüşüm değil, aynı zamanda Patočkyacı anlamda bir "varoluşsal dönüşüm" projesidir. Metnin vurguladığı gibi, bu proje "kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler" yetiştirmeyi hedefliyordu. Bu hedef, Osmanlı'nın tebaa kültüründen, "kümes"in dar kalıplarından bir kopuştu.

Atatürk'ün inşa etmeye çalıştığı laik hukuk devleti, "rızalık yolunun" kurumsal çerçevesidir:

Laiklik: Aklı ve vicdanı, dogmatik ve sorgulanamaz otoritelerin tahakkümünden kurtararak, bireye kendi varoluşunun anlamını sorgulama özgürlüğü ve sorumluluğu verir. Bu, Patočka'nın üçüncü hareketi için gerekli olan entelektüel özerklik zeminini sağlar.

Hukuk Devleti: Hukuk, toplumsal rızanın yazılı halidir. Bireyler arasındaki anlaşmazlıkları, içgüdüsel şiddetle (köpeğin tavuğu yemesi) değil, akıl ve vicdan ışığında oluşturulmuş evrensel kurallar çerçevesinde çözmeyi amaçlar. Mazlumun hakkının tazmini, metafordaki "tavukların parasının ödenmesi" ediminin kurumsal garantörüdür.

Demokratik Haklar: Seçme ve seçilme hakkı, ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi siyasi haklar, bireyi güçlendirerek onu tarihin öznesi haline getirir. Birey, artık "kul" değil, toplumun geleceğine yön veren "yurttaş"tır. Bu, kolektif rızanın sürekli olarak yeniden üretildiği bir diyalog sürecidir.

Eğitim Devrimi: Atatürk'ün en önemli ayaklarından biri olan eğitim seferberliği, "cahili" "ârif"e dönüştürme, yani bireylere "özünü yoklama", "akıl yürütme" ve "sorumluluk alma" becerisi kazandırma projesidir. Maarif, "sûrette insan"ı "sîrette insan"a dönüştürecek olan araçtır.

Atatürk'ün merkeze aldığı "akıl, mantık, bilim, fen, sevgi, merhamet, vicdan, ahlak, hak, hukuk, adalet, helal kazanç" gibi değerlerin tümü, metafordaki "rızalık yolunun" ve Patočka'nın "sorumlu özne"sinin temel bileşenleridir. Bu değerler, insanı içgüdüsel düzeyden çıkarıp etik ve medeni bir düzeye taşır.

IV. Bölüm: Eleştirel Bir Sorgulama: Projenin Açmazları ve Günümüzdeki Yansımaları

Hiçbir proje tarihsel bağlamından soyutlanamaz ve eleştiriden muaf değildir. Atatürk'ün "insan-ı kâmil medeniyeti" projesi de Patočkyacı bir bakışla eleştiriye tabi tutulabilir.

Tez (Thesis): Atatürk'ün projesi, dogmatik bir toplumdan, rasyonel, sorgulayan ve sorumluluk sahibi bireylerden oluşan bir topluma geçiş için gerekli olan tüm kurumsal altyapıyı inşa etmiştir.

Antitez (Antithesis): Ancak, bu dönüşüm "yukarıdan aşağıya" (top-down) bir devrimle gerçekleştirilmiştir. Bu durum, Hannah Arendt'in deyimiyle bir "tiranlık paradoksu"na işaret eder: Özgür ve sorumlu bireyler yaratma projesi, bir anlamda otoriter bir mühendislik ile hayata geçirilmiştir. Patočka'nın "sorumlu özne"si, özgür iradesiyle kendi yolunu çizen bireydir. Proje, bu öznenin kendi içsel motivasyonuyla mı yoksa devletin dayattığı bir kalıba girme çabasıyla mı şekillendiği sorusunu beraberinde getirir. Ayrıca, proje kırsal kesimde ve dindar muhafazakar tabakalar nezdinde beklenen fenomenolojik dönüşümü tam anlamıyla gerçekleştirememiş, bu da toplumsal bir ikiliğe (elit-halk) yol açmış olabilir.

Sentez (Synthesis): Bu eleştiriler, projenin kusurlu olduğunu değil, tarihsel olarak koşullu olduğunu gösterir. Atatürk'ün projesi, bir varış noktası değil, Patočka'nın "tarihsellik" vurgusuna uygun olarak, sürekli olarak yeniden üretilmesi, eleştirilmesi ve geliştirilmesi gereken dinamik bir sürecin başlangıcıdır. Günümüz Türkiye'sindeki demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve birey hakları mücadelesi, bu "rıza medeniyeti" projesinin tamamlanmamış mirasını devralmıştır. Proje, bireylerin "kümes" mantığından çıkıp "sorumlu yurttaş" olma yolculuğunda hala en önemli felsefi ve kurumsal referans noktasıdır.

Sonuç: Kümesin Ötesinde Bir Medeniyet Tasavvuru

"Bir Metafor Olarak Köpek" metni, bize son derece derin bir etik ve siyasi felsefe dersi sunar. Jan Patočka'nın fenomenolojik merceği, bu metni ve onunla bağlantılı olan Atatürk'ün modernleşme projesini evrensel bir insanlık durumu sorgulamasına dönüştürür. Bu analiz, Atatürk'ü yalnızca bir devlet kurucusu değil, aynı zamanda Patočka ve onun Prag Fenomenoloji Okulu ile diyalog kurabilecek derinlikte bir düşünür olarak da konumlandırır.

Nihai hedef, köpeğin içgüdüsel dünyasının, yani "kümesin" dar, çıkarcı ve sorumsuz mantığının ötesine geçmektir. Hem metin hem Patočka hem de Atatürk, insanı "dünyanın doğal problemi"nin edilgen bir nesnesi olmaktan kurtarıp, "hakikatin açığa çıkması"nın aktif, sorumlu ve onurlu öznesi haline getirmeyi amaçlar. Atatürk'ün inşa ettiği devlet, işte bu özneyi yeşertebilmek için bir "tarladır". Bu tarlanın ürünü ise, eylemlerinin sonuçlarına katlanan, hatasını telafi eden, başkasının rızasını arayan ve nihayetinde "kâmil" insan olma yolunda ilerleyen bireyler ve onların oluşturduğu "rıza medeniyeti"dir. Bu yol zorludur, incitir ve incinmeyi gerektirir, ancak onurlu olan da budur. Gerçek uygarlık yolunun taşıları, işte bu bireysel ve kolektif rıza edimleriyle döşenmiştir.

Kaynakça

Patočka, Jan. Heretical Essays in the Philosophy of History. Open Court Publishing, 1996.

Patočka, Jan. Body, Community, Language, World. Open Court Publishing, 1998.

Husserl, Edmund. The Crisis of European Sciences and Transcendental Phenomenology. Northwestern University Press, 1970.

Arendt, Hannah. The Human Condition. University of Chicago Press, 1958.

Findlay, Edward F. Caring for the Soul in a Postmodern Age: Politics and Phenomenology in the Thought of Jan Patočka. SUNY Press, 2002.

Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk (Söylev). Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Mardin, Şerif. The Genesis of Young Ottoman Thought: A Study in the Modernization of Turkish Political Ideas. Syracuse University Press, 2000.

Göka, Erol. Türk’ün Göçebe Ruhu: Bütün Eserleri 1. Timaş Yayınları, 2019. (Türk toplumunun psikolojik dinamiklerine ilişkin bir içgörü için).

Zürcher, Erik Jan. Turkey: A Modern History. I.B. Tauris, 2004.

“Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı” (İncelenen ana metin).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL