Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
KRALI UYANDIRMAK ROMAN Hüseyin TURHAL
Adıyaman, Nemrut Dağı. Binlerce yıldır Kommagene Krallığı'nın sırlarını uykuya yatıran mistik zirve. Arkeolog Nurten, Defineci Hüseyin ve bilge Dayı, Kral Nemrut’un kayıp mezarını ve hazinesini bulma...
17. Bölüm

Kralı Uyandırmak: Birinci Bölüm Sofraz’ın Sessiz Taşı ve Kayıp Lahitler

19 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Aşk Güneşi ve Kralın Tılsımı

Kralı Uyandırmak: Birinci Bölüm
Sofraz’ın Sessiz Taşı ve Kayıp Lahitler

Adıyaman’ın kuru ve çorak toprağı, Besni’nin Üçgöz (Sofraz) beldesinde aniden yükselen iki tepeyle kesiliyordu: Sofraz Tümülüsleri. Roma döneminden kalma, 1800 yıllık bu anıt mezarlar, sadece sağlam mimarileriyle değil, içindeki kayıp lahitlerin gizemiyle de bölge definecilerinin rüyalarını süslüyordu.
Arkeolog Nurten, Büyük Tümülüs’ün 15 metrelik yüksekliğine hayranlıkla bakıyordu. Burası, daha önceki Nemrut ve Kahta maceralarından farklıydı; bir kaçağın değil, bir Roma soylusu veya Kommagene hükümdarının anıt mezarıydı. Nurten için burası, akademik titizliğin zirvesiydi.
Ancak Nurten’in huzuru, hemen yanında duran, elindeki kirli parşömene gömülmüş iki defineci yüzünden bozuluyordu.
Defineci Hüseyin ve Defineci Şeref Dayı, Nurten’in bilimsel saha çalışmalarını çevreleyen resmi kordonun hemen dışında duruyordu.
"Bakın Nurten Hanım," dedi Hüseyin, parşömenin bir köşesini göstererek. "Sofraz’ın sadece lahitleri değil, lahitlerin altındaki gizli bir oda da kayıp. Mezar odasının duvarlarında bir şifre var. Kral, hazineyi lahdin altına değil, odanın dibindeki ana kayaya oyulmuş dördüncü bir dehlize saklamış."
Nurten, elindeki not defterini kapattı. "Sofraz, defalarca incelendi, Hüseyin Bey. Büyük Tümülüs’ün giriş koridoru (Dromos) ve tonozlu odası biliniyor. Kayıp lahit kapakları bir gizem, evet, ama gizli bir oda efsaneden ibaret."
Şeref Dayı, elindeki tahta bastonuyla toprağı işaret etti. Gözleri, tümülüsün üzerindeki toprak dolgusunu delip geçecek kadar keskindi.
"Efsane değil, kızım," dedi Dayı, sesi kuru bir çıtırtı gibiydi. "Ben bu tümülüslerin yapıldığı zamanları görmüş gibiyim. Bu tümülüsler, sadece bir mezar değil, bir gizleme yeri. Kral Antiokhos, bu toprakları Roma'ya kaptırırken, en değerli mirasını, o lahitlerin altına, ölüme açılan bir şifreyle mühürledi."
Hüseyin, Nurten’in gözlerinin içine baktı. "Şifre, bu lahitlerin yüzeyine işlenmiş bir Tılsım Sembolü ile alakalı. Benim parşömenimde, o sembolün sadece Yaz Gündönümü'nde, lahdin üzerine düşen gölgeyle çözüleceği yazıyor."
Nurten, bir an durdu. "Yaz Gündönümü... Güneşin hareketlerine göre bir şifre. Bu, Kommagene'nin astrolojik inancıyla tutarlı." Akademik şüphesi, yerini yavaşça bilimsel heyecana bırakıyordu. Eğer bu iddia doğruysa, tümülüsün bilinen mimarisi sadece bir tuzaktı.
"Peki, bu şifreyi çözmek için tümülüsün mezar odasına nasıl gireceğiz?" diye sordu Nurten. "Girişler mühürlü ve resmi izin gerektiriyor."
Hüseyin gülümsedi. "Sofraz’ın mezar odası mühürlü, ama Şeref Dayı’nın dediği gibi, Roma mimarisi, Kommagene’nin gizleme sanatını her zaman çözememiştir. Bizim bir planımız var. Büyük Tümülüs’e değil, hemen yanındaki Küçük Tümülüs’e odaklanacağız."
Şeref Dayı, Küçük Tümülüs’ün bulunduğu tepeyi işaret etti. "Küçük Tümülüs, dört odalı bir yapı. Ama bir odayı saklıyor. O oda, büyük lahitlerin altındaki odaya giden tünelin girişi. Giriş, en sağlam odanın tabanına gizlenmiş."
Nurten, elinde parşömenden aldığı notlarla birlikte, bir kez daha hayatının en büyük kararının eşiğindeydi. Bir yanda mesleki sorumluluğu, bir yanda ise Hüseyin’in gözlerindeki o ateşte yanan imkânsız keşif ihtimali.
"Tamam," dedi Nurten, kararlı bir sesle. "Gireceğiz. Ama içeriden çıkarılacak her şey, derhal müze kayıtlarına geçirilecek. Bu, define avı değil, arkeoloji tarihine yapılmış büyük bir hizmet olacak."
Hüseyin'in yüzü aydınlandı. Nurten'in elini yakaladı. "Anlaştık, Arkeolog Nurten. O halde... Sofraz'ın kayıp lahitlerinin altındaki odaya inmeye hazır mısınız?"
İkisi arasındaki bu el teması, hem tehlikenin hem de maceranın ortasında, aşk güneşinin Sofraz'ın sessiz taşı üzerinde yeniden doğuşunun ilk anıydı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL