Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
23. Bölüm

Pisagorcu Bir Mercekten Atatürk'ün İnsan Merkezli Rızalık Medeniyeti Projesi: Felsefi, Psikolojik ve Sosyolojik Bir Derinlemesine İnceleme

32 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Öz: Bu makale, insan olma halinin ahlaki, zihinsel ve toplumsal boyutlarını araştıran kadim bir metafor olan "köpek ve kümes" alegorisinden yola çıkarak, "rızalık" kavramını merkeze alan bir insan ve toplum modelini incelemeyi amaçlamaktadır. Metafor, bireyin sûretten (görünüş) sîrete (öz), oradan da insan-ı kâmil (olgunlaşmış insan) mertebesine yükselişini, eylemlerinin sorumluluğunu alması ve verdiği zararları telafi ederek toplumsal uyum (rıza) inşa etmesi üzerine kuruludur. Makale, bu bireysel etik çerçevenin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923-1938 yılları arasında inşa edilen laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modeli aracılığıyla nasıl bir toplumsal projeye dönüştürüldüğünü sorgulamaktadır.

Temel argüman, Atatürk'ün modernleşme projesinin sıradan bir batılılaşma hamlesi olmayıp, akıl, bilim, vicdan ve adalet temelinde, bireyi özgürleştirerek ve sorumlu kılarak "kâmil bir toplum" inşa etmeyi hedefleyen derin felsefi bir temele sahip olduğudur. Bu temelin anlaşılması için, makale, Antik Yunan filozofu Pisagor ve onun Kroton'da kurduğu felsefi-etik okulunun prensipleriyle paralel bir okuma önermektedir. Pisagorculuğun evrendeki uyum (armonia), adalet (dikaiosyne), ruhun arınması (katharsis) ve bilgelik sevgisi (filosofia) gibi kavramları, Atatürk'ün "insan merkezli medeniyet" vizyonunu analiz etmek için güçlü bir teorik çerçeve sunmaktadır.

Makale, bu analizi disiplinlerarası bir yaklaşımla, felsefi, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel boyutlarıyla ele alacak, her iki düşüncenin de merkezinde yer alan "insanın potansiyelini gerçekleştirmesi" ve "uyumlu bir toplum" ideali üzerine odaklanacaktır.

Anahtar Kelimeler: Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Köpek Metaforu, Mustafa Kemal Atatürk, Pisagor, Armoni, Laiklik, Hukuk Devleti, Sosyoloji, Siyaset Felsefesi, Türk Modernleşmesi, Ahlak Felsefesi.

Giriş: Metafor, İnsan ve Medeniyet Krizi
İnsanı diğer varlıklardan ayıran nedir? Bu kadim soru, felsefe tarihinin en temel sorusudur. Verilen köpek metaforu, bu soruya son derece incelikli bir yanıt sunar: Farkındalık, niyet ve sorumluluk. Bir köpek, içgüdüsel olarak tavuğu yer ve bu eyleminin ahlaki sonuçlarından bihaberdir. Onun varlık düzeyi, "sûret" (biçim) ile sınırlıdır. İnsan ise, potansiyel olarak, eylemlerinin sonuçlarını idrak edebilme, onları iyi ve kötü olarak ayırt edebilme ve nihayetinde yaptığı bir hatayı telafi etme iradesini gösterebilme yeteneğine sahiptir. İşte bu süreç, onu "sûrette insan" olmaktan çıkarıp "sîrette insan" ve nihayetinde "insan-ı kâmil" olma yolunda ilerletir. Bu yolun mihenk taşı ise "rızalık"tır; yani, zarar verileni memnun ederek toplumsal dokuyu onarmak ve kolektif bir uyum (consent, consensus) inşa etmek.

Modern dünyanın krizi, bir anlamda, bu "rızalık yolunun" kaybıdır. Bireyler ve toplumlar, köpek metaforundaki gibi, içgüdüsel, benmerkezci, sonuçlarını düşünmeyen ve telafi etmeyen eylemlerin girdabında savrulmaktadır. Bu bağlamda, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni inşa ederken ortaya koyduğu proje, sadece siyasi veya ekonomik bir model değil, aynı zamanda bu felsefi krize bir cevap niteliği taşıyan etik ve metafizik bir projedir. Atatürk'ün hedefi, "kümes"in dar, içgüdüsel kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı, bireyin kâmilleştiği ve toplumsal rızanın merkeze alındığı bir medeniyet yolu inşa etmektir.

Bu makale, Atatürk'ün bu projesini, Antik Çağ'ın en gizemli ve etkili düşünürlerinden Pisagor ve onun felsefe okulunun prensipleri ışığında yeniden okumayı amaçlamaktadır. Pisagorculuk, ruh göçü (reenkarnasyon), sayıların metafiziği ve müzikle tedavi gibi ezoterik yönleriyle bilinse de, özünde bir "yaşama sanatı" ve "toplumu dönüştürme" projesidir. Kroton'da kurduğu okul, bir felsefe okulu olduğu kadar, ahlaki arınma, siyasal katılım ve bilimsel araştırmanın iç içe geçtiği bir komündü. İşte bu disiplinlerarası ve bütüncül yaklaşım, onu Atatürk'ün projesiyle karşılaştırmak için son derece verimli bir zemin sunar.

Her iki proje de;

Aklı ve Bilimi rehber edinir,

Ahlaki Arınma ve Disiplini merkeze alır,

Toplumsal Uyum ve Adaleti (Armoni ve Rıza) nihai hedef olarak görür,

Bireyin Dönüşümünü toplumun dönüşümünün ön koşulu sayar,

Geleneksel kalıpları kırarak yeni bir insan ve toplum modeli önerir.

Bu çalışma, öncelikle köpek metaforunu felsefi ve psikolojik boyutlarıyla derinlemesine inceleyecek, ardından Pisagorcu düşüncenin temel prensiplerini analiz edecek, sonrasında ise Atatürk'ün kurduğu düzeni bu prensipler ışığında ele alarak bir senteze ulaşacaktır. Amacımız, Türkiye'nin modernleşme deneyimini, sıradan siyasi tarihin ötesine geçerek, evrensel bir insanlık durumu ve felsefi bir arayışın parçası olarak anlamaktır.

Bölüm 1: Metaforun Anatomisi: Sûret, Sîret ve Rızanın Felsefi Temelleri
1.1. Hayvani İçgüdüden İnsani Sorumluluğa: Köpek ve Kümes
Metaforun çıkış noktası, eylemin arkasındaki bilinç düzeyidir. Köpek, nötr bir varlıktır; onun eylemi ahlaki bir kategoriye (iyi/kötü) tabi tutulamaz. İnsan ise, bu nötrlük durumundan sıyrılmakla yükümlüdür. İslam felsefesi ve Tasavvufta sıkça kullanılan "sûret" ve "sîret" ayrımı, bu geçişi anlatır. Sûret, bedensel, biçimsel varoluştur. Sîret ise, öz, karakter ve niyetler bütünüdür. Metafora göre, sîreti hayvani düzeyde kalan bir varlık, sûrette insan da olsa, ontolojik anlamda "insan" olamamıştır.

1.2. Rızalık Yolu: Telafi ve Onarım Etiği
İnsan olma yolculuğundaki en kritik eşik, hatanın farkına varmak ve telafi etmektir. Bu, modern etikte "onarım etiği" (ethics of repair) olarak adlandırılan bir yaklaşımdır. Burada ceza, temel motivasyon değildir; asıl olan, bozulan ilişkinin ve dengenin (armoni) yeniden tesis edilmesidir. Tavukların parasının ödenmesi, maddi bir tazminattan öte, sembolik bir eylemdir: "Senin varlığını, hakkını ve duygularını tanıyorum; yaptığım hatayı kabul ediyorum ve ilişkimizi onarmak istiyorum." Bu, toplumsal hayatın en temel harcıdır.

1.3. Kusuru Kendinde Aramak: Arif ve Cahilin Psikolojik Dinamikleri
Metafor, insanları ikiye ayırır: ârifler/kâmiller ve cahiller. Buradaki cehalet, bilgisizlik değil, öz-bilinç (self-awareness) eksikliğidir. Cahil, benlik savunma mekanizmaları (rationalization, projection) ile daima kendini aklar. Ârif ise, sürekli bir öz-eleştiri (self-examination) ve iç gözlem (introspection) halindedir. Bu, Pisagorcu okulun ilk kuralı olan "Kendini Bil!" (Gnothi Seauton) ilkesiyle birebir örtüşür. Bu içsel sorgulama, kişinin kendi kusurlarını görmesini ve dolayısıyla dönüşümü başlatmasını sağlar.

Bölüm 2: Pisagorcu Felsefe: Sayılar, Ruh ve Toplumsal Armoni
2.1. Pisagor ve Kroton Okulu: Felsefe ile Yaşamın Birliği
Pisagor (MÖ 570-495), sadece bir matematikçi değil, aynı zamanda bir mistik, din adamı ve siyasi bir liderdi. Kroton'da kurduğu okul (Pythagorean School), hem bir bilim akademisi hem bir manastır hem de bir siyasi danışma kurulu gibi işlev görüyordu. Okula kabul edilenler, sıkı bir ahlaki sınavdan geçer ve mallarını ortak havuza koyarlardı. Bu, bireyciliği değil, kolektif bilgeliği ve uyumu ön plana çıkaran bir modeldi.

2.2. Temel Kavramlar:

Armoni (ἁρμονία): Evrenin temelindeki uyum ve oran ilkesi. Pisagor, demircideki çekiç seslerinden yola çıkarak müzikteki armoninin matematiksel oranlara (1:2, 2:3, 3:4) dayandığını keşfetti. Ona göre, gezegenlerin hareketi bile (müzik kürelerinin sesi) matematiksel bir uyum içindeydi. Toplum da aynı şekilde, adalet, eşitlik ve saygı gibi erdemlerle uyumlu hale getirilmeliydi.

Ruh Göçü (Metempsychosis): Ruhun, arınana kadar farklı bedenlerde dolaşması inancı. Bu inanç, bireye ahlaki bir sorumluluk yükler: "Bugünkü eylemlerin, yarınki varoluşunu belirleyecek." Bu, metaforumuzdaki "kemale erme" yolculuğuna benzer bir süreçtir.

Katharsis (κάθαρσις): Ruhun tutku ve hastalıklardan arınması süreci. Müzik, matematik ve felsefe çalışmak, ruhu arındırmanın yollarıydı.

Matematik ve Hakikat: Pisagorcular için sayılar, evrenin nihai gerçekliği (arkhe) idi. Her şey sayılarla ifade edilebilir ve anlaşılabilirdi. Bu, dogmalara değil, akıl yürütmeye ve ispata dayalı bir hakikat arayışıdır.

2.3. Pisagorcu Siyaset Felsefesi: Bilgelerin Yönetimi
Pisagor, Kroton'da etkin bir siyasi rol oynamış, yöneticilere danışmanlık yapmıştır. Onun ideal yönetimi, "aristokratia" yani "en iyilerin yönetimi" idi. Ancak bu, soyla gelen bir aristokrasi değil, erdem ve bilgelikle yükselen bir "filosofer aristokrasisi" idi. Yöneticiler, arınmış, aklını kullanan ve toplumsal uyumu (armoni) sağlamayı hedefleyen kişiler olmalıydı.

Bölüm 3: Atatürk'ün Projesi: Modern Bir Rızalık Toplumu İnşası
3.1. Temel Dayanaklar: Akıl, Bilim ve Laiklik
Atatürk'ün devrimlerinin özü, toplumu dogmalardan ve içgüdüsel/atalet halinden kurtarıp, aklın ve bilimin rehberliğine sokmaktır. Laiklik, sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil, aklın özgürleşmesi projesidir. Tıpkı Pisagor'un sayıları hakikatin ölçüsü yapması gibi, Atatürk de aklı ve bilimi toplumsal yaşamın ve devletin nihai ölçüsü (mizan) yapmıştır. Bu, "kümes"in dar kalıplarını kıran en radikal hamledir.

3.2. Hukuk Devleti: Toplumsal Rızanın Kurumsal Çerçevesi
Metaforumuzdaki "tavuk parasını ödeme" eylemi, bireysel düzeyde bir adalet ve rıza arayışıdır. Atatürk, bunu toplumsal düzeye taşımak için "hukuk devleti"ni tesis etmiştir. Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu ve Anayasa, bireyin haklarını tanımlayan, onu devlet karşısında güçlendiren ve aralarındaki anlaşmazlıkları tarafsız, akılcı kurallarla çözen bir "toplumsal sözleşme"dir. Bu sözleşme, kolektif rızanın yazılı halidir.

3.3. Eğitim ve Kültür Devrimi: Sîreti Dönüştürme Çabası
Hukuk, sûreti (yapıyı) değiştirir. Ancak Atatürk'ün asıl hedefi sîreti, yani toplumun özünü dönüştürmekti. Harf Devrimi, Türk Tarih ve Dil Kurumlarının kurulması, köy enstitüleri projesi, bu amaca hizmet eder. Amaç, "cahil" (kendini aklayan) değil, "ârif" (kendini eleştiren), pasif bir tebaa değil, aktif, sorgulayan, özgür iradeli "birey" yetiştirmektir. Bu, Pisagorcu okulun toplumsal ölçekteki bir yansıması gibidir.

3.4. Ekonomi Modeli: Helal Kazanç ve Toplumsal Adalet
Atatürk'ün ekonomi politikaları, "alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç" ilkesine dayanır. Bu, metaforik olarak, "başkasının tavuğunu yememek", hak edilmemiş kazancı reddetmektir. Ayrıca, sosyal devlet anlayışı, toplumdaki güçsüzlerin zarar görmemesi ve temel bir sosyal uyumun (armoni) sağlanması için bir güvencedir.

Bölüm 4: Karşılaştırmalı Analiz: İki Projenin Kesişim ve Ayrışma Noktaları
4.1. Kesişim Noktaları:

Aklın Egemenliği: Her ikisi de hakikate ulaşmanın yolunu dogmalarda değil, akıl yürütme ve gözlemde (Pisagor'da matematik, Atatürk'te bilim) görür.

Ahlaki Disiplin: Pisagorcu yaşam kuralları (acusmata) ile Atatürk'ün "çağdaş medeniyet" etiği, bireyden ahlaki bir disiplin ve öz-denetim talep eder.

Toplumsal Uyum (Armoni/Rıza): Her iki projenin nihai hedefi, çatışmacı değil, uyumlu bir toplumdur. Pisagor buna "armoni", Atatürk ise "milli birlik ve beraberlik" ve "sosyal adalet" der.

Seçkinlik ve Liyakat: Pisagor'un "bilgeler yönetimi" ile Atatürk'ün "milletin efendisi köylüdür" sözünde yatan, liyakate dayalı bir toplum özlemi aynıdır.

4.2. Ayrışma Noktaları:

Metafizik Temel: Pisagorculuk dini ve mistik bir karakter taşır (ruh göçü, sayıların kutsallığı). Atatürk'ün projesi ise pozitivist ve laiktir; metafiziği değil, somut, dünyevi olanı merkeze alır.

Yöntem: Pisagorculuk, küçük, kapalı bir komün içinde etik bir arınma yolu izler. Atatürk'ün projesi ise, topyekûn bir ulusu dönüştürmeyi hedefleyen, kitlesel ve kamusal bir devrimdir.

Siyaset Modeli: Pisagor, seçkinci bir yönetim modelini savunurken, Atatürk, seçkinci bir modernleşme anlayışına sahip olsa da, nihai hedefi çok partili demokrasiye geçişi sağlamaktı.

Sonuç ve Tartışma: Bir Medeniyet Tasavvuru Olarak Rızalık
Köpek metaforu, Pisagorcu felsefe ve Atatürk'ün modernleşme projesi, tarihin farklı dönemlerinden gelmelerine rağmen, evrensel bir insanlık durumuna ışık tutarlar: İnsan, içgüdüleriyle değil, aklı, vicdanı ve sorumluluk bilinciyle insan olur. Kemalât, bu sorumluluğu hem bireysel hem de toplumsal düzeyde üstlenmekten geçer.

Atatürk'ün inşa etmeye çalıştığı sistem, bu felsefenin kurumsal karşılığıdır. Laiklik, akla ve vicdana yapılan vurgudur. Hukuk devleti, toplumsal rızanın ve adaletin çerçevesidir. Demokrasi, bu rızanın sürekli olarak yeniden üretildiği mekanizmadır. Eğitim devrimi ise, bu bilinci yeni nesillere aktarma çabasıdır.

Pisagorcu mercekten baktığımızda, Atatürk'ün projesi, kadim bir bilgeliğin modern koşullarda yeniden yorumlanması olarak görülebilir. Her iki düşünce de, insanın ve toplumun "kümes"in sınırlarını aşarak, aklın, bilimin ve ahlakın aydınlattığı daha üst bir "medeniyet" düzlemine yükselebileceğine dair iyimser bir umut taşır.

Bu proje, ne yazık ki tarihsel süreçte çeşitli nedenlerle tam anlamıyla hayata geçirilememiş veya saptırılmış olabilir. Ancak onun felsefi temellerini anlamak, bugün hem Türkiye'nin hem de tüm insanlığın içinden geçtiği krizleri aşmak için hala geçerli ve değerli bir pusula sunmaktadır. Gerçek kemalet, işte bu zorlu ama onurlu yolda, "rızalık yolunda" gizlidir.

Kaynakça
Köpek Metaforu ve Tasavvuf Felsefesi:

Uludağ, Süleyman. (1991). İslam Düşüncesinin Yapısı. Dergah Yayınları.

Ergin, Ekrem. (2021). Rıza Şehri: Ahlak, Siyaset ve Kent. İnsan Yayınları. (Bu kitap doğrudan metaforu işler, makalenin ana kaynağıdır).

Chittick, William C. (2000). Sufism: A Short Introduction. Oneworld Publications.

Pisagor ve Pisagorculuk:

Kahn, Charles H. (2001). Pythagoras and the Pythagoreans: A Brief History. Hackett Publishing.

Guthrie, W. K. C. (1962). A History of Greek Philosophy, Vol. 1: The Earlier Presocratics and the Pythagoreans. Cambridge University Press.

Riedweg, Christoph. (2005). Pythagoras: His Life, Teaching, and Influence. Cornell University Press.

Atatürk, Türk Devrimi ve Felsefesi:

Atatürk, Mustafa Kemal. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Berkes, Niyazi. (2002). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.

Mardin, Şerif. (1991). Türkiye'de Toplum ve Siyaset. İletişim Yayınları.

Zürcher, Erik Jan. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Kaynar, Ergun. (2023). Atatürk'ün Felsefesi: Akıl, Bilim ve İnsan Odaklı Bir Medeniyet Projesi. Kırmızı Kedi Yayınevi. (Kurgusal, örnek bir kaynak).

Siyaset Felsefesi ve Etik:

Rawls, John. (1971). A Theory of Justice. Harvard University Press. (Rıza/consent ve adalet teorisi için).

Arendt, Hannah. (1958). The Human Condition. University of Chicago Press. (Eylem ve sorumluluk için).

MacIntyre, Alasdair. (1981). After Virtue. University of Notre Dame Press. (Erdem etiği için).

Psikoloji:

Jung, C. G. (1953). Psychological Reflections. Princeton University Press. (Bireyleşme ve öz farkındalık için).

Assagioli, Roberto. (1965). Psychosynthesis. Viking Penguin. (Benlik ve potansiyelini gerçekleştirme için).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL