RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı
İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.
Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.
İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.
Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.
Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.
Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.
Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.
Özet: Bu makale, insan olma halini bir köpek metaforu üzerinden açıklayan "rızalık" felsefesi ile Mustafa Kemal Atatürk'ün inşa ettiği insan merkezli devlet modeli arasındaki ontolojik ve sosyolojik bağı irdelemektedir. İnceleme, Antik Yunan filozofu Herakleitos'un "her şey akar" (panta rhei), "logos" (evrensel akıl yasası) ve karşıtların birliği diyalektiği temelinde yapılandırılmıştır. Makale, bireysel kemale erme yolculuğunun (sûretten sîrete, sîretten insan-ı kâmile geçiş) toplumsal bir projeye nasıl dönüştüğünü analiz eder. Atatürk'ün laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti, Herakleitosçu anlamda bir "değişim ateşi" ve "logos"un somutlaşmış hali olarak yorumlanmakta; bu sistemin, özü itibarıyla, bireyi sorumlu ve özgür bir özne kılarak kolektif bir "rıza medeniyeti" inşa etmeyi hedeflediği tezi savunulmaktadır. Çalışma, felsefi, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel bir sorgulama ile bu iddiayı temellendirmeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Herakleitos, Mustafa Kemal Atatürk, Rızalık, Köpek Metaforu, Logos, Değişim, İnsan-ı Kâmil, Laiklik, Demokratik Hukuk Devleti, Sosyoloji, Siyaset Felsefesi.
Giriş: Metafor, Değişim ve İnsanın Özü
Herakleitos, Efes’in karanlık filozofu, evrenin temel yasasının sürekli bir değişim ve çatışma hali olduğunu ilan etmişti. Ona göre, “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” çünkü hem ırmak hem de yıkanan insan değişmiş, dönüşmüştür. Bu radikal değişim fikri, durağanlığı ve mutlaklığı reddeder; varlığı bir oluş süreci içinde kavrar. İşte “köpek metaforu” da insanın statik bir “varlık” değil, dinamik bir “oluş” olduğuna işaret eder. İnsan, sûretiyle (dış görünüşü) sabit bir canlı gibi görünse de sîreti (özü, karakteri, ahlaki bilinci) sürekli bir akış, bir mücadele ve bir tercihler silsilesi içinde şekillenir. Metaforik köpek, içgüdülerinin esiri olmuş, değişmeyen, “olmayı” seçmemiş bir varlığı temsil eder. İnsan ise, bu içgüdüsel halden sıyrılarak, eylemlerinin farkına varan, onları sorgulayan ve nihayetinde onlardan dönüp tazmin edebilen bir “varlık” olma potansiyelini taşır. Bu potansiyelin gerçekleşme süreci, Herakleitos’un “logos”una, yani evrensel aklın yasasına uygun hareket etmektir. Logos, sadece fiziksel dünyayı değil, ahlaki ve toplumsal düzeni de yöneten bir ilkedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti, bu Herakleitosçu “değişim ateşi”nin ve “logos” arayışının tarihsel bir tezahürüdür. Osmanlı’nın son dönemindeki durağanlık ve çöküş, Herakleitos’un “savaş her şeyin babasıdır” diyerek meşru gördüğü bir diyalektik mücadele ile aşılmış, yerine yeni, akılcı ve dinamik bir varoluş biçimi inşa edilmiştir. Atatürk’ün projesi, yalnızca siyasi bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda metaforik köpek halinden, rızalık yolunun sorumlu öznelerine doğru kitlesel bir dönüşüm projesiydi. Bu makale, işte bu bireysel ve toplumsal dönüşümü, Herakleitosçu bir mercekten okuyarak, “rıza” kavramını hem ontolojik hem de siyasal bir temele oturtmayı amaçlamaktadır.
1. Bölüm: Herakleitos Felsefesinde Değişim, Logos ve Karşıtların Diyalektiği
Herakleitos’un felsefesini anlamak, onun kurduğu üç sacayağını kavramakla mümkündür: Panta Rhei (Her Şey Akar), Logos ve Enantiodromia (Karşıtların Birliği/Zıtların Dönüşümü).
1.1. Panta Rhei (Πάντα ῥεῖ) – Her Şey Akar: Herakleitos, evrendeki tek sabit olanın değişim olduğunu savunur. Fragman 91’deki ünlü “Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı ve yine farklı sular akar” sözü, bu fikri özetler. Bu, statik bir varlık anlayışını temelden reddeder. Metaforumuzdaki “köpek”, bu değişim yasasını yalnızca biyolojik/fiziksel düzeyde yaşar; yemek, içmek, üremek. Oysa insan, bu değişimi ahlaki ve entelektüel bir düzleme taşıma kapasitesine sahiptir. Köpek, her defasında aynı içgüdüsel “ırmağa” girerken, insan, her yeni karşılaşmada aklı ve vicdanı ile “farklı sulara” girerek kendi özünü dönüştürme imkânına sahiptir.
1.2. Logos (Λόγος) – Evrensel Akıl Yasası: Herakleitos’a göre, bu kaotik görünen değişim içinde bile bir düzen, bir yasa, bir akıl (logos) vardır. Logos, her şeyi yöneten, evrensel ve ortak olandır. Ancak çoğu insan, “kendi özel dünyalarında uykuya dalmış” gibi bu logos’u anlamaz, ona yabancılaşmış halde yaşar (Fragman 1, 2). Metaforumuzdaki “sûrette insan, sîrette hayvan” olan kişi, bu logos’a uyanmamış, eylemlerinin ahlaki ve toplumsal sonuçlarını idrak edememiş kişidir. Logos’u anlamak, “hakikati dinlemek ve her şeyin bir olduğunu kabul etmektir” (Fragman 50). Yani, bireysel eylemlerimizin toplumsal bütünle nasıl bir ilişki içinde olduğunu, bir zarar verdiğimizde bu bütünlüğü nasıl bozduğumuzu ve telafi ettiğimizde nasıl onardığımızı görmektir.
1.3. Enantiodromia (ἐναντιοδρομία) – Karşıtların Birliği ve Dönüşümü: Herakleitos için evren, zıt kuvvetlerin (sıcak-soğuk, iyi-kötü, savaş-barış) sürekli mücadelesi ve birbirine dönüşümü üzerine kuruludur. “Yol yukarı ve aşağı birdir ve aynıdır” (Fragman 60). Bir şey, karşıtına dönüşerek varlığını sürdürür. İşte “rızalık yolu”nun diyalektiği tam da budur. Tez: Köpek metaforundaki kişi, içgüdüsel bir eylemle zarar verir (kötülük, adaletsizlik). Antitez: Bu eylemin farkına varır, pişmanlık duyar (vicdan muhasebesi). Sentez: Hatasını telafi eder, zararı öder, rıza alır (kötülük, iyiliğe; adaletsizlik, adalete dönüşür). Bu süreç, kişiyi olduğu halden karşıtına (kâmil insan olmaya) taşıyan diyalektik bir harekettir. Herakleitos’un “Savaş hem babadır hem kraldır” (Fragman 53) sözünü bu bağlamda, insanın içindeki hayvani içgüdülerle ahlaki akıl arasındaki mücadele olarak okuyabiliriz. Bu savaş, insanı kemale erdiren bir “baba”, onu yöneten bir “kral”dır.
2. Bölüm: Köpek Metaforunun Psikolojik ve Felsefi Anatomisi: Sûret, Sîret ve Kâmil İnsan
Metafor, insanın üçlü varoluşsal halini ortaya koyar:
2.1. Sûrette İnsan, Sîrette Hayvan (Metaforik Köpek Hal-i): Bu seviye, Herakleitos’un “logos”tan habersiz, uyuyan insanına denk düşer. Birey, biyolojik olarak insandır ancak eylemleri ahlaki bir bilinçten yoksundur. Eyleminin sonuçlarını, bir başka “ben”e verdiği zararı idrak edemez. Narsisistik bir kapalılık içindedir. Psikolojik olarak, Lawrence Kohlberg’in ahlak gelişim modelindeki “gelenek öncesi düzey”e benzer: Ceza ve itaat eğilimi ile saf çıkar eğilimi hâkimdir. Kişi, “tavuk yemenin” kendisine haz verdiği için “iyi”, yakalanıp ceza aldığı için “kötü” olduğunu düşünür. Eylemin kendi bağlamındaki ahlaki değeri üzerine düşünmez. Bu, Freudyen terimlerle, tamamen “id”in (alt benlik) haz ilkesinin esaretidir.
2.2. Sûrette İnsan, Sîrette İnsan (Logos’a Uyanma): İkinci aşama, Herakleitosçu bir uyanıştır. Birey, “logos”u, yani evrensel ahlak yasasını fark etmeye başlar. Eylemlerinin toplumsal ve ahlaki sonuçlarının bilincine varır. Kohlberg’in “geleneksel düzey”ine geçiş yapar: “İyi çocuk” olma eğilimi ve kanun ve düzen eğilimi gelişir. Toplumsal normları ve yasaları içselleştirir. Metaforumuzdaki kişi, tavuk yediği için pişmanlık duymaya başlar. Bu, “superego”nun (üst benlik) devreye girmesidir. Ancak bu aşama, Kemalettin mertebesi için yeterli değildir. Zira pişmanlık pasif bir histir; logos’u anlamak, onu eyleme dökmeyi gerektirir.
2.3. Sûrette İnsan, Sîrette İnsan-ı Kâmil (Enantiodromia: Telafi ve Rıza): Nihai aşama, diyalektik senteze ulaşmaktır. Logos’u anlamak, onun gereğini yapmakla tamamlanır. Bu, Kohlberg’in “gelenek sonrası düzey”idir: Sosyal sözleşme eğilimi ve evrensel ahlak ilkeleri eğilimi. Kişi, toplumsal yasaların ötesine geçerek, kendi özerk ahlak ilkelerini oluşturur ve bunları eyleme döker. Metaforumuzdaki kişi, pişmanlık duymakla kalmaz, “eyleminin sonuçlarını kendinden bilir” ve karşıtını üreterek hatasını telafi eder: Zararı öder, özür diler, rıza arar. Bu, aktif bir sorumluluk almaktır. Herakleitos’un “Yol yukarı ve aşağı birdir” sözü burada somutlaşır: Aşağıya iniş (zarar verme) ve yukarı çıkış (telafi etme) aynı yolun, yani insan olma yolunun parçalarıdır. Kâmil insan, “ayağına taş dolansa kendinden bilir” çünkü o taşı oraya koyan süreçlerin bir parçası olduğunun, kendi eylemlerinin dünyayı şekillendirdiğinin farkındadır. Bu, varoluşçu felsefede de güçlü bir şekilde vurgulanan “radikal sorumluluk” halidir.
3. Bölüm: Bireysel Kemaletten Toplumsal Projeye: Atatürk’ün Rıza Medeniyeti İnşası
Atatürk’ün devrimlerinin ve kurduğu sistemin özü, bu bireysel diyalektiği toplumsal bir diyalektiğe dönüştürmektir. Osmanlı’nın son dönemindeki tebaa (kul) anlayışı, metaforik köpek halinin toplumsal karşılığıdır: Sorumluluktan, iradedenn ve özgürlükten yoksun, pasif bir varlık. Atatürk, bu durumu Herakleitosçu anlamda bir “ateş”le yakıp, yerine “yurttaş”ı inşa etmeyi hedeflemiştir.
3.1. Laiklik: Aklın ve Vicdanın Özerkleşmesi: Laiklik ilkesi, bireyin düşüncesini dogmalardan ve bağımlılıklardan kurtararak, onu “logos”a (akıl yasasına) doğrudan muhatap kılmayı amaçlar. Herakleitos’un “kendi özel dünyasında uyuyan” insanı, ancak özgür bir akılla uyandırılabilir. Laiklik, kişinin eylemlerinin ahlaki değerini, dini otoritelerin değil, kendi aklının ve vicdanının süzgecinden geçirebilmesinin ön koşuludur. Bu, “sûretten sîrete” geçişin toplumsal altyapısıdır. Atatürk’ün, “Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur” sözü, logos’un Türkiye’deki tezahürüdür.
3.2. Hukuk Devleti: Toplumsal Rızanın Kurumsal Çerçevesi: Hukuk, toplumsal “logos”un yazılı halidir. Metaforik köpek halindeki birey, içgüdüleriyle hareket ederek başkasının hakkını ihlal eder. Hukuk devleti, bu ihlali engelleyen ve ihlal gerçekleştiğinde “tazminat” (telafi) mekanizmasını işleten kurumsal yapıdır. Atatürk’ün “Adalet mülkün temelidir” vecizesi, devletin rıza üzerine kurulduğunu ifade eder. Mülk (devlet) ancak adaletle ayakta durur; adalet ise, haksızlığa uğrayanın hakkının alması, yani rızasının tesis edilmesidir. Medeni Kanun’un getirilmesi, kadın-erkek eşitliği, herkesin kanun önünde eşit olması, tüm bunlar, toplumsal ilişkilerde “rıza”yı merkeze alan düzenlemelerdir.
3.3. Demokratik ve Sosyal Devlet: Özgür İradenin ve Kolektif Sorumluluğun Tezahürü: Demokrasi, yöneten ve yönetilenler arasındaki “rıza” ilişkisinin en somut ifadesidir. Seçim, kolektif bir rıza beyanıdır. Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, iktidarın meşruiyet kaynağının tanrısal veya hanedansal değil, toplumsal rıza olduğunu ilan eder. Sosyal devlet anlayışı ise, bu rızanın sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal boyutunu içerir. Toplumdaki güçsüzün, yoksulun, mağdurun hakkının korunması, onun toplumsal sözleşmeye rızasının devamı için zorunludur. Bu, “zarar veren tazmin eder” ilkesinin devlet eliyle kitlesel olarak hayata geçirilmesidir. Herakleitos’un karşıtların birliği diyalektiği, burada sınıflar arasındaki çatışmayı dengeleyerek toplumsal birliği (logos) sağlama çabası olarak okunabilir.
4. Bölüm: Herakleitosçu Bir Eleştiri ve Sentez: Başarılar, Zorluklar ve Süregelen Mücadele
Hiçbir proje, tarihsel diyalektiğin dışında değildir. Atatürk’ün “rıza medeniyeti” projesi de karşıtların mücadelesine maruz kalmıştır.
4.1. Tez: Aklın ve Rızanın Devleti: Atatürk’ün kurduğu sistem, feodal ve teolojik bağımlılıklardan kurtulmuş, özgür iradeli, sorumlu bireyler (yurttaşlar) yetiştirmeyi hedefleyen devrimci bir “tez”dir. Eğitimde birliğin sağlanması, harf devrimi, kız çocuklarının eğitimi, köy enstitüleri fikri; tüm bunlar, kitlenin “logos”a uyanması, aklını kullanma cesareti göstermesi için tasarlanmış araçlardı. Bu, Herakleitos’un “Uyanık olanlar için bir ve ortak bir dünya vardır, uyuyanların her biri ise kendi dünyasına döner” (Fragman 89) sözünün pratikteki karşılığıdır.
4.2. Antitez: Gelenek, İçgüdü ve Direnç: Ancak, her tez kendi antitezini doğurur. Kökleşmiş gelenekler, dogmatik düşünce yapıları, ekonomik eşitsizlikler ve jeopolitik baskılar, bu aydınlanma projesine direnç gösterdi. Toplumun bir kesimi, “uyanmak” yerine, “metaforik köpek” halindeki rahatlığı ve düşüncesizliği; ya da geleneksel aidiyetleri tercih etmeye devam etti. Bu, kaçınılmaz bir tarihsel süreçtir. Herakleitos’un deyimiyle, “Ölüler, dirilerin kendilerinden kurtulduğu kadar pislenmeleri için daha çok hak ediyorlar” (Fragman 96). Eski olan, yeni olanla mücadele içinde varlığını sürdürür.
4.3. Sentez: Bitmeyen Yolculuk ve Diyalektik İlerleme: Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü hali, bu tez ve antitez arasındaki diyalektik gerilimin bir sonucudur. Kemalist proje mutlak anlamda tamamlanmış veya başarısız olmuş değildir. Herakleitos’un evren anlayışında olduğu gibi, bu bir “oluş” halidir. “Rızalık yolu”nda ilerleme, bireysel olduğu kadar toplumsal düzeyde de sürekli bir mücadele, bir “savaş” gerektirir. Atatürk’ün mirası, bu mücadelenin meşru zeminini (laik, demokratik hukuk devleti) kurmuş olmasıdır. Asıl görev, vatandaşların bu zeminde, kendi “köpek metaforu” halleriyle yüzleşerek, logos’a (akıl, bilim, hukuk, vicdan) uygun hareket ederek, birbirlerinin haklarına saygı göstererek ve zararları telafi ederek kolektif bir rıza toplumu inşa etmeye devam etmeleridir.
Sonuç: Logos’un ve Rızanın Işığında Bir Medeniyet Tasavvuru
Herakleitos’un değişim felsefesi, insanın ve toplumun statik bir varlık değil, dinamik bir oluş süreci olduğunu bize hatırlatır. Köpek metaforu, bu süreçte içgüdülerle ahlak, bencillikle sorumluluk, sûretle sîret arasındaki mücadelenin güçlü bir anlatımıdır. Mustafa Kemal Atatürk, bu bireysel mücadeleyi, bir ulusun yeniden doğuş projesine dönüştürmüştür. Onun kurduğu sistem, Herakleitos’un “logos”unu, akıl, bilim ve hukuk ilkeleri olarak kurumsallaştırmış; “karşıtların birliği” diyalektiğini, laiklik, demokrasi ve sosyal adalet dengesi üzerinden yönetmeye çalışmıştır.
Nihai hedef, “kul” değil, “yurttaş”; “metaforik köpek” değil, “insan-ı kâmil” yetiştirmekti. Bu, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak anlamına geliyordu. Bu yol, Herakleitos’un “yukarı ve aşağı aynı olan yolu”dur. İnişler ve çıkışlarla, hatalar ve telafilerle doludur. Önemli olan, bu yolda, “ayağımıza dolanan taşı” başkasından değil, kendimizden bilme olgunluğuna erişmek ve daima daha adil, daha hakkaniyetli, daha rıza dolu bir toplum için mücadele etmektir. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, Atatürk’ün de işaret ettiği gibi, aklın ve vicdanın aydınlattığı bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.
KAYNAKÇA
Herakleitos Kaynakları:
Kahn, C. H. (2001). The Art and Thought of Heraclitus. Cambridge University Press.
Robinson, T. M. (1987). Heraclitus: Fragments. University of Toronto Press.
Kirk, G. S., Raven, J. E., & Schofield, M. (1983). The Presocratic Philosophers. Cambridge University Press. (Bölüm VI: Heraclitus)
Mondin, B. (2018). Antik Yunan Felsefesi. İz Yayıncılık. (Türkçe kaynak için)
Ahlak Felsefesi ve Psikolojisi:
Kohlberg, L. (1981). The Philosophy of Moral Development. Harper & Row.
Freud, S. (1923). The Ego and the Id. W. W. Norton & Company.
Nietzsche, F. (1887). On the Genealogy of Morality. Çeşitli baskılar. (Sorumluluk ve vicdan analizi için)
Atatürk, Türk Devrimi ve Siyaset Felsefesi:
Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Berkes, N. (2002). Türkiye’de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.
Tanör, B. (2018). Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu. İş Bankası Kültür Yayınları.
Zürcher, E. J. (2004). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İletişim Yayınları.
Rousseau, J-J. (1762). The Social Contract. Çeşitli baskılar. (Toplumsal sözleşme ve genel irade kavramları için)
İslam Felsefesi ve Tasavvuf (İnsan-ı Kâmil Kavramı için):
Akkiraz, C. (2021). İnsan-ı Kâmil: Tasavvufta İnsan Modeli. Sufi Kitap.
Schimmel, A. (2001). İslam’ın Mistik Boyutları. Kabalcı Yayınevi.
Genel Felsefe ve Sosyoloji:
Hegel, G. W. F. (1807). Phenomenology of Spirit. Çeşitli baskılar. (Diyalektik yöntem için)
Sartre, J-P. (1943). Being and Nothingness. Çeşitli baskılar. (Radikal sorumluluk kavramı için)
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.